Metafor / Kuantum Evren

WWW.ASTROSET.COM

GÖZLEM BİLGİSİ İLE KATILIM BİLGİSİ

Doç. Dr. Haluk Berkmen

  İnsanlar en eski dönemlerden beri bilgilerini arttırmak ve sistematik hale getirmek gereğini duymuşlardır. Yaşadıkları ortam hakkında bilgileri arttıkça, kendilerini güvende hissetme duyguları paralel ve doğru orantılı olarak artmıştır.
  Ancak bilgi, sadece dış dünyayı gözlemekle oluşmuyor. Sosyal çevrenin ve bu çevrede oluşmuş olan kültür ile bu kültürün içerdiği her türlü değerin etkisi altında gelişiyor. Günümüzde değer üreten ortam aile veya okul ortamı olmak yerine
“Televizyon kültürü” olarak adlandırabileceğimiz, yüzeysel değerlerin üretildiği bir ortam oluşmuştur.
  Pozitif bilimler dış dünyanın maddi yönünü incelerken manevi değerleri tümüyle dışlamışlardır. Günümüzün değerlerini yönlendiren iki temel özellik vardır. Hemen her değerde aranan özellikler yaşama fayda sağlayıcı olmaları ve yaşamı kolaylaştırıcı olmalarıdır. Herhangi bir ürün veya kültürel yapıt, ister maddi ister manevi olsun, fayda sağlayıcı ve yaşamı kolaylaştırıcı olduğu oranda kabul görmekte ve destek bulmaktadır. Ancak, neyin faydalı neyin faydasız olduğu konusu toplumları yöneten güçlerin kontrol edip yönlendirdiği bir araç niteliğine dönüşmüş durumdadır.
  Günümüzde geçerli olan faydacı bakış açısı
“ahlak” denen değerler toplamını da büyük çapta zedelemiş durumdadır. Ahlak kavramı her şeyden önce adalet ve sorumluluk kavramlarını kapsamalıdır. Kısa vadeli faydayı gözeten çıkarcı bakış açısında ise ne adalet duygusu ne de sorumluluk bulunmaktadır. Adalet duygusu insanı kendi dar çerçevesinden çıkarıp daha geniş ve bütünsel bakmasını sağlar. Sorumluluk duygusu ise yetki ile el ele gitmelidir. Bir insan ne derece fazla yetkiye sahipse o derece ileri bir sorumluluk hissi ile hareket etmelidir.
  Adalet ve sorumluluk hisleri yüksek olan bir kişi gerçeğin tek olmadığını ve faydacı görüşle hareket etmenin yetersiz kaldığını bilir. Bu bakımdan
“mutlak gerçek” kavramı yerine her olayda “göreli ve potansiyel bir gerçek” bulunduğu bilinci içindedir.

  GÖZLEM BİLGİSİ VE GERÇEK
  Hepimiz için gayet doğal olan ve mutlak olarak varlıkları kabul edilen
“mekân” (uzam) ve “zaman” kavramları dahi mutlak olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Uzam ile zaman tek başlarına, birbirlerinden bağımsız birer kavram olmak özelliklerini yitirmiş durumdadırlar. Einstein tarafından ileri sürülmüş olan Görelilik kuramına göre uzam ile zaman birbirlerine bağımlı bir bütün oluşturmaktadırlar. Bu bütünlüğe “Uzam-zaman örgüsü” de denmektedir. Uzam-zaman örgüsü içinde her nesnenin bulunduğu gözlem noktasına göre ve bu noktanın hareket hızına göre hem uzam hem de zaman farklı değerler alabilmektedirler. Şu halde gözlem yapan kişi için mutlak bir zaman veya mutlak bir uzam olamayacağı gibi, mutlak bir gerçeklik de olamaz. Görelilik kuramı gerçekliğin göreli olduğunu kanıtlarken, Kuantum kuramı fazladan ancak potansiyel bir gerçeklikten söz edilebileceğini savunmaktadır.
  Danimarkalı fizikçi Niels Bohr tarafından ileri sürülmüş olan bir bakış açısına göre gerçeklik ancak potansiyel olarak vardır ve bizim yorumumuz ile şekil kazanmaktadır. Hem duyu organlarımızla hem de aletlerin yardımıyla yaptığımız gözlemleri yorumlayarak kavrayabilmekteyiz. İşin içine yorum girdiğine göre göreli bakış açısı kaçınılmaz olmakta ve kültürel etkiler
“gerçek” olarak kabul edilen olguları şekillendirmektedirler. Bu durumun sonucu olarak gerçeklik anlayışımız yerel etkiler altında dar bir çerçeve içine sıkışıp kalmaktadır.

