Metafor / Kuantum Evren

WWW.ASTROSET.COM

KUANTUM İNSAN- KUANTUM BİLGELİK - 1

Doç.Dr. Haluk BERKMEN

 

  Kuantum insan sürekli cevher ile, öz ile iletişim içinde olduğundan gerçek bir öznedir. Yani, kuantum kişi veya bilge kişi cevher ile veya tümel enerji alanı ile, her nasıl tanımlarsak tanımlayalım, bütünsel bir iletişim içindedir.

  Eski dönemlerden beri insan yaradılış hakkında sorular sormuş bu konuda pek çok düşünceler üretmiştir. Son bir iki yüzyılda tekniğin gelişmesiyle yeni aletler insanlığın hizmetine girmiştir. Bu aletlerden mikroskop en küçük mikro alemi, teleskop ise en büyük ve uzak  makro alemi gözler önüne sermiştir. Eskiden sadece hayal edip gözümüzde canlandırdığımız oluşumlar, şimdi resmi çekilip bizlere sunulmaktadır. Karşılaştığımız görüntüler bizleri hayretten hayrete düşürmekte, evrende ne büyük bir düzen bulunduğu gökteki cisimlerin hareketleri incelendiğinde anlaşılmaktadır.

  Doğaya bakan eski insanlar iki ayrı alem (gerçeklik alanı) görmüşlerdir. Bunlardan biri dünya ve dünyada olan çeşitli değişimler, hareketler ve ilişkilerdir. Diğeri ise gökte gördükleri uzak nesneler ve onların hareketleridir. Böylece ay altı ve ay üstü evreni ayırmak fikri doğmuştur. Çünkü ay altındaki evreni yakından tanıyabiliyor ve bir miktar kontrol da edebiliyorlardı. Oysa ki ay üstü evren (güneş ve yıldızlar) tümüyle insanların kontrolü dışında, erişilmesi mümkün olmayan, uzak bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmekte idi.

  Ay altı- Ay üstü evren
  Bu iki evreni ayırınca insanlar ay altı evreni inceleyen disipline “fizik”, ay üstü evreni inceleyen disipline de “metafizik” dediler. Metafizik, fizik-ötesi anlamını taşır. Günümüzde metafizik demek fiziksel olmayan, ruhsal alemle ilgili görüşler içeren disiplinler anlaşılmaktadır. Oysa ki metafizik sözü ay-üstü evreni inceleyen disiplin, yani astroloji için kullanılmıştır. Eski dönemde ay üstü evren ruhların evreni sayıldığından bu görüş yerleşmiştir. Gök cisimlerinin hareketlerini izleyerek geleceği tahmin etmenin mümkün olduğu inancı da vardı. Şu halde, metafizik dıştan gelen bir bilgi olmaktan ziyade, dış verileri yorumlamak ile ilgili bir yaklaşımdır.

  Fizik doğadan kaynaklanır, metafizik ise insandan kaynaklanır. İnsan verilerden hareketle, varsayımlar yürüterek veya belli kabuller çerçevesinde yorumlar yapıp tahminler yürütür. Bu yorumlardan oluşan insan yapısına “tin” diyoruz. Tin insanın psiko-sosyal yönüdür. Yani, insanların bireysel psikolojisi ile insan topluluklarının sosyal yapısı birbirlerini etkileyerek insanın tinini oluşturur. Şu halde tin, ne sadece bireysel ne de sadece toplumsaldır. İnsan sürekli çevresindeki olayları (etkileri) ve yapıları (nesneleri) yorumlayarak bir varlık alanı oluşturur.

 Varlık deyince ne anlaşılmalı?
 
Oluşturur diyorum çünkü varlık bizden bağımsız dışta duran bir yapı değildir. Varlık bizim yorumumuz sayesinde vardır. Şu halde akla şu soru geliyor: Varlık ne derece var'dır? İşte bu soru binlerce yıldan beri insanları düşündürmüştür.
  Bir de "varlık" deyince ne anlaşılmalı? Duyu organlarımızla algıladıklarımızın gerçekten var olduklarından emin olabilir miyiz? Duyu organlarımıza ne derece güvenebiliriz?
 

  Descartes (1596-1650 yıllarında yaşamış Fransız düşünürü) "Duyularımıza güvenemeyiz. Tek güvencemiz düşüncemizdir. Düşünüyorum, şu halde var'ım" demiş. Descartes şüpheci yaklaşımı savunmuştur. “Tek şüphe etmediğim şey şüphe ettiğimdir” demiştir.
  Descartes düşüncenin belli bir yöntem sayesinde olması gerektiğini de savunmuştur. Onun yöntemi de analitik düşünce metodudur. Birbirlerine dik iki eksen tanımlamış ve bu eksenler içinde nesneleri belirlemiştir. Bu eksenlere Descartes adından mülhem
“Kartezyen koordinat sistemi” denmiştir. Bu şekilde, analiz ederek geometriyi sayısal olarak ifade eden yaklaşıma da “Analitik Geometri” denmiştir. Descartes’in düşünceye yaklaşım şekli Aydınlanma dönemi olarak tanımlanan ve akıl ile mantığın üstünlüğünü savunan düşünce akımına öncülük etmiştir.

