Ezoterizm ve Gizemcilik

WWW.ASTROSET.COM

MUCİZE NEDİR?

 

  İçinde yaşadığımız âlem, imkânlar âlemidir; eski dilde buna “âlem-i mümkünat” denir. Yani öyle bir ortam içindeyiz ki, burada akla gelen ya da gelmeyen her şey olabilir. Bir örnek, bir ibret olmak üzere; bir numune, bir deneme olsun diye her şey burada. Fakat kimi zaman öyle olaylar da olur ki, onları açıklamakta acze düşeriz, bir türlü akıl erdiremeyiz; ne aklımız alır, ne de mantığımız. Öyle bir olaydır ki bu görme, tatma, dokunma, işitme, koklama gibi beş duyumuza hitap etmez, cihazlarımızla da ölçüp, tartamayız. Aklımız gibi duyularımızda şaşkınlık ve acz içerisindedir. Bu acizlik duygusuna kimi zaman korku, kimi zaman hayranlık ve kimi zaman da mistik heyecanlar da eşlik edebilir, en aymazlarımızda dudak büküp geçer.

  Köşeye sıkıştığımızı hissederiz, olay bütün gerçekliğiyle karşımızdadır; ama öyle unsurlar içerir ki, bilgi dağarcımızda ki malzemelerle onu bir çerçeveye yerleştiremeyiz. Sıkıştığınız köşede etrafınıza baktığınızda, gördüğünüz şeylere de benzemez. Önceden tanıdığınız, bildiğiniz olaylarla ve şeylerle bir ortak yön ararsınız; bulamazsınız. Ne nispet, ne benzeyiş vardır ama bir şeyleri, olayları, eşyaları ve varlıkları, başka bir şeye benzeterek idrak etmeyi de biliriz. Rölatiflik, nispilik, görecelik âlemidir bizimki. Güçlü heyecanın beraberinde bir telaş sarar her yanımızı ve aczimizi gizlemeye çalışırız çoğu zaman…

  Biz, bir’den sonra iki’nin; A’dan sonra B’nin geldiğini biliriz; biz, iki kere ikinin dört ettiğini, demir’in pamuktan ağır olduğunu, görmek için fiziksel göze, duymak için fiziksel kulağa ihtiyaç olduğunu sanırız. Duyular dışı algılamalarımız (DDA) da olduğu öğretilmemiştir okullarda! Beş duyunun dışında cereyan eden olaylar bizi acze ve şaşkınlığa düşürür.

  Biz, olayların sebep-sonuç zincirleri ile birbirine bağlı olmasına alışmışızdır. Şunun sebebi şudur; bu sonuç şu sebepten dolayı ortaya çıkmıştır deriz. Her türlü olayı ve eşyayı deterministik yasalar ile kavrar ve normal kabul ederiz. Deterministik bir işleyişin, sebep-sonuç yasasının, kozalitenin(sebeplilik), illiyet prensibinin dışında cereyan eden her olay bizi acze düşürür ve ürkütür. Bunlara “mucize” deriz. O halde mucizeye, bizi acze düşeren, derin düşüncelere daldıran olaylardır, diyebiliriz.

  Bildiğimizin dışında olan ve içinde bulunduğumuz sistemin yasalarına uymayan fenomenleri bir mucize kabul ederiz. Mucize örnekleri sayılmayacak kadar çoktur. Peygamberler ve velilerle ilgili mucize ve keram örneklerini sonra vermek üzere, şimdi aşağıda belirtilen ve çok kimsenin tanık olduğu “olağanüstü” sayılan fenomenleri gözden geçirelim:

  Sıra Dışı Düşündürücü Olaylar

  Günümüz ileri teknolojisi, ileri bilim, madde hudutlarının dışına taşamadığı için, mucizeleri çözmekten acizdir. Örneğin, ömründe hiç lisan bilmeyen bir medyomun, hem de orta çağ Fransızcasıyla, Eski Mısır dilini konuşmasını; keza başka bir medyomun, sağ eliyle ayrı, sol eliyle ayrı tebliğler yazmasını; hatta yazıyı, aynadan düzgün okunacak şekilde tersten, aşağıdan yukarıya yazmasını, bugünkü bilim çözemez. Kavrayamaz…

  Deneysel Ruhçuluk literatüründe öylesine ilginç ruhsal olaylar vardır, bir türlü maddesel görüşün dışına çıkmak istemeyen bilim, ya bunları inkârla yetinir, ya da açıklamaya gücü yetmezse, “mucizevî bir olay”; daha da olmadı, “tesadüf” deyip geçer…

  Deneysel Ruhçuluğu bilenler için, yüksek ruhların maddeye hükmederek, pek çok metaryalizasyon olayları oluşturduklarıyla ilgili örnekler konunun literatüründedir. Bunlarla ve demateryalizasyonla ilgili birkaç olayı, bu amaçla sunalım:

  1937 yılı Fransa’sında, Loire’da, Parniére isimli, küçük bir kasaba vardır. Meşhur Marie Joséephe Olayı, bu kasabada cereyan etmiştir. Olayı birçok gazeteler La Revue Spirite Dergisi de yayınlamıştır.

