Günün Penceresi

WWW.ASTROSET.COM

 

GÜNLÜK YAŞAMDA TESİRLERİ (ETKİLERİ) FARKETMEK

 

  Bizler düşüncelerimizi, dolayısıyla yaşamımızıda yönlendirip duran bir tesirler (etkiler) ağının içinde yaşıyoruz. Bu etkiler pozitif ya da negatif oluşlarına ve kaynaklarına göre farklılıklar gösterirler. Etkilerin ya da diğer adıyla tesirlerin kaynaklarını temel olarak ikiye ayırabiliriz; “yatay” tesirler ve “dikey” tesirler.
  Yaşanan her olayın ve üretilen her düşüncenin neden olduğu bir enerji yayılımı vardır ki; bu yayılım değdiği her kişi üzerinde çeşitli etkilere neden olur. Bu etkileri “yatay tesirler” olarak adlandırabiliriz. Aslında bu sözettiğimiz yayılımın etkilerini günlük yaşamda pek çok kez deneyimler ama üzerinde fazla durmadığımız için genelde unutur gideriz.
  Örneğin kendimizi çok mutlu hissettiğimiz bir an yanımızdaki arkadaşımız aniden şöyle der, “Tanrım, kendimi çok mutlu hissediyorum!”. Ya da tam tersine mutsuz olduğumuzda da bunun etrafımızdakileri etkilediğine şahit olmuşuzdur. Bazı insanlar bizimle etkileşime girdiğinde (ki bu sadece yanımızdan geçip gitmesinden ibaret bile olabilir) bizde “cesaret” veya “yapabilirim!” hissi uyandırıp ufkumuzu genişletirken diğer bazıları da bizde “değersizim”, “ben yapamam” veya “güzel değilim” gibi hisler uyandırabilir. Birilerinin bize bunları hissettirmesi için yüksek sesle söylemesine gerek yoktur, düşünce alanında bunların yerinin olması yeter. Tek tek insanların yaydıkları tesirler olduğu gibi, birbirine benzer alanlara sahip kişilerin bir araya geldiklerinde oluşturdukları tesir alanları da vardır ki bunlar tek tek bireylerin oluşturduğuna göre çok daha güçlü tesir yani etki alanlarıdır. Ayrıca, negatif enerjilerin bir araya gelmesinden oluşan negatif tesir alanları olduğu gibi pozitif enerjilerin bir araya gelmesiyle oluşan pozitif tesir alanları da vardır. Örneğin bir yerde grup şifası yapılıyorsa, orada bu konuda yetenek ve yetki sahibi kişilerin oluşturduğu bir pozitif alan vardır. Çünkü burada ortak niyet “iyileştirmektir” ki bu da “pozitife, aydınlanmaya ve aydınlatmaya” hizmet etme niyeti demektir.

  Bizler bu alanların içinde bulunmaya birçok zaman mecbur olabiliriz; örneğin çalışmak zorundayızdır ve kalabalık işyerlerinin alanları birçok zaman pozitif değildir. Bizler evimizde ya da huzurlu bir ortamda kendimizi ne kadar olumlu hissetsek de bu alanların içine girdiğimizde bütün o olumlu düşüncelerimiz negatif yönde değişme eğilimine girebilir. Çünkü o ortama adım attığımızda görünmeyen bir ağın etkileşim ortamına da adım atmış oluyoruz. Peki zamanımızın çok önemli bir bölümünü geçirdiğimiz bu alan içinde kendimizi korumanın bir yolu yok mudur?

  Bunun cevabı evettir. Kendi alanımızı koruyabilir, hatta bu çabayı gösterdiğimizde çevremizdeki negatifliği de dönüştürmede etkin olabiliriz. Ama bu, öncelikle bu tür ortamlarda bize dışarıdan gelen tesirleri (etkileri) fark etmeyi ve bunlardan korunmak için de ısrarlı bir çalışma sürdürmeyi, sözkonusu tesir akışlarına karşı “uyanık” olmayı gerektirir.
  Örnek vermek gerekirse, içine girdiğimiz bir alan bize diyelim ki kendimizi “işe yaramaz” hissettiriyor, bu durumda bilmeliyiz ki bu gerçek bir bilgi değildir. Evrende işe yaramayan hiçbir varlık yoktur. Öyleyse bu doğru olmayan akışı içimize almamak, onu dışarıda tutmak öncelikli hedefimiz olmalıdır. Böyle bir tesir bazen bize korku hissi verebildiği gibi çirkin olduğumuzu, yeteneksiz olduğumuzu da hissettirebilir, durdurucu, bloke edici bir etkide bulunabilir ve bunların farkına varmadan etki alanına dahil olmak da bize olumsuz sonuçları beraberinde getirecektir, çünkü kendimizi “işe yaramaz” hissetmek verimliliğimizi kısıtlayacaktır.

  Böyle durumlarda işimize yarayacak bir yöntem olarak, bu hissin bize dışarıdan gelen bir düşüncenin tesiri olduğunu ve “gerçek olmadığını” fark ettikten sonra, gelen tesirin doğru olan şeklini kendimize hatırlatmayı seçebiliriz.
  Örneğin “işe yaramazsın” gibi bir tesir bize geldiyse o anda kendi zihnimize dönüp “ben gerçekten işe yarar biriyim” diyebiliriz. “sen yapamazsın!” düşüncesini izleyen bir tesir bize ulaştıysa bunu fark ettiğimiz an kendimize dönüp “gerçekten yapabilirim!” diyebiliriz. Henüz yapmayı denemediğinize göre o işi yapıp yapamayacağınızı kim bilebilir ki?

  Bu tür alanlara girmeden önce (örneğin çalışıyorsak sabah evden çıkmadan önce) hiçbir negatif tesiri içine almayan ışıktan bir koruyucu tulumu giydiğimizi zihnimizde canlandırmak, çıktığımızda da tulumumuzu da çıkarıp bir köşeye koymak bir yöntem olabileceği gibi, sabahları yapacağımız beş dakikalık bir meditatif çalışma da güne başlarken çok daha güçlü, esnek, pozitif ve enerjik olmamızı sağlayacak, bu tür uygulamaların başarı oranını da yükseltecektir.

  Günlük hayatta etkilendiğimiz yatay tesirlerin yanı sıra evrenden bize sürekli olarak akan tesirler de vardır ve bunları “dikey tesirler” olarak adlandırabiliriz. Bu tesirleri alabildiğimizde anlayışlarımızda ve hislerimizde bir “yükselme” hali yaşarız. Dolayısıyla dikey tesirler pozitife yönelten, bilgi yüklü enerjiler taşırlar. Bu tesirlere kendimizi açık tutmak bizleri yenilenmeye ve şuurlanmaya yöneltecektir. Kendimizi dikey tesirlere açmanın yolu ise hem kendi yarattığımız, hem de dışarıdan bize gelen, aşağı çeken, bloke edici, durdurucu türdeki düşünce ve tesir karmaşasından kendimizi korumaktır. İçsel bir sükuneti sağlayabildiğimizde evrenden sürekli olarak bize gelen dikey tesirleri içimize alabilmemiz de kolaylaşacak, bu da yaşamımıza (ve bizden yayılan tesirlerin etkilediği insanların yaşamlarına) çok daha fazla uyum ve yenilenme getirmenin yolunu bize açacaktır.

 
 
 

© Astroset 2004-2010