Ezoterizm ve Gizemcilik

WWW.ASTROSET.COM

ESSENİLER ve SIRLARI

- YAZININ BÖLÜMLERİ -


1-İnisiyatik Topluluklarda Özünü Tanıma Çalışmaları

2-Bireysel Sorumluluktan Kozmik Sorumluluğa

3-Kozmik Düşünce Okyanusu


İnisiyatik Topluluklarda Özünü Tanıma Çalışmaları

 Tarihsel süreç içinde gerçek inisiyatik uygulamalar yapan ezoterik öğretiler kendi üyelerine kozmik denilebilen, dünyayı da aşan bazı evrensel bilgiler öğretiyorlardı ve bu bilgiler inisiyatik sır olarak kendi aralarında saklı kalıyordu. Oysa günümüzde tüm sırlar açığa çıkmış olduğu için herkes kendi kendinin inisiyatörü olabilmekte ve kendi kendini çeşitli kaynaklardan araştırma yaparak eğitebilmektedir. 
  Ezoterik öğretilerde inisiyasyon yoluyla kendilerini geliştirmeyi amaçlayanlar doğayla tamamen uyum içinde yaşamayı bir tür ibadet şekline getiriyorlar, uyum ve esneklik gösterebilmede en üst noktalara geliyorlar, evrenle ve yasalarla toplu bir ahenk içine girebilme onlarda bir yaşam uygulaması haline dönüşüyordu.

  Günümüzde ise bu tip uygulamalar "bireysel gelişim" adı altında incelenmekte ve birey, eğer dilerse kişisel inisiyasyon yoluyla, kendi içselliğinde saklı olarak varolan özü canlandırabilmektedir. Bu bir " gerçekleşme yani kendi özünü, aslını tanıma çalışmasıdır”. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulayan kişinin, karakter ve ruhsal güç olarak belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.
  Hemen hemen her uygarlıkta kendine özgü bir inisiyasyon anlayışı vardır. İnisiyasyon asli olarak bir tür
yola giriş anlamına gelir. Bir öğrenim yoludur. Nefsini tanımada ve terbiyede, aynı zamanda eşyayı tanımada, onun  kökenini bilmede ve anlamada gereken bilgileri elde edebilmek ve uygulamaları yapabilmek için bir yol ve bir gidiş tespitidir.
İnisiyasyon'nun Batı dillerindeki karşılığı olan
"initiation" sözcüğü, Latince'deki "initium" sözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizmde en önemli kavram "İnisiyasyon" dur.

  Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Öze ait temel gerçeklerin, onları anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin temelidir. Günümüzde bu aktarım, eğilimi olmayan insanların kendini tanıma gibi kapsamlı bir konuyla çok uzun süre meşgul olamayacakları genel bilgisiyle herkese açılmıştır.
  İnisiyasyona ruhsal bir tesirin nakledilişinde hazır olmak da diyebiliriz. Bu ruhsal tesirin kişiden kişiye, toplumdan topluma nakledilmesi gerekmektedir. Bu bir tür ruhsal zincir ağı kurmak gibidir. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların özü, ruhsal tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve nakil işlemini kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. İnisiyasyonun ne olduğu hakkındaki bu kısa girişten sonra inisiyatik bir topluluk olan Esenniler ve onların ezoterik görüşlerine şöyle bir göz gezdirebiliriz.

  Ölü Deniz Yazmaları
  1947 yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran'da, çobanlık yapan bir Bedevi'nin kaybolan hayvanlarını ararken girdiği bir mağarada bulduğu yazmalar bilim ve teoloji dünyasını alt üst etti ve konunun tartışmaları halen sürmekte. Tarihe Ölü Deniz Yazmaları olarak geçecek olan bu yazmaların sırrının çözülebildiğini söylemek için ise daha çok erken!…

