Günün Penceresi

WWW.ASTROSET.COM

 

BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM

  Son günlerde ülke çapında yaşanan olaylar, hisseden ve ülkesini seven her insana ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ dedirtecek şekilde gelişiyor ve insan bu büyük ulusun, Çılgın Türkler’ adlı romanda da çok net bir şekilde anlatıldığı gibi Kurtuluş Savaşı ruhunun nasıl ortaya çıktığını gayet iyi kavrayabiliyor, hatta bu ruh ölmediği için de sevinç duyuyor…

  Anadolu'nun ve binlerce yıldır Anadolu’da ikamet eden özgün nitelikli, gizemli Türk insanının öyle verimli hasletleri var ki… Tarihimiz ruhsal açıdan çok gelişmiş bu tip örneklerle dolu. Merhamet, hoşgörü, misafirperverlik, insan sevgisi, insanla hemen kaynaşmak gibi ruhsal dünyaya dönük, hümanist yönlerimiz; Anadolu topraklarının bölünmez bütünlüğü söz konusu olunca da hemen devreye giriyor ve DNA kayıtlarımızdaki bilgileri yeniden hatırlatırcasına küçük bir kurtuluş savaşı örneğine dönüşüveriyor. Sadece biraz kıvılcım, sevgi ve adalet dolu yüreklerdeki tüm ateşi bir anda yakıveriyor… Binlerce, milyonlarca insan, bir bayrak altında tek bir yürek gibi çarparak, insana “Bir Başkadır Benim Memleketim” dedirtiyorsa, bunun ardında Anadolu Medeniyetleri’ne binlerce yıldır layıkıyle beşiklik etme özelliğini ve bu zengin mozaikli kültür harmonisine ait Anadolu gerçeğini de göz ardı etmemek gerek…

  Türk insanının en belirgin taşıdığı özellik, duyular dışı algılamayla ilgili kodlarına ait özellikleridir ama bu özgün hasletler pek halka mal olmamıştır o yüzden de bilinmez. Ancak ezoterik araştırmacıların dikkatinin çekildiği bir konu olarak gizli kalmıştır. Bu psişik özellikli kodlar mükemmel bir şekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakmadan göçlerle Anadolu topraklarına yeniden getirilmiş. Demek ki, Anadolu halkının tarihsel süreç içinde kalıtımsal olarak içinde taşıdığı en büyük nitelik psişik nitelik. Bu toprakların insanları gerçekten de psişik varlıklar hatta onlara psişik dönüştürücüler de diyebiliriz.

  Orta Asya’dan gelen Şamanik kökenli bir bilgi akışının izlerini bu nedenle çok rahat taşıyor ve aktarıyorlar… Başka bir ifadeyle, Anadolu insanları asıl iç yüzleri ruhsal dünyaya dönük yaşarlar. Bizim iç yüzümüz sürekli şekilde ruhsal dünyaya dönüktür. Çünkü doğamızda, taşıdığımız DNA’larımızda bu yönümüz gelişmiştir. Bu DNA kayıtları bize anavatanımız Mu’dan, Uygur akımından intikal eden bir vazife mirasını da soyut bir etki olarak taşır. Bu toplumun vazifesi, Mu’da ve Atlantis’te olan kadim bilginin, kendisinden sonraki büyük insanlık ailesine bilgi intikali olarak geçişini sağlamaktır. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi üstün ruhsal niteliklere haiz kişilerin bu topraklarda doğması ve evrensel bilgilerini yine bu topraklarda yeşertebilmeleri de bu nedenlerden ötürü tesadüf değildir. Merhamet, hoşgörü, sevebilme gücü ve sezme yeteneğinin gücü de aynı nedenlere bağlıdır.

   Göç yollarıyla Dünya’nın hemen hemen her yöresinden Anadolu’ya göçüp gelmiş atalarımızın bizlere aktarmış oldukları genetik kodun niteliği soyut bir nitelik; o nedenle de  sözcüklerle ve tanımlamalarla ne kadar anlatılabilir ki?  Belki sadece hissedilebilir ve yaşanabilir.. Buna en iyi örnek son günlerde yaşanan bir anda tek vücut olabilme, inanılmaz bir kenetlenme yaşayabilme özelliğidir.
  
