Bilinçaltı Araştırmaları

WWW.ASTROSET.COM

BİLİNÇALTIMIZ ÇOCUK GİBİDİR ONU TANIYABİLİRİZ

Bilinçaltımız bir çocuk gibi davranır.

Bir çocuk ana babasının kendisiyle yeterince ilgilenmediğini, onu yeterince dinlemediğini düşündüğünde bunun değişmesi için ne gerekirse yapar. Bebeklik çağında ağlar, bağırır ve bu işe yarar, demek ki sistem iyidir. Daha sonra bir tabağı kırarak, okulda kötü notlar alarak, hatta küçük kız ya da erkek kardeşini döverek aynı şeyi yapacaktır. Biz de anababalar gibi davranırız. Fazla meşgul olduğumuz için içsel çocuğumuzun ihtiyaçlarının farkına varamayız.

O zaman, ancak çağrı rahatsız edici, yani olumsuz hale geldiğinde harekete geçeriz.Önceden hiçbir şeyi anlayamayız. Bilincimiz ve bilinçdışımız arasında da durum tam olarak aynıdır.

Bilinçdışı, mesajlar ya da rüyalar gibi bize çok sayıda "olumlu" mesaj gönderir, ama biz bunları çoğunlukla anlayamayız ya da anlamaya hazır değiliz.

Bilinçdışı, iç ses ya da bilinçaltı, o zaman "olumsuz" nitelikte olaylar yaratmaya ve dikkat çekmeye çalışır. Diğer bir deyişle dinlememiz ve anlamamız için, sıkıntı yaratan mesajların düzeyine, ikinci düzeye geçer.

Eğer hala iletişim varsa, bilincin aşırı baskılanmasıyla iletişim kesilmediyse mesaj, bedensel ya da ruhsal gerilimler, kabuslar aracılığıyla ya da hafif "başarısız" eylemlerle (dil sürçmesi, değerli nesneleri kırma vb.) gerçekleşecektir.

Eğer iletişim çok kötü nitelikteyse, hatta neredeyse yoksa, mesajın gücünün artması gerekecektir.(Telefonda hat kötüyse, karşımızdaki tarafından duyulmak için bazen bağırmak zorunda kalırız bunun gibi düşünün).

Bu ikinci düzeyde travmaları harekete geçirmek ve elde etmek için kaza ya da çatışma evresine gireriz. Hasta olmaya bile çalışabiliriz (soğuk almak, aşırı ya da yetersiz yemek içmek vb).

Eğer iletişim tamamen kesilmişse, o zaman derin, yapısal (bağışıklık sistemi hastalıkları, kanserler vb.) hastalıklar da ortaya çıkabilir ama tabii ki bu en istenmeyen yoldur ve giderilmesi için hayli zahmet acı çaba emek gerektirir.

İç gerçeğimiz, bilinçdışımız; psişemiz, ruhumuz (farklı tercihlere göre) bizimle konuşur, yolunda gitmeyeni durmadan bize söyler. Ama biz dinlemeyiz ve duymayız. Niçin?

  Sağırlığımızın iki nedeni var. Her şeyden önce, bize gönderilen "doğal" mesajları (rüyalar, sezgiler, önseziler, fiziksel duyumlar vb.) anlayamıyoruz ya da dinlemek istemiyoruz. Bu durumda, onları duyabilmemiz ya da kendimizi durmaya zorlamamız için mesajların gitgide daha güçlü ve daha etkili (hastalıklar,kazalar, çatışmalar, ölüm vb.) olmaları gerekir. İkinci neden de, çoğu kez ağrıyı algılamak kaçınılmaz olsa da, ağrıyı çekmekten başka ne yapılabilir?  diyemiyoruz, bu başımıza gelenlerin şifresini çözemiyor, anlayamıyoruz."      Michel Odoul

Eş Zamanlılık

Ayna etkisinin bileşeni, Holografik Bilincimiz, Bilinçdışımız, iç Ses ya da Rehberimizin, bizi uygun olan kişilerle karşılaşmaya yönlendirmesidir . Bu ilke olumlu ve olumsuz yönde çalışır. Bir şeyi gerçekten istediğimizde, bize yardımcı olacak kişilere, kitaplara ya da radyo veya televizyon yayınlarına tesadüfen rastladığımızda böyle olur. Ama aynı zamanda, anlamamız, yaşam tutumumuzda değiştirmemiz gereken bir şey olduğunda, C.G. Jung'un "eşzamanlılık" fenomeni adını verdiği, "uygun olmayan" kişilerle karşılaşmamızı sağlayan da yine bu ilkedir. Bazen kavramak ya da kabul etmek zordur, fakat her durumda, sorulacak tek soru, "Bu durumda benim anlamam gereken şey ne?" ya da "Bu karşılaşma, bu durum bana ne öğretmeye çalışıyor?" sorusudur. Samimiysek, cevap hemen gelir. Lamalar ve Tibetli Budistler zaten, "hayatta en iyi öğreticilerimiz (bizi daha çok harekete geçiren, ilerleten kişiler) en kötü düşmanlarımızdır, bize en çok acı çektiren kişilerdir ... " derler."

 

Hülya REİS TOKDEMİR

Yayın Tarihi: 13 Ağustos 2019

 

© Astroset 2003-2019