  Yazmaların bulunmasından sonra, bu belgeler Kudüs Üniversitesi'nin eline geçti ve mağaralarda araştırmalar başlatıldı.1958 yılına kadar süren çalışmalarda bir çok yazmanın yanı sıra arkeolojik başka bulgulara da rastlandı.10 yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın ve bir çok parçanın gün ışığına çıkmasını sağladı. Bu metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat'ta geçen metinlerdir. Ancak yazmaların pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok zor oldu, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozuldu. Metinler daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili ve yerel dillerdir. Belgeler aynı zamanda bunları yazan topluluğun inançları ve yaşayışları hakkında da bilgi vermektedir. Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur. Bu topluluk genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını göstermektedir. Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise MS 68 tarihini göstermektedir. MS 68 tarihi aynı zamanda Kudüs'e giden Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları tarihtir. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da Esseniler’in Kumran’da yaşadığının ortaya çıkması, Kumran topluluğunun Esseniler’den oluştuğu yönündeki savları kuvvetlendirmiştir. Esensiler hakkında daha kapsamlı genel bilgileri içeren yayınlar da mevcuttur. Düşüncenin gücü ve kozmik enerjilerin doğru ve yararlı kullanımı bilgisinin ışığı altında bu ilginç topluluğu ve onların ezoterik yaşam felsefelerini biraz incelemek konunun meraklıları için sanırız ilginç olacaktır. Tarihin sararmış yaprakları arasına girerek günümüzde incelediğimiz, araştırdığımız, kuantum fiziğinin de ilgi alanına giren bazı konuların daha önce de incelenmiş ve anlatılmış olduğunu bilmenin, araştırmacılara ayrı bir coşkusu vereceğini düşünerek Esseniler’in enerji beden ve düşüncenin gücü gibi konulardaki temel görüşlerinden kısaca söz etmek istiyoruz.

  Esseniler insan yaşamının fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel, doğa ile ilişki ve kozmosla ilişki olmak üzere yedi kısma bölünebileceğine inanırdı. İnsanın bir faal, yani hareket eden fizik bedeni, bir duygu bedeni ve bir düşünce bedeni olduğunu bilirlerdi. Bizler de aynı şeyleri ifade etmek için fiziki astral ve mantal beden terimlerini kullanıyoruz.

  Düşünce bedenin en yüksek kudreti bilgeliktir. Duygu bedeninki sevgidir. Faal yani fizik bedenin işlevi ise düşünce bedenin bilgeliğini, duygu bedenin sevgisini kişinin dünyasal ve semavi güçlerinin kullanımında sosyal ve kültürel açıdan harekete çevirmektir. Demek ki fizik beden bir ifade bedeni. Her şeyin tezahür ettiği bir yer. Fizik bedende ifadesini bulamayan birçok duygu ve düşünce demek ki fazla kıymet ifade etmiyor. Hep içimizden "Ben seni seviyorum, ben herkese acırım" demek gibi. Bu duyguları fizik bedende ifade ettirebilmeliyiz. Yüksek bir bedensiz varlık, "Hislerinizin kıymetini bilin. Bu hisler sizi kainatla bir araya getirebilecek yegane vasıtanızdır" demişti. Çünkü fizik bedenin, madde kainatıyla olan bağlantılarında yorum ve enerji alışverişi yapmak hususunda kullandığı bütün kanallar hislerimizden geçmektedir. Bu yüzden amacımız duygularımızı öldürmek, yok etmek değil, kontrol altına alabilmektir. Duyguları bir yola sokup hep bir arada tutmaya çalışmak, bir kontrol mekanizması yaratıp onların hepsiyle birlikte yaşamayı öğrenmek gerekir.

  Düşünce bedenin en yüksek kudreti bilgeliktir, hikmet sahibi olmaktır. Öğrenmiş olunan yasaları bir hükümle uygulayabilmektir. Gerek kendimize, gerek tabiata, gerekse kozmosa ait kanunları bir arada tutabilmek, yeri ve zamanı geldiğinde kendi hükmümüzle, yani kendi içimizden gelen bir kudretle onları uygulayabilmek bilgelik demektir. Kendimiz, doğa ve kozmos arasındaki üçlü dengeyi kurduktan sonra yerli yerinde kanunları ortaya koymak ve uygulamak bilgelik gerektirir. Hükmettiğimiz bilgi doğaya da, insana da, kozmosa da uymalıdır.

