Ezoterizm ve Gizem

DÖRT KAPI ve GÖNÜL AYNASINI PARLATMAK

Kamil için her ses göksel musikiye dönüşür. Gerçek Sufi her sesin ona, sevdiğinden müjde getirdiğini duyar, her sözcük onun için Allah’ın bir vahyidir.  

Annemarie Schimmel

  Tasavvuf ya da Sufizm en kısa tanımıyla kişinin öz benliğini aramak için çıktığı yolculuğun adıdır.Tasavvuf Yolu, tanımlarla gösterilecek bir yol değildir çünkü bir mistiğin ya da yolcunun varmayı amaçladığı, dile getirilmeyecek o ‘Hakikat’, bildiğimiz herhangi bir algılama yolu ile anlaşılamaz, açıklanamaz. Ancak gönül bilgeliği, gnosis (marifet) bazı yönlerini görebilir. Duyguya, yada akla dayanmayan bir iç yaşantıdır bu. Allah’ ı arayan kişi, “Son Hakikat” yoluna girdi mi bir kez, iç aydınlığıdır artık ona yol gösterecek olan. Kendini, bu dünyaya bağlayan bağlardan kopardıkça, ya da, Sufilerin dediği gibi gönül aynasını parlattıkça, söz konusu aydınlık, daha da göz kamaştırıcı olur. Aşk ile İrfanın kendisini ileteceği “via illuminata”ya (aydınlar yoluna), ancak uzun bir arınma döneminden geçtikten sonra varabilir. Oradan, tüm mistiklerin en son hedefi “unio mistica”ya (Mistik Birlik-Bedri Ruhselman’ın tanımıyla Ünite’ye) erecektir. Buna, islam tasavvufunda sevilene kavuşma denir. Spiritüel öğretilerde ise ‘Birlik Bilincine’ ulaşma olarak tanımlanır. Birlik bilincine ulaşan kişi, bir plan organizasyonu içinde benlik kaygısı olmadan, Bütün’ün Hayrı için çalışır ve plan ruhuyla, bağlı olduğu grubun ortak şuuruna uygun hareket eder. Kendi bireyselliği olsa da bu bireysellik, öne çıkmak ihtiyacı duymayan, evren ahengiyle birlikte akıp giden bir bireysellik olduğundan evrenle uyumu, hiyerarşi ile olan uyumu harikuladedir, istenen  de budur, herkesin birgün geleceği noktada da budur…

  Tasavvuftakı bir diğer karşılığı da, Allah ile yarattıklarının özdeşliğini gizleyen “bilgisizlik örtüsü”nün kaldırılması anlamına da gelir…. Evrensel Bilgelik Yoluna giren ya da girmek isteyen herkes için geçerli olan aşamalar vardır ve bunların atlanarak bir yere varılması mümkün değildir. İnisyasyona tabii olan herkes tek tek bu aşamalardan geçmek zorundadır. İslam Tasavvufu-Sufizm bu dört aşamayı kapılar olarak anlatır.

  Tasavvuftaki açılması gereken bu dört kapı sırayla şunlardır: 1.Şeriat  2.Tarikat  3.Maarifet  4.Hakikat

1-Şeriat Kapısı: Dinin ahkamını, emirlerini-yasalarını bilmek, ona uymak, iyiliği emretmek, kötülükten uzak durmak kapısıdır.

2-Tarikat Kapısı: Ruhsal yolcunun bir yola girme çabasını ve nefsi terbiye etme yöntemlerini öğreten kapıdır. Hakkı zikrettikçe, andıkça, İlahi İrade Yasalarının işleyişine nüfuz etmeye başladıkça, kendi içindeki İlahiliği de farketmeye ve yasalarla uyumla yaşamanın uygulamalarını yapmaya başlar.

3-Maarifet Kapısı: Marifet Kapısı, gönül yolunda en yüce düzeye ulaşma, tanrısal gizlere(sır) erme kapısıdır. Bu aşamada “arifler”le özdeşleştirilir. Su gibi arılık aranılır.

Maarifet Kapısında öğrenilecek olan bilgiler şunlardır:

1. Edepli olma: Ahlâk ve toplum ilkeleri temel alınır. Eline, diline, beline sahip olamak anlayışı yaşama geçirilir. Kötü hal ve hareketlerden uzak durmak amaçlanır.

2. Bencillik, kin ve garezden korkma ve uzak durma: Tarikattan marifete geçen kişinin bu makamdan düşme endişesini taşıyarak korkuya kapılması, kendine yönelik eleştirileri sürekli canlı tutup özünü bencillikten, kin ve garezden uzak tutmasıdır. Engelleyici bir korkunun kuşatıcılığında her vicdanın sesi dinlenerek, kendini yoklayarak, eksiklerini saptama ve geleceğe daha arınmış olarak çıkma çabasının eksilmemesidir.