  Oysa ki evrenin her noktası, diğer her nokta ile gizli ve bütünsel bir ilişki içindedir. Bu durumu sağlayan da yukarıda sözü edilen uzam-zaman örgüsünün sonsuz ve bütünsel yapısıdır. Her nesne bu örgünün düğümlerinden oluşur. Düğümleri göz önüne getirmek mümkün olmasa da iki boyutlu bir balık ağının düğümlerine benzetebiliriz. Aslında uzam-zaman yapısı 4 boyutlu (3 uzam ve 1 zaman boyutu) olarak ileri sürülmüş olsa da bu örgünün Fraktal bir yapıda olduğu ve kesirli boyutlar içerdiği görüşü gittikçe kuvvet kazanmaktadır. Fraktal sözü de zaten “fractional” (kesirli) sözünden türetilmiştir.
  Evrende gizli ve yerel olmayan bir ilişkinin bulunduğu 1982 yılında deneysel olarak kanıtlanmıştır. Alain Aspect adlı bir Fransız fizikçinin yapmış olduğu deneye göre başta bir bütün oluşturan herhangi bir sistem parçalara ayrılsa dahi bu parçalar arasında ışıktan hızlı bir haberleşmenin sürdüğü gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu haberleşme parçaların aralarındaki mesafe ne olursa olsun anında gerçekleşmektedir. Daha sonra bu deney defalarca ve daha hassas aletlerle tekrarlanmış her seferinde aynı sonuç elde edilmiştir. Demek ki etkilerin yerel olarak ve ışık hızından yavaş bir şekilde yayıldıkları varsayımını terk etmek durumundayız.

  Evrende fraktal bir yapı vardır ve bu yapının sonucu olarak karmaşa ortaya çıkmaktadır. Ancak bu karmaşık durumdan kaos oluşsa da sonuçta her kaos içeren olgu yeni bir düzenli durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu duruma “Kaos-Kozmos ilişkisi” de diyebiliriz. Kozmos düzeni ve Kaos karmaşayı ifade etse de her ikisi birlikte bütünsel gerçekliğin oluşumuna katkıda bulunmaktadırlar. Bir başka ifade ile, karmaşada gizli bir düzen ve düzende gizli bir karmaşa bulunmaktadır.
Bu durumdan haberdar olmak ve oluşabilecek karmaşayı önceden sezebilmek bilgiden öte bir bilgelik boyutu içerir. Artık günümüzün bilim adamları sadece doğayı araştırıp yeni bilgiler üretmekle yetinmemeli, ayrıca ürettikleri bu yeni bilgilerin sorumluluğunu da yüklenmelidirler.