  Esseniler insanın evrende yalnız başına bir varlık olmadığını, her biri tıpkı insanın ki gibi tekamül eden, faal bedene sahip, başka gezegenlerde de varlıklar bulunduğunu biliyorlardı. “İnsanın kozmosun bir birimi olması için kendisine benzer başka ünitelerin de olması gerekir. Bütün faal bedenlerin birbirine karşı soy bağları vardır ve birbirlerini etkilerler. Bu açıdan her kişinin bedensel sağlığı ve zindeliği gerek kendisine gerekse dünyadaki ve diğer gezegenlerdekilere de bütünün sağlığı ve esenliği açısından yaşamsal önem taşır diye düşünüyorlar ve yaşamlarını bu bilgilere göre düzenliyorlardı.

  Essenilerin faal beden dedikleri fizik bedene olan yaklaşımları diğer geleneklerden oldukça farklıdır. Örneğin Grekler, eski Yunanlılar bedeni estetik özelliklerinden, oran ve güzelliğinden dolayı yüceltirler. Romalılar da bedeni, basit olarak devletleri fethetmek için güç aracı olarak görürdü. Orta çağ Hıristiyanları ise bedeni aşağılardı. Fakat Esseniler biliyorlardı ki, yüz binlerce yıldır tekamül eden fizik bedende yaşam ve kozmosun bütün kanunları tezahür etmektedir. İçinde bütün evrenin anahtarı bulunmaktadır, Beden Mikrokozmostur”. Ve beden adını verdiğimiz bu mikrokozmos iyice tanınmadan, uygulama yapılmadan, onunla gerçek bir ahenk ve işbirliği içine girilmeden, enerjileri kullanmak gerçek manasıyla öğrenilmeden ince sevilerde yüksek enerjili kullanımlardan söz etmek pek mümkün değildir.
  Yükseliş basamaklarının hızını arttırmak isteyen beden-zihin-ruh bütünlüğü üzerinde son derece ciddi uygulamalar yapmalı ve enerji bedenleri ile ahenk içinde olmalıdır. Esenniler’de gerçekten uygulama yapan diğer ezoterik topluluklar gibi disiplin ve uygulamanın önemini her fırsatta hatırlatan kadim bilgelik yolcularıydılar.

>> SAYFA BAŞI

Bireysel Sorumluluktan Kozmik Sorumluluğa

  Esseniler’e öğretilere göre insanın üç rolü vardır. Birincisi kişisel tekamül; ikincisi yaşadığı gezegene karşı işlevi ve üçüncüsü de kozmosun bir birimi olarak amacı. Faal beden, yaratıcının amacına yönelik olarak İlahi İrade Yasaları tarafından yaratılmış ilahi bir üründür. İnsanın bu ilahi ürün beden aracılığıyla dünyasal ve ruhsal enerjilerden yararlanmayı öğrenmesi gerekmektedir.

  Enkarne olmuş yani bu gezegene doğmuş bir insan, bedeniyle, ruhunun, gezegenin ve kozmosun tekamülüne katkıda bulunmaktadır. Beden ile barışma, Esseniler’in oldukça başarılı bir şekilde uyguladıkları bir yöntemdi. Yüzyılımızda da günümüz insanı, spiritüel bilgilere sahip oldukça, spiritüel bedeni (eterik beden) hakkında daha fazla uygulama yapabilecektir. Eterik bedenimizin, yaşam enerjisini (pranayı) nefes teknikleri uygulayarak oksijenle birlikte alıyor olması, son derece sade, doğal ama çok önemli bir metottur. Daha zinde, sağlıklı ve huzurlu olmak, kadim doğu yoga okullarının binlerce yıldır anlatmaya çalıştıkları nefes egzersizleriyle ilgilidir. Doğru nefes alırken, spiritüel-eterik bedenimizdeki şakraları beslediğimizi bilirsek, uygulama yaparken bedenin sağlıkla dolduğunu düşünürsek kendimizdeki olumlu değişimleri daha rahat gözleme şansımız olur. Özellikle nefes egzersizlerine verdiğimiz önem birinci derecede ruhsal bedeni etkileyecektir. İyi bir uygulamacı nefesi sıradan bir zihinle alıp-vermez ona hakkettiği evrensel değerleri de yükleyerek, kendi yaşam yolunda önce huzur sonra hız kazanabilir. Yani nefes deyip geçmemek gerekir. Tüm ezoterik öğretilerin özünde nefes ve zihin gevşetme yani meditasyon metodlarının doğru kullanımı vardır.