3. Perhizli olma: Hiçbir şeyde aşırı olmamak, aşırıya kaçmamak, ulaşılan manevi aşamanın verdiği sarhoşluktan korunmak, bu duyguyu yanlış algılayıp kendini yitirmemek ve mahrem olan şeylerden uzak durmaktır.

4. Sabır gösterme ve yetinme: Bir olgunluk evresi olarak algılanan bu makamda; Tanrı’dan başkasına yakınmamak, kutsal gerçeğe giderken aceleci olmamak, taşkınlık yapmamak, ölçülü olmak, mürşidin verdiği kadarıyla yetinmek, nefsine uyup mürşidinden kaldıramayacağı isteklerden bulunmamaktır.

5. Utanma: Yakışıksız davranışlardan ve uygunsuz işlerden kaçınmak, kınanma, ayıplanma kuşkusuyla bir şeyi yapmaktan ya da yapmamaktan sıkılmak.

6. Cömert olma: Bilgisini ehlinden esirgememek, bilgisinden layık olanı yararlandırmak, bunu ibadetin bir gereği olarak algılamak ve bu yolla insanın kendisini arı kılmasıdır.

7. Bilim öğrenme: Tarikat yolunda gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tanrı’yı bulmak, sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşmaktır.

8. Gösterişsiz yaşama: Kişinin kendisine hiçbir varlık tanımaması, teslim olması, uzlaşması, yola, yolun kurallarına tam olarak uyması ve bağlanmasıdır.

9. Arif olma(marifet/ hüner): Tanrı’nın gönül bilgisi, duyarlığı, derinliği yoluyla kendi özüyle bütünleşmesine izin verdiği ve kişinin kendi varlığını görebilmesi lütfunu sağladığı, kendi özünü tanıma tadının zevkini verdiği biçimindeki yüksek olgunluk aşamasına ulaşmasıdır.

10. Özünü bilme: Son amaç “alem- i ekber”de bulan ve küçük evren (mikro kozmos) olarak algılanan insanı tanımak, bu yolla son amacını “alem- i asgar” (makro kozmos)da bulan ve büyük evren olarak algılanan alemin farkına varmak, bu bağlamda Tanrı’nın bütün sıfatlarının insanda ortaya çıktığının ayırımına ermektir.

4-Hakikat Kapısı: Hakikat Kapısı, doğrudan Tanrı vergisi olarak kalbe, gönülde doğan anlam, sezgi ve bilginin inmesi demektir. İlham, yalnızca arınmış gönüllere iner. İlhamda aldanma ve yanılma olasılığı yoktur. Kamil insan olma yolculuğunun sonuncusu ve yetkinliğe varma aşamasıdır. Bu evrede Hakk’tan halka inilir, yararlı işler yapılır. Düşünce aktarımında son derece cesur ve kararlı bir tutum sergilenir.

Hakikat kapısının makamları şunlardır:

1. Toprak (tûrab) olma: Herkesin “ayak toprağı” anlamında alçak gönüllü olmak, Tanrı’dan gelen her şeyi gönül hoşluğuyla karşılamak, Tanrı’nın hoşnutluğunu, onayını kazanmak, kendini yol kurallarına bırakmak ve teslimiyete ermektir.

2. Tüm insanları bir görme: İnsanlar arasından din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmamak ve tüm insanların inançlarına hoşgörüyle bakmaktır.

3. Elinden geleni esirgememe: Verici olmak. Elinden gelen bir hizmeti, yardımı vermekten, yapmaktan kaçınmamaktır.

4.Kimsenin ayıbını görmeme: İnsanların iyi, yararlı ve üretici yanını yakalamak; insanların kusurlarını, ayıplarını örtücü olmak, onları büyütmekten, yaymaktan kaçınmaktır.

5. Tevhid anlayışında olma: Bütün varlık türlerinin Tanrı’da “bir” olduğuna inanmak, Tanrı’dan başka varlık tanımamak, Tanrı’nın birliğine, Peygamberlerin Tanrı’nın “velileri” olduğuna inanmak, Tanrı’nın görüntüsü durumundaki tüm canlı-cansız varlıkları sevmek ve bunu bir ibâdet olarak algılamaktır.

6. Vahdet-i Vücut anlayışında olma: Tanrı’ya yakın olmak, Tanrı’yla bir olmak ve Tanrı-Evren-İnsan üçlüsünden oluşan “Birliği” Tanrı olarak algılamaktır. Ruhçuluk yani Spiritüel Realitede bu Vahdet kavramı, Bedri Ruhselman’ın İlahi Nizam ve Kainat adlı eserinde de belirttiği gibi Ünite olarak ele alınmaktadır. Bir de bu açıdan ele alırsak, daha derli toplu bilgi ve anlayışlara ulaşabiliriz. Ünite, çok yüksek, hatta o madde kainatinın en ince nitelikli bir ortak psişik alanı oluyor. Eskiler buna ‘evren ruhu’ da demişlerdir.