Bakmayın siz İstanbul’un bir alışveriş merkezi olarak dünya’yı şaşırtmasına ve çılgın bir alışveriş tutkusu içinde kavruluyor görüntümüze… Yabancı ülkelere benzemek arzusunun, yıllardır her şeyi dışarıdan almak zorunda olmak gibi basit bir kompleksin tatminidir yaşanan. Öyle derin manevi hasletlere sahip bir ulusun çocuklarıyız ki biz; bugün de yarın da birleştiricilik, birlik ve beraberliği tesis konusunda diğer ulusları şaşırtacak çok şey yapacağız. Gazetelerin yazdığı ‘Dünyayı Şaşırtan Diyalog Yemeği' bile gelecekte yapacağımız öncü birleştirici faaliyetler yanında hafif kalır. Yeter ki bizlerde birey olarak bu yönümüzü uyandırma gayreti içinde olalım, hep şoklarla uyanmak zorunda kalmayalım…

  Ülkemiz için 2008 yılı astrolojik açıdan tarihe geçecek bir dönemeç yılı olarak belirgin özellikler taşıyor. Türkiye’nin burcu Akrep yükseleni de Yengeç. Yükselen burç (Birinci Ev) halkın genel durumunu, halkın özelliklerini temsil eder ve bir bütün olarak milleti tanımlar. Doğum haritasındaki Yengeç konumu ülkemizin hepimizin bildiği gibi bir kurtuluş savaşı ve travmalar altında kurulduğunu, toplum şuurunu, mücadeleyi-savunmayı ve koruyucu muhafazakar yönleri temsil ediyor.

  Şimdilerde Doğu ve Batı arasında yeni bir sentez ve konum almak zorunda olduğumuz özel bir dönemden geçmekteyiz. Bazı gazete yazarlarının ikinci Cumhuriyet adını verdikleri bu döneme astrolojik açıdan bakacak olursak bu tanımın aynı benzer şartların vuku bulması açısından bir gerçeklik taşıdığını, hem içeride hem dışarıda değişecek pekçok şeyin olduğunu söyleyebiliriz.

  Ülkemiz yeni döneme şimdilerde başladı bile... Değişim ve reform uygulamaları 2008 yıllında da devam edecek. İçinde bulunduğumuz günler, kararlı davranmanın, realist olmanın ve detayların önem taşıdığı günler… Başak burcuna giren Satürn sert ve disipline edici etkisi ile bizi ülke olarak kararlar almaya zorlamakta. Eylül'den itibaren bu etkileri somut olarak yaşamaktayız. Bu kararlar Türkiye’nin Doğu ve Batı arasındaki dengesini de değiştirecek hatta bize bağlı olarak olumlu veya olumsuz yönde yenilenecek tarzda olabilir. Bu nedenle akılcı, mantıklı ama bir o kadar da çözüme yönelik kararlar almamız gerekecek.  Bu açıdan verilecek kararların ülkemizin geleceği açısından çok hayati olduğunu söylemek sanırız fazla abartı olmayacaktır.

  Ülkemizin özel konumu coğrafi ve politik açıdan olduğu kadar ruhsal açıdan da bir köprü görevi görme niteliği taşıyor ve şimdi bu köprü konumunun yeniden tanımlanması ve yeni vizyonlar şeklinde ortaya konması da gerekiyor. Bu nedenle riskler de çok yüksek ve bizler Kelebek Etkisi’nin ne anlama geldiğini bilenler olarak, üzerimize düşen toplumsal bilinç uyanıklığının farkındayız değil mi? Bir tek kişi ne yapabilir ki? Dememeniz için aşağıda satırları yeniden okumakta yarar var:

 ”Sizin buradaki gelişiminizin bir yansıması hangi sahillere hangi dalgaları götürür hiç bilinmez, kelebek etkisi diye anlatılmak istenen şey de budur. Evrenin küçük bir köşesinde küçücük bir kelebeğin kanat çırpması, evrenin bambaşka bir köşesinde çok büyük dalgalarla bambaşka bir olaya neden olabilir. Süre gelen halkaları izlerseniz, o olayın da nasıl geliştiğini bulma şansınız olabilir. Bu da sebep-sonuç yasasıdır. Küçücük bir hareket, küçücük bir ivme birbirine bağlı halkalar nedeniyle çok bambaşka bir olaya dönüşebilir. O yüzden sizin buradaki gelişiminiz ve ortak şuur alanına ilkeler ve prensipleri korumak doğrultusunda yaptığınız yayınlar, hiç tanımadığınız gezegenin bambaşka bir ucundaki bir varlığa çok faydalı etkilerde bulunabilir ve onun gelişimine katkıda bulunabilir.”

 

Yayın tarihi: 06.Kasım.2007

 

© Astroset 2004-2010