  Zihin ile Barışma
 
Esseniler’de öğretinin özü zihin ile barışmada yoğunlaşmaktaydı. Zihin düşüncenin yaratıcısı idi. Düşünce, hem duygudan hem de hareketten daha üstün bir güçtü çünkü her ikisini de yönlendiriyordu. Bir kişinin düşüncelerinin bütününe düşünce bedeni de denilirdi. Yeryüzündeki düşünen yüz milyonlarca varlığın düşüncelerinin tümü gezegenin düşünce bedenini oluştururdu. Ve evrendeki üstün ve evrensel değerler taşıyan, ilkeli düşüncelerin bütünü ise bir kozmik düşünce bedenini veya denizini oluşturur diye kabul ederlerdi.

  Tüm bu ifadeler birliği, beraberliği, tekliği ifade ediyor. Dünyanın düşünce bedeni bizim düşüncelerimizden meydana gelen bir beden ama farkında değiliz. Düşüncelerimiz kendi aralarında çok büyük bağlantı halindedir. Sempati bağlarıyla oluşan telepati sayesinde bazen bunu fark edebiliriz veya yakınlarımızla yaşarız. Milletleri, aileleri meydana getiren de mantal bedenlerimizin, mantal düşünce alanlarımızın farkında olmadığımız bağlantılarıdır. Kuantum fiziği açısından düşüncenin önemini de Metafor sayfamızda Kuantum Düşünce Süreçleri ve özellikle de Atomların Dalga Formları ve Düşüncenin Şekillenmesi adlı yazıda belirtmiştik, daha detaylı bir araştırma için yeniden incelenebilir.

  Esenniler’e göre düşünce bedeninin bireysel işlevi, düşünce gücünü kullanıp kişinin duygu bedenindeki duygu akımlarını, faal bedenindeki hareketlerini hatta reflekslerini yönlendirmekti. Düşünce bedeni bu yönlendirmeyi yapabilir çünkü hem duygu hem de faal bedeni kapsar. Gezegensel işlevi de, gezegensel düşünce bedenine asil ve yüceltici düşünceler katmaktır. Yani dünyanın huzuru, barışı, global bir idareye kavuşması, mantal bedene gerçekten asil ve yüceltici bilgiler katmakla mümkün olur.
  Bu amaçla zihnimizin işleyiş şeklini pozitif değerler üstüne kurmak bizim yararımızadır. Atom altı parçacık düzeyine inilince katı maddenin yok olduğunu gözlemliyoruz, modern fizik bu konuda spiritüel öğretileri destekliyor. Dalga-parçacık ikilemine yani kuantum fiziğine göre de atomaltı parçacıklar gözlemciye göre dalga ve parçacık oluyorlar. Düşünce gücümüzle onları da etkiliyoruz. Bir bireyin düşünceleri; etrafında manyetik kutbu çevreleyen manyetik alana benzer bir güç alanı yaratır. Kişinin düşünceleri bu güç alanının içerisine sürekli olarak aktarılmakta ve dışarıya gönderilmektedir. Ve ayrıca bir parçası olduğu gezegensel düşünce bedeniyle de, düşünce akımlarını sürekli olarak almaktadır yani enerjinin alınışı,verilişi gibi…

  Bütün bireysel varlıklar kendilerini saran ve kendilerinin de katkıda bulundukları bu gezegensel düşünce atmosferi içinde yaşamakta, düşünmekte, hissetmekte, hareket etmektedir. Katkıda bulunduğu ve dışarıya yansıttığı düşüncelerden dolayı kendisi sorumludur.
  Düşünce bedeninin üçüncü işlevi olan kozmik işlevin ilk etapta yerine getirilmesi mümkün değildir. Dünyayı çevreleyen gezegensel düşünce atmosferi kozmik düşünce okyanusunun çok cüzi bir parçacığını oluşturmaktadır. Kozmik düşünce okyanusuna erişen düşüncelerin, belirli gezegenlerin çekiş güçlerini aşacak derecede üstün nitelikli olmaları gerekir. Sadece en yüksek düşünce akımları, gezegensel güçlerin çekiminden kurtulup sonsuz kozmik düşünce okyanusu ile birleşebilme özelliğine sahiptir.