  Bu küçük kasabada Focher Ailesinin, 11 yaşındaki çocuğundan sonra, 8 yaşında ki küçük kızı Marie Joséphe, akciğer iltihabından ölmüştü. Küçük kızın ölümü, ailesini üzdüğü kadar, çevresini de üzmüştü. Çünkü çok sevilirdi. Geriye, anne-babayla büyükanne ve baba, bir de iki aylık bir ikiz çocukları kalmıştı. Herkesin gözleri yaşlıydı… Mucize olay, cesedin gömülmesinden sonra, hemen ertesi gün başlamıştı. Çocuk, hastalığı süresince bir kuş tüyü yastığında yatmıştı ve ailesinin bütün ısrarlarına rağmen, bu kuş tüyü yastıktan bir türlü ayrılmamıştı. Bu yastıkta yatarken de ölmüştü. Defin töreninden sonra, bu kuş tüyü yastığın içini boşaltmak istediler. Bütün olağan üstülükler de bu boşaltma işleminden sonra başlamıştı: Önce yastığın çok ağırlaştığı ve yumuşaklığını kaybettiğini anladılar. Hemen yastığın bir köşesini söküp meraklarını gidermek istediler: yastıktan, tüy yerine, tüylerden yapılmış, taç şeklinde, harikulade bir gül demeti çıkıverdi. İnsan eliyle yapılmasına olanak olmayan bir gül demetiydi bu.
  Haber çevreye hemen yayılmış ve kısa bir sürede bu gülleri, 20.000 kişi görmüştü. Her taraftan akın akın meraklı ziyaretçiler gelmişti! Kuş tüyünden yapılmış olmalarına rağmen, dalından yeni kopmuşçasına taze ve dipdiri duran bu gül demetini, tam 33 adet gül oluşturmuştu. Çocuk ta hastalığının 33. günü ölmüştü!

  Focher Ailesinin çok yakın ve zengin iki dostu, bu güllerden birer tane alıp, çok sağlam kapalı birer camlı kutuya koymuşlardı. Bunlardan biri o yerin en büyük mülkiye amiriydi. Güllerin kutuya kapatıldıktan ertesi günü bu tek gül 8 adet oluvermişti! Öteki şahıs ise bir barondu. Bu tanınmış baron dostun kapalı camlı kutuya kapattığı tak gülü de, ertesi günü, tam 22 taneydi! Bu harikulade güllerin incelenmesi, görülüp değerlendirilmesi için, büyük şehirlerden, en usta kişiler çağrılmıştı… Hepside bunları insan eliyle yapılmasına imkân olmadığını söylemişti.

  Bu güzellerin güzeli güllerin şaşası yanında sönük kalmış diğer olay da şuydu: Salonda iki büyük duvar saati vardı. Çocuğun öldüğü saatte, bu iki duvar saati de durmuştu! Marie Joséphel’in kendi kolların da öldüğü söylenen doktorunsa, bu mucizeli ölüm için şunları söylemişti: “Ben şimdiye kadar asla böyle bir ölüm görmedim. Marie Joséphe gülerek ve kendisini karşılamağa gelmiş, bizim görmediğimiz varlıklarla konuşarak, sanki sevinçle koşan bir çocuk gibi öldü. Ben burada, herkesin bildiği can çekişme halini hiç görmedim.” İşte Marie Joséphe mucizesi, özet olarak budur.

   Tahta Heykel
 
İspanya’da, 1914 yılında olmuş bir başka mucize şudur:

  İspanya’da Standander yöresinde, olaydan yaklaşık 200 yıl önce dikilmiş ve tahtadan yapılmış bir İsa heykeli vardı. Bu basit heykelin boyu 1.70m. di. Heykel 1914 yılına kadar alelade tahtadan yapılmışlığını korumuştu. Fakat günün birinde, Antonie Lopez isminde bir rahip gelip heykelin karşısında durmuştu. Heykele bakarken, birdenbire büyük bir korkuya kapılmıştı. Çünkü tahta heykelin açık duran gözleri, yavaş yavaş kapanmıştı!

