Metafor / Kuantum Evren

Kadim Bilgelik ve Yeni Fizik 3

WWW.ASTROSET.COM

KOZMİK ŞUUR

Gövde bilgelik ağacıdır,
Zihinse parlak bir ayna,
 Onu hep temiz tutmalıdır
    Ta ki!.. üzeri toz tutmaya…