>> SAYFA BAŞI

Kozmik Düşünce Okyanusu

  Esennilere göre kozmik düşünce okyanusu, İlahi İrade Kanunlar’ının mükemmelliğini ve mutlak kudretini temsil eder. Kozmik düşünce okyanusu her zaman vardı ve her zaman da var olacaktır. Mükemmelliğin ve Mutlak Kudret’in temsilcisi olan kanunlar ise Güneş sisteminde bulunan herhangi bir gezegenden daha eskidir. Hatta Güneş sistemi, galaksi veya mega galaktik sistemlerden de eskidir. Kozmik düşünce okyanusu sonsuz kozmik yaşam denizi içerisinde kozmik ve geleneksel bütün tekamül evrelerini yönlendirir, bu yönlendiriş Yasa Koyucu’nun mutlak iradesiyle mümkündür.

  Bizim kendi aramızda meydana getirdiğimiz düşünce bağlantısı dünyanın düşünce alanını meydana getiriyor. O alan diğer varlık alanlarıyla birleşip bu gezegen için bir düşünce okyanusu yaratıyor. Ve bu, tekamül evrelerini yönlendiriyor. Yani bütün değişimler, başkalaşmalar, yeryüzünde dönüşüm adına ne varsa, bu kozmik düşünce okyanusunda, birikmiş enerjinin ilahi yönlendirilmesi vasıtasıyla olmakta yani gezegen olarak ne ekersek onu biçmek zorundalığımızı yaşama indirmekte...

  Hiç kimse İlahi İrade Kanunlar’ının dışına taşamayacağı için de kendi düşüncelerimizle ürettiğimiz pozitif veya negatif değerlerle sık sık karşılaşıyoruz ve buna da “İlahi Tecelli veya Kader” adını veriyoruz. Ama o tecellinin ilmekleri hepimiz tarafından tek tek örülüyor ve global anlamda gezegensel olarak pozitif veya negatif ihtiyaçlarımız çeşitli olaylar, buluşlar, yardımlar veya doğal afetler, istenmeyen olaylar dizisi şeklinde karşımıza çıkıyor. 

  "Ne yaparsanız yapın dönüşünüz banadır." ifadesinde de bu olgu saklı olarak vardır. Bizler okyanusta bir damlayız, damla olarak aktık, bir yerlere indik-çıktık, ama sonunda o damla olarak okyanusa katılacağımızı hep bildik. Bu biliş ve katılışın fiziksel bir katılış olması şart değildir; katılışı bir düşünce, bir mantal halinde birleşme olarak kabul etmek mümkündür. Kuantum fiziğini ve atomaltı parçacıkların her an her yerde olabilme halini yeterince araştırdıktan sonra okyanusa karışma eylemini de, evrenle bütünleşen, ahenk içine girebilen ilkeli ve olumlu düşüncelerin kozmik düşünce okyanusuna katılımı olarak düşünmek mümkündür.

  Esseniler insanoğlunun sadece küçük bir azınlığının düşünce bedeninin muazzam kapasitesinden yararlandığını bilirdi. Günümüzde ise düşünce bedenler hala rasgele kullanılmaktadır. Zihinlerden, hiçbir şuurlu müdahale olmaksızın, neredeyse sonsuz ve kontrolsüz bir düşünce, fikir ve bağlantılar dizisi adeta otomatik bir şekilde akıp durmaktadır. Ancak bu yüzeysel düşünce unsurları bile, duygu ve faaliyet bedeninden geçen bütün atomlara ve hücrelere girip onları türlü titreşimlere sokan kuvvetli güçler yaratabilirler. Bu titreşimlerden de düşüncenin özelliğine göre ahenkli veya ahenksiz bir tür psişik radyasyonlar yani etkiler yayılmaktadır.