   17’ci yüzyıl sonlarında başlayan ve 19’cu yüzyıl sonlarına kadar süren Aydınlanma döneminde akıl mantık yardımıyla “klasik bilimsel düşünce” gelişmiştir. Klas, sözü bildiğiniz gibi sınıf demektir ve klasik düşünce varlığı sınıflayan düşünce olmaktadır. Klasik düşünce kadim Yunan düşüncesinde başlamıştır. Aristoteles (Aristo) var olan her şeyin kategoriler halinde, yani sınıflandırılarak tanımlanabileceğini ileri sürmüştür. Böylece var olanların dış özellikleri ile varlıklar tanımlanmaya başlamıştır. Bu yaklaşımda doğa ile bir ilişki kurma çabası olsa da yine de “ön yargılar”, “varsayımlar” ve “kabuller” bulunur. Çünkü kategorik yaklaşım kesin ve mutlak bir ayırım içerir. Oysa ki modern Kuantum bilimi bu klasik yaklaşımı yıkmıştır.

  Kuantum kuramına göre varlık bir enerji alanından türer ve kendisi de yoğunlaşmış enerjidir. Varlık enerji ise enerjinin dönüşüp değiştiği gibi değişir ve dönüşür. Enerji kapalı bir hacim içinde korunur. Yani, sabit kalır. Ama, canlı veya cansız tüm var olanlar çevreleri ile etkileşim içinde olduklarından asla kapalı değildirler. Kuantum kuramı için kesin sınırları olan, belli bir yer kaplayan ve durağan bir varlık tanımı yoktur. Enerji sürekli dönüştüğü için varlıklar da sürekli değişim ve dönüşüm içindedirler.

  Bu durum özellikle insan için geçerlidir. İnsan çevresi ile sürekli etkileşen bir varlık olduğundan açık bir yapısı vardır. Bu açık yapı sürekli enerji alış-verişi ile değişir ve dönüşür. Değişim 3 farklı boyutta gerçekleşir.

  1.   Maddi boyut
  İnsanın maddi boyutu onun bedenidir. Bedeni oluşturan hücreler sürekli ölür ve yenilenir. Yani, yerlerine yenileri oluşur. Bunun için de bedene enerji gereklidir. Beslenmede yenen yiyecekler, içilen içecekler ve solunan hava insan bedeni için enerji kaynaklarını oluştururlar. Bedenin sağlıklı gelişip varlığını sürdürmesi için alınan enerjilere dikkat etmemiz ve sadece sağlıklı saf enerjiler ile bedenimizi korumamız gerekir.
  2.  
Tin boyutu
 
Tin boyut deyince insanın psiko-sosyal yönünü kast ediyorum. İnsan psiko-sosyal bir varlıktır. Çünkü düşünce ve davranışlarını psikolojisi ile bulunduğu sosyal ortam etkiler. Psikoloji ve sosyal ortam maddi değildir. Her ikisinin etki alanı insanın düşünce yapısıdır. Psikolojisini hem geçmişte hem de şimdi yaşadığı tecrübeler, olaylar, içinde bulunduğu şartlar, yani uzak ve yakın çevrenin düşüncesine olan etkileri şekillendirir. Tin dendiğinde insan psikolojisi ile sosyal çevrenin ortak etkisi sonucunda yaratılmış olan her şey akla gelmelidir. Örneğin, din, sanat, bilim, felsefe, edebiyat hep insanın tin boyutu ile yakından ilgilidir.
  3.   Ruhsal boyut
 
Genelde tin ile ruh karıştırılır ve ruh tümüyle yok sayılır. Oysa ki ruhsal boyut deyince asıl kaynak, cevher veya öz anlaşılmalıdır. İnsanın hem bedeni hem de tini bu özden kaynaklanır. Günümüzde daha geçerli olan bir kavram kullanmak istersek ruh yerine “Enerji Alanı” da diyebiliriz. Kuantum kuramına göre her var olan yoğunlaşmış enerji olduğundan varlığın özü de enerjidir. Bu enerji alanı sübtil ve son derece latif (az yoğun) bir ortam olarak düşünülebilir. Fakat tanımlanması da oldukça zordur. Bu yüzden “ruh” sözcüğü değişik anlamlar kazanmıştır. Çünkü, her kültür kendine göre anlamlar yüklemiştir, ruh sözcüğüne. Her var olan “nesne” ruhsal enerji boyutundan kaynaklanır ve sürekli dönüşür.

SONRAKİ BÖLÜM >>

Yayın Tarihi: 02.Ocak.2008

 

© Astroset 2004-2010