  BİLİMSEL SORUMLULUK
  Genelde bilim adamları ürettikleri bilgilerin sosyal etkilerini tartışmaktan kaçınırlar. Kendi görevlerinin sadece araştırma yapmakla sınırlı olduğunu ve ürettikleri yeni bilgilerin sorumluluğunun kendilerine ait olmadığını savunurlar. Oysa ki her faydalı girişimin bir de zararlı yanı vardır. Bu zararları zamanında görüp toplumu uyarmak da bilge bilim adamlarına düşmektedir. Her yeniliğe sadece fayda gözlüğü ile bakmak yeterli değildir. Zararlı durumlar oluşmadan bu zararları tartışmak ve gerekli önlemleri alabilmek için toplumda yakın bir iletişim ve sorumluluk duygusundan kaynaklanan etkin bir girişim mekanizması bulunmalıdır.
  Karar verme durumunda bulunan politikacılarla bilgi sahibi olan bilim adamlarının karşılaşıp fikir alış-verişinde bulunabilecekleri enstitü veya platform türü ortamlara gereksinim vardır.
  Günümüzde, tarihin herhangi bir zamanından daha fazla bilim yapılmakta ve dolayısıyla, sonuçların topluma getireceği etkiler artmaktadır. Fizik, biyoloji ve genetik alanlarında yapılan araştırmalar kısa sürede toplumların sosyal ve kültürel yapısında etken olmaktadırlar. Bilim adamlarının bilimsel anlayışı besleyen ve bilimin toplum üzerindeki etkisini şekillendiren ortamlarda yer almaları her zamankinden daha fazla gereklidir. Ayrıca, radyo ve televizyonlarda yapacakları konuşmalarla ve gazetelerde yayınlayacakları makalelerle görüşlerini geniş halk topluluklarına aktarmalarında büyük fayda vardır.
  Artık günümüzde, gerçeğin mutlak ve tek olmadığını, her yeni buluşun artıları ve eksileri bulunduğunu, bu durumun farkında olan kişilerin toplumu aydınlatmak konusunda sorumluluk taşıdıklarını kabul etmek durumundayız.

  KATILIM BİLGİSİ
  Bilim adamlarının araştırıp ortaya koydukları bilgiler önemli olsalar da her insanın kendi içinden kaynaklanan
“Öz bilgisi” denebilecek farklı türde bir bilgi de bulunmaktadır. Bu bilgi kitabi değildir. Gözlemle de pek ilgisi yoktur. İçimizdeki kaynaktan taşan bir tür sezgisel bilgidir. Onu en güzel şekilde ortaya koyabilen insanlar sanat ile uğraşan kişilerdir.
  Sanat ile uğraşan kişilere
“sanatçılar” demek istemiyorum. Çünkü sanatçı denen kişi sanatı meslek olarak sürdüren ve bir gelir kaynağı haline getirmiş olan kişidir. Oysa ki, “sanat ile uğraşan kişi” herhangi bir ödül, gelir veya lütuf beklemeden, içinden geldiği gibi sanat eseri üreten kişidir. Bu üretim ateşe konmuş suyun kabından taşmasına benzer. Ateş ise insanın içi denebilecek bir kaynaktan türer ve tüm benliği sarar.

  İşte o ateşin etkisi altında ortaya konan sanat eserleri ayrı bir tat, ayrı bir renk, ayrı bir lezzet taşırlar. Bu özellikleri içeren sanat eserlerinin manevi ve mistik bir bilgi içerdikleri derhal anlaşılır. Fakat bu bilginin varlığını sezmek başka, o bilgiye ulaşmak bambaşkadır. Sanat ile uğraşan kişinin hâlini yaşamadıkça, yani onun hâli ile hallenmedikçe, sanat eserini sadece gözlemekle kalırız. Sanatçının hâlini yaşamak için ise gözlem yetmez. Katılım gerekir. İlgi, istek, yöntem ve eylem aşamalarına tüm benliği ile katılan kişide sezgi gelişir ve aniden, kendi de ne olduğunu anlamadan, kaynak bilgisi ondan taşmaya başlar. Artık onun tüm yaşamı ve bizzat kendisi sanat eserine dönüşmüş olur.
  Gündelik yaşamını bir sanat eserine dönüştürmeyi başarabilmiş olanlar bu dünyanın en mutlu kişileridir.  

 

© Astroset 2004-2010