Günün Penceresi

WWW.ASTROSET.COM

 

Niçin Sevemiyoruz ve Sevmediklerimizi Niçin Sevmeliyiz?

Dr. Bedri RUHSELMAN

  SEVGi insanların ruhunda saklı olan bir enerjidir. Bir insan hayatında, sevgi, enerjilerin en esaslısı, en güzeli, en değerlisi ve hayırlısıdır diyebiliriz. Bununla beraber insanlar her zaman bu becerilerini ideale yakın bir değerde kullanamamaktadır. Yani birbirlerini gerektiği gibi sevemiyorlar. Fakat nasıl oluyor da insan ruhunun böyle en hayırlı bir becerisi olan sevgi kaynağından insan, bol bol yararlanamıyor? Bir insan için sevgisizlik, bütünüyle doğa dışı ve bir hastalık halidir. Oysa ki her hastalığın etkenini arayıp bulmak ve onu ortadan kaldırmak, insanın öz varlığına karşı yapmakla yükümlü bulunduğu büyük vazifelerinden birini oluşturur.

  Sevgi ve sevgisizlik ruhsal bir olay olduğuna göre, sevgisizliği meydana getiren sebeplerin de ruhta aranması gerekir. Öyleyse, önce niçin sevemediğimizin nedenlerini araştıralım:

  Burada yapacağımız psikolojik analizin uzun ve sıkıcı olmaması, herkesin kolayca izleyebilmesi için psiko analitik bir yol izleyeceğiz. Tekamül ve mutluluğumuzun düşmanı olan bu hastalık etkenini okuyucularımızla birlikte rahat rahat araştırıp bulmaya çalışacağız. Bu da kendi kendimize soracağımız bu konuyla ilgili bazı soruların yine kendi kendimize vereceğimiz cevaplarını ortaya koyarak mümkün olacaktır.

S - Niçin sevemiyorum?

C - Çünkü insanlar sevilmeye layık değildir.

S - İnsanlar niçin sevilmeye layık değil?

C- Çünkü insanlar kötüdür.

S - İnsanlar niçin kötüdür?

C - Çünkü insanlar kötülük yapıyor.

S - İnsanlar neden kötülük yapıyor?

C - Çünkü insanlar nefsaniyet ve bencilliklerini üstün tutuyorlar.

S - İnsanlar neden nefsaniyetlerine düşkün ve bencildir?

C - Çünkü insanların maddeye gereğinden fazla bağlı bulunmaları ve maddesel kazançlarını amaç edinmeleri; ne pahasına olursa olsun bu kazançları elde etmek içgüdüsünün kendilerinde doğmasına neden oluyor. Bu da onları bencil ve nefsaniyet düşkünü yapıyor.

S - Bencillik ve nefsaniyet düşkünlüğü yüzünden, başkalarına kötülük yapmayı göze alan, başkalarının malına, canına, varlığına göz diken insan, aslında kazanır mı kaybeder mi?

C - Hiçbir şey kazanmaz. Kazandığını sandığı maddeler aslında günlük şeylerdir. Buna karşın onun büyük kayıpları vardır. Çünkü Evrende egemen olan Sebep-Sonuç Yasası gereğince, iyi ya da kötü hiçbir hareket sonuçsuz kalmaz. İyi hareketlerin kesinlikle iyi, kötü düşünce ve hareketlerin de kesinlikle kötü sonuçları er geç ortaya çıkmak zorundadır. Bu nedenle, başkaları hakkında kötü şeyler düşünen ve kötülük yapmaya kalkışan bir insanın günün birinde yaptığı kötülüğün acı sonuçlarıyla karşılaşması onun kaderi olacaktır.

S - Kötü hareketlerin, kötü sonuçları olduğu halde, bir insan başkalarına karşı nasıl oluyor da kötülük yapmayı düşünebiliyor?

C - Önce o insan, görgü ve deneyimsizliği yüzünden maddesel isteklerini karşılarsa mutlu olacağını sanıyor ve huzurunu, mutluluğunu yalnız maddesel hazların çekiciliğine bağlanmış olan nefsaniyetini tatmin etmekte arıyor. Oysa ki, böyle hareket etmekle, iki tarafı açık bir silindiri doldurmak için sürekli olarak onun ağzına su akıtan bir insanın durumuna düştüğünü fark edemiyor. Ayrıca, yaptığı işin niteliklerine uygun olan karşılığı, kesinlikle alacağını da idrak edemiyor.
Örneğin yolu çatallaşan bir insan, önüne çıkan iki yoldan, kendi görüş ve kanılarına uyan; rahat, kolay ve sevinçli olanın yönünü tutar. Kendisi için, sonu bilinmeyen, güç ve tatsız sandığı yola elbette arkasını çevirir. Oysa ki o insana önceden, o rahat sandığı yolun karanlık çıkmazlar da sona erdiğini ve yarı yolda, bir sürü tehlikeli canavarın yol kestiğini anlatmak mümkün olsa, buna karşın öteki yolun ilk güçlükleri aşıldıktan sonra, çok ferahlık verici nurlu alanlara insanı ulaştıracağı ona gösterilebilse kuşkusuz o, ikinci yolu kararlılıkla seçecekti.

S - Bana yapılan kötülük, bana gerçekten zarar verebilir mi?

C - Maddesel olarak zarar verebilir. Maddesel zarar, maddenin kaybı ile ifade edilir. Oysa, dünya hayatının amacı tekamül olduğuna göre ve tekamülde de maddesel kayıplarla karşılaşmanın gerekli ve ilerletici bir araç olduğu gerçeğini kabul ettiğimize göre; maddesel zararlarımız, onlardan yararlanabilirsek, her zaman ruhumuzun yükselmesini ve dünyaya gelişimizin yüksek ve ilahı amaçlarının gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır. Böyle olursa, maddeleri kaybettikçe ve bu kayıplar karşısında sabredip isyan yollarına sapmadıkça, maddesel olarak yapılacak özverilerle yükselmenin mümkün olabileceğine inanarak hareket ettikçe, ruhumuz büyük değerler kazanacak ve büyük yararlar elde edeceğiz. Bu durumda bize kötülük yapan bir insan, aslında bilmeden bu şekilde hareket etmiş ve aslında iyilik yapmıştır. Fakat o insan, yine kendi mutluluğunu bulmak umuduyla bilmeden nefsaniyetine yenik düşerek, bana karşı maddi zarar verici bir iş yapmış olmakla da gelecekteki kendi hayatını kötüleştirmiş ve vicdanı tarafından işkenceye mahkum edilmiştir. Özetle o zavallı, kendi iyiliğini yanlış yollarda araması sonucunda, bilmeden benim iyiliğim için kendisini, daha doğrusu ruhunun huzurunu feda etmiştir.

S - Bilerek ya da bilmeyerek bana iyilik yapmış ve bu yüzden de kendi ıstırabını hazırlamış olan bir insana gizli düşmanlık ve kin mi beslerim, yoksa onu sever miyim?

C - Tabii ki severim, hatta bilmeden benim yüzümden çekmiş olduğu ya da çekeceği sıkıntıların hafifletilmesi için elimden gelen yardımı da yapmakta hiç kararsızlık göstermem. Yani bana bilmeden iyilik yapan deneyimsiz bir dostuma ben, bilerek iyilikle karşılık vermeyi bir vicdan borcu olarak kabul eder ve bu borcu seve seve ödemeye çalışırım.

Kaynak: Ruh ve Madde Dergisi Şubat 1997

 
 

© Astroset 2004-2010