Günün Penceresi

WWW.ASTROSET.COM

 

KENDİMİZİ ALDATMAK

  Pek büyük bir başarıyla hep beraber uyguladığımız “kendimizi aldatma” işlemini spiritüel ahlak ve bilgi açılarından da ele almak gerekiyor. Bu psikolojik gerilemenin birçok yönlü uygulaması vardır. En yaygın olarak görüleni ise “*tevilciliktir(*çevirme, döndürme). Tevil, insan ruhunun tekamülüyle ilgili bir davranış şeklidir. Realitenin gerek gördüğü eylemin Doğru’ya (gerçeğe) göre sapkınlık göstermesi tevili oluşturur. Başka bir deyişle doğru olanın değişik bir mantıkla çarpıklaştırılıp başkalaştırılmasıdır.

  Günlük hayatımızda bilerek ya da bilmeyerek gereksinme duydukça tevillere başvururuz. Toplum hayatımızın birçok kuralları, yaptırımları, kınamaları tevile zorlayıcı birtakım hareketlerde bulunmamıza sebep olmaktadır. Uygulamada daha çok, kişiliğimizin, Ben’imizin değerini başkalarının gözünde küçük düşürtmemek, maddi-manevi çıkarlarımızın doyurulmasından yoksun kalmamak için sürekli olarak tevile başvurulmaktadır.

  Konun psikolojik yanı ele alınırsa korkunun burada esaslı bir rol oynadığını görüyoruz. Istıraptan kaçıp mutluluğu aramak doğal bir eğilim, belki de bir ilke. Istırap verecek her şeyden için için çekinmek ve korkmak, temelde cahilliği içeren bir içgüdüdür. Ben’in bütünlüğünü korumak, gereksinimlerini sağlamak, çıkarlarını savunmak hakkıdır, ama hayatın anlamını ve kendini bilememe, bu şuursal karanlık, körlemesine bir ıstıraptan kaçışı, mutluluğa koşuşu doğurmaktadır. Maddesel hayatın amacı mutlu olmak değildir. Mutluluğu sağlayacak bilgi-görgü ve deneye sahip olmak, asıl amaçtır. Kişisel tevillerin Ben-Vicdan, Sapkın-Normal, Çıkar-Sağduyu mücadelesi olarak belirdiğini görüyoruz.

  Spiritüel anlamda *Nefis (*Bilgisiz Ego) kendi kendini denetlerken, eksik ve kusurlu yönlerini gözden geçirirken, çeşitli kanıtlar ileri sürerek kendini mazereti var gibi gösterir. Başarısızlıkların, haksız fiillerin, tecavüzlerin, zulüm ve adaletsizliklerin, kısacası bilgisizliğin sonuçlarını hafifletmeye çalışır. Eksiklik kompleks haline gelince, kendimize olan güvenin azalmasına, manevi yoksulluğa, hatta aşağılık duygusuna sahip oluruz.

  Özellikle maddi ve manevi yetersizliğimizi gidermek yerine bu durumu haklı bir sebebe dayandırmaya çalışırız. Kendine güven ile kendini beğenme çok kere birbirine karışırlar. Kendine güvenende bulunan sükunet, sabır ve hoşgörü kendini beğenende yoktur denebilir. Hep haklı olmak ve haklı çıkmak çabası içindedir kendini beğenenler ve bu nedenle tevilciliği iyi kullanırlar. Ama, gün be gün, toplumdaki durumları güvenilmez insan halini alır.

  Acaba vicdani uyarı ve zorlamalar karşısında durumumuz nedir? Vicdani uyarı ve öğütleri zaaf olarak gören insanlar vardır. Bu kanaldan gelen bilgiyi değiştirmek ya da sesi susturmak, onların ilk başvurdukları çözüm yoludur. Kuşkusuz, böylesi ince ve seyyal bir etkiye karşı şuurları cevap veremeyecek kadar güçsüzdür. Çıkarcı ve bencil gerçeklikleri içinde yaşayan kimselerde her yönüyle hakkaniyetin tevil edildiğini görmek olağandır. Kendilerince kurdukları hayatın anlamı ile insansal ve ahlaksal değerlerinden çıkmamak için mücadele verirlerken tevile başvurulur. Sorumluluk ve yükümlülüğün karşılığını vermek gerektiğinde bunun gerçek değerini bulmadan, çıkarcı akıl oyunlarına başvurmak sözde tatmin ve borcu yerine getirme yoluyla da tevilcilik yapılabilmektedir.

  “Kitabına uydurma” deyimini biliriz. Ne yapmak istiyoruz? Doğruyu kendimize uyduruyoruz. Bilgisizliğimizi örtbas ediyoruz. Özetlemek gerekirse: Hayatımızı kısır döngülere sürükleyen tevilcilik sinsi ve sevimli bir düşmandır. Bu düşmanla işbirliği yapılmasının nedenlerine gelince:

1-Şuurlar karanlıktır, kapalıdır.

2- Yaşam dar ve basit bir anlam içinde, yüzeysel olarak yaşanmaktadır.

3- Vicdan sesi denen, tekamülle gelişen doğal insan bilgisi, şuur alanına yerleşmiş bulunmamaktadır.

4- Kişiler arasında makul bir çıkar dengesi kurulmamıştır.

5- Aldatmanın normal bir prensip olarak kabul edilmesi çoğunlukça benimsenmiştir.

6- Yüksek ve geri düzeyli etkilerin uygulama alanı içinde bulunan insanın en eski korkusu, hayatı sürdürememe korkusunun mücadelesi devam ediyor; ölmek, açlık, hastalık, doğal afetlerden binlerce yıldır sürüp gelen korku (arşetipik imajlar), uygar düzeyde biçim değiştirerek, ama daha da yaygınlaşarak sürüp gitmektedir. Bunlara kişiliğin korunması, her türlü çıkarcılığı da eklemek gerekir.

  Bilgisizlik, anlayışsızlık, sevgisizlik ve güvensizlik insanlığımızı hızla kemiren kötülüğün mayasıdır, özüdür. Toplumların temel sorunu ne ekonomik, ne siyasal, ne de felsefidir. İnsanın insanla olan ilişkisini araya girerek kesen, örten, saklayan güçleri apaçık şekilde görememektedir.

RM Dergisi, Cilt 19, sayı 222, Temmuz 1978

 
 

© Astroset 2004-2010