  Haber hızla çevreye yayılmıştı; İspanya dışından da gelenler tam 15.000 kişi, bu heykeli ziyaret etmişti! Bu ziyaretçiler arasında her meslekten, her çevreden kimseler vardı… Heykel, tamamıyla canlı bir insan gibi, herkesin gözleri önünde, gözlerini oynatıyor; göz kapaklarını açıp kapatıyor; dudaklarını hareket ettiriyor; adalelerini geriyor, gevşetiyor; nefes alıyordu! Bu mucize olay birkaç yıl sürdü… Hitler Almanyası zamanında, bu olaydan, bütün ayrıntılarıyla ve belgelerle, Zeitschrift für Seelenleben Dergisi, uzun uzun söz etmişti.
  Bu olaydan ayrıca söz eden Profesör Leopold Guenther şöyle diyordu: “Ne yazık ki, bu kadar garip ve şayanı hayret olan bu olayı, oraya giderek, onu gören bu kadar bilgin kişinin aklına, onu fotoğraf veya filmle saptamak ve onu bilimsel bir konu yapmak fikri gelmemiştir.”

  “Bedensiz” Doktorun Ameliyatı
  
Bir başka mucizevî olay, Sao Pablo’da geçen, bir ruhsal ameliyattır:

  Büyük salonda bulunan 40 kişiden, çoğunluğu hekimdir. Her türlü hileye karşı, akla gelebilen her türlü önlem alınmış; kapılar, pencereler sıkı sıkıya kapatılmış, kilitlenmiş ve de mühürlenmiştir. Ameliyat, bu büyük salonun içinde ayrıca yapılmış küçük bir odada yapılacaktı. Bedensiz varlığın isteğine göre, bu küçük odada, masanın üzerine bir şişe ispirto, bir boş leğen, flaster, birazcık küçük gazlı be parçaları ile Cope’sun “Had Kadın Hastalıkları” kitabı mevcuttu. Bir küçük şişe de birazcık iyot vardı. “Bedensiz” doktor, alkolle iyot’u karıştırıp tentürdiyot yapacaktı. Hasta ameliyat sırasınca kendisini hiç kaybetmemişti ve hasta izlenimlerini şöyle aktardı:

  “ Karnıma bastığını hissettim. Bundan sonra karnıma çok soğuk bir şey sürüldü. Bunun bir dezenfeksiyon sıvısı olduğunu algıladım. Belki bu, ameliyat olacak yere sürülmekte olan alkoldü.” Ameliyat çok kısa sürmüştü. Bir alet hastanın karnını sadece tırmalamış ve hasta ancak “oh, doktor!” diye bağırmıştı. Ameliyat bitmişti. Bir burkulmadan sonra duyulan basit bir acıdan başka bir şey yoktu. Ameliyattan sonra odaya girildiğinde, Cope’s’un kitabının “Apandisit” bölümü açılmış duruyordu. Ve bu sayfada doktorun elinin tentirdiyot izleri vardı ki, daha önce böyle izler, lekeler yoktu kitapta. Kitabın 114. sayfasında da taze kan ile biraz sarımtırak sıvı lekesi mevcuttu. Ameliyat, kesinlikle kansız yapılmıştı. Ameliyat yerinde 2cm’lik yara izi, ispirto şişesinde de henüz çıkarılmış, 8 cm boyunda iltihaplı apandisit bulunuyordu. Psyhic Observer Dergisinde Dr. Enid S.Smith imzasıyla yayınlanan bu olay, öncesinden ve sonrasından, seri halinde fotoğraflarıyla, radyolojikman hekimlerce dikkatlice incelenmiş ve izlenmiştir.

  Mucizevi Şifacı
  Rahip Brother Kapp doktorların bile kendisine zaman zaman başvurdukları, İsveçli bir şifacıdır. Pek çok mucizevî şifa olayları vardır… Yıllardır astımla boğuşan hastayı; 60 yaşında, felçli sol kolunu kıpırdatamayan kadının çocuk felciyle yıllardır sakat kolunu sağlına kavuşturmasını; uzaktan şifa ile karındaki tümörü, hiç yokuş gibi silişini ve benzeri bir sürü şifa olaylarını Kapp, kısa bir sürede;”Şimdi, Tanrı’nın yardımıyla kolunu artık oynatabileceksin” gibi basit dualarla başaran bir şifa mucizecisiydi! Nitekim tehlikeli bir akıl hastasını bile bir anda normal haline döndürmüştü! Oysaki akıl hastası kadın, gırtlak kanserinin etkisiyle intihar eden kocasının tasallutuna uğramış bir obsesyonluydu!

Sonraki Bölüm >>

Yayın Tarihi: 19.Temmuz.2010

 

© Astroset 2004-2010