  İnsan kanunların şuurlu idrakine varamazsa farkında olmadan onlardan sapar çünkü etrafı sapmaya sevk eden ahenksiz güçler ile çevrilidir. Kuran’daki iğva kavramı da bunu ifade eder. Bu ahenksiz güçler yine insan düşüncelerinden meydana gelmiş birtakım alanlardır. Bir insan ne zaman düşük seviyede bir düşünce yaratsa ve kabul etse, dünyasına da düşük seviyeli bir gücü kabul etmektedir. Belaya, kötülüğe yönelik eğilimimizi işte böyle arttırıyoruz. Dolayısıyla kısıtlayıcı, negatif veya ahenksiz bir düşünceye sahip olan her birey bütün gezegene zincirleme yayılan tepkiyi yaratmakta ve daha da çok sapmaya, olumsuzluğa ve ahenksizliğe neden olmaktadır. Arınma programlarının önemi işte bu noktada büyük önem kazanıyor, kendimizi ve alanımızı korumak için bazı tedbirlerin alınmasına, ‘ruhsal detoks uygulama’ ya da ‘arınma programı ile kendini koruma’ adını da veriyoruz. …

  Büyük Esseni üstatları, inisiyelerine bu ahenksizlik dalgalarını kişi daha ilk ahenksiz düşünceyi yaratmaya başlamadan önce kökünden nasıl durduracağını öğretiyorlardı. Ayrıca insanın kanunlar ile çalışmada özgür olduğunu ve böylece iç dünyasında ve dış dünyada gittikçe artan ahenk ve mükemmelliğin yaratılabileceğini de biliyorlardı.
   Bugün bizlerde olumsuz düşünceleri kontrol etmek hatta daha başlarken yakalayıp, dikkati başka bir konuya çevirmek, nefes egzersizleri yapmak, kısa bir meditasyon, yürüyüş gibi sade ve doğal metodlarla kendi kendimize yardım etme gücüne sahip olduğumuz bir noktadayız. Eski inisiyelerin en saklı ve derin sırları dediğimiz konularına ait kitapları günümüzde, her kitapçıda bulup okumak ve uygulamak olasılıklarına sahip olduğumuzu bir kere daha hatırlamakta yarar var gibi gözüküyor. Çağımız şikayet etmekten vazgeçip eyleme yönelme çağı… Ancak eylemde bulunanlar çeşitli kapıları aralama imkanı bulabiliyorlar, her şey öyle hızlı ve akıcı ki! … ‘Bu uygulamaları Esseniler yaparmış bizim için çok zor‘ demek yerine basit bir iki metodla işe başlama cesareti gösterenler, bir zincir gibi diğer halkalarla da bağlantının mümkün olabildiğini deneyimleme imkanı bulabilirler…

  Geçmişin tüm inisiyatik sırlarının önümüzde apaçık bulunduğu bu dönemde bizlerde; eğer dilersek kendi bireysel gelişimimiz için önem atfettiğimiz ruhsal gelişim bilgilerini daha fazla araştırabilir, düşünebilir ve uygulama yaparak sonuçlarının ne olup olmadığını gözlemleyebiliriz. Dev bir laboratuar sayılan gezegenimiz, olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerimizi yaşama geçirmek için bir araştırma merkezine benzemektedir. Yapacağımız deneyimler birinci derecede bizi ve kendi yol haritamızı ilgilendireceği için özenli, dikkatli ve sevecen adımlar atmak önce bize sonra da bilgi alış-verişi yaptığımız her şey üzerinde de bir olumlu veya olumsuz bir etki yaratacaktır. Olumlu ve olumsuz her etki de sonuçta sahibine geri döneceğinden şanslı ve şanssız olmak, yaşamına iyi veya kötü şeyleri çağırmak konusunda sanırız bizlere de hayli iş düşmekte…

>> SAYFA BAŞI

Yayın Tarihi: 21.Ekim.2008

Kaynak: Ergün ARIKDAL - Ruh ve Madde ciltleri

 

© Astroset 2004-2010