  Elbette buna idrak vahdeti yani birliği de denilebilir.Buradaki en yeni bakış açısı ünite’nin, bir nevi planın madde kainatındaki varlığı olmasıdır.İşte vahdet-i vücutçuların veya eski panteistlerin evreni tanrı olarak görmeleri bu algıdan kaynaklanıyor. Ünite yani bütünsel varlıkla sezgisel kanalla temas etmeleri durumunu tanrıyla birleşmek zannetmişler. Halbuki Yaratanla temas etmek, onu idrak etmek imkansızdır. Böyle olursa tekamül biter. Tekamül biterse sonsuzluk ortadan kalkar. Sonsuzluğun olmadığı bir yerde de zaten Yaratandan bahsedemezdik. O halde Yaratan bize göre sonsuz olduğundan tekamül de sonsuzdur.

7. Anlamı bilme, sırrı öğrenme: Gönül sezgisi yoluyla duyular üstü bilgiye ulaşmak, marifete ermek; batın ve tarikat bilgisini özümsemek ve hakikate ermek; nefsin isteklerinden sıyrılıp derin düşünceye dalarak, “Tanrı evi” olarak tanımlanan gönülde ortaya çıkan örtülenmiş (gayb durumunda) şeylerin, yani Hakk’ın örtülediği ancak halka bildirmediği şeylerin ayrımına varmak, sırra ermek; ulaştığı anlamı, erdiği sırrı, ehil olmayandan sakınmaktır.

8. Seyrü sülüğünü tamamlama: Seyru Süluk aşamaları sıralamasında son evre olarak benimsenen ve Tanrı’dan halka dönmek olarak algılanan “seyri anillah” (Tanrı’dan yolculuk) aşamasını tamamlayıp gerçekle gerçek olmaktır.

9. Gerçeği gizlememe: Sohbette, muhabbette hakikat sırrını Hakk’tan halka taşımak; inançtan akla atlamak ve aklın öncülüğünde kamil toplumu yaratmaya koyulmaktır.

10. Müşahede (Gözlemleme): Tanrısal sırları ve tecellileri seyretmek, bu yolla tanrısal alemi görmek; her an “Tanrı evi” olarak algılanan gönülde Tanrı ile söyleşide bulunmak; tarikat ulularını övmek ve onlara bağlılıklarını bildirmektir.

Ayna Sembolü:

  İslam Tasavvufunda ve ezoterik öğretierde çok kullanılan ayna sembolü, insanın kendini araması, kendini arama yolculuğu, Hakikati kendi içinde araması, önceden dışarıda aradığı en büyük sırrın, hakimiyet asasının, bilgelik anahtarının kendi içinde olduğunu farketmesi, İlahi İrade’nin yansıdığı yeri, içindeki “spiritüel tesir” kanalını keşfetmesi ve kendi içine dalarak hakiki benliğini, yüksek benliğini bulması olarak ele alınır.

  Rüya ve vizyonlarında ayna sembolünü görenler, geçmiş ve geleceğin yansımasını da görmüş olurlar, ayna gerçekleri yansıtır, insanın kendisiyle yüzleşmesini işaret eder. Aynada gördüğünüz şey, büyük olasılıkla kendinizsiniz, fakat bilinçaltınızın gördüğü şekilde, bu nedenle sizi şaşırtabilir; kendinizi tanımak istiyorsanız bu görüntüyü ciddiye almalısınız, şuuraltında kendinizle ilgili bir kayıt var, beğendiğinizse kalsın beğenmiyorsanız o kaydı sildirmek için regresyon terapisine başvurun.

  Ayna aynı zamanda insanın kendini görme biçimini; başkalarının onu görmesini istediği biçimi ya da yaşamda oynadığı rolü de temsil edebilir. Er ya da geç, yaşamınızı, tavırlarınızı, inançlarınızı, değerlerinizi, ilişkilerinizi, ve davranışlarınızı daha önemli bir şeyin üzerine, varlığınızın gerçek merkezine dayandırmak isteyebilirsiniz; bu da gerçek benliğinizi bulmak ve “yazgı”nızı gerçekleştirmek anlamına gelir. Belki rüyadaki aynada yaptığınız da budur, çeşitli açılardan kendinize bakmak, kendinizi tanımak…

Dört Kapı ile ilgili Mevlana meseli:

Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;

  Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?

  Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım. Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.

  Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana;

  İşte sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, a ynısını sana iade etti. İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile...

www.astroset.com

Yayın Tarihi: 02.09.2013

 

© Astroset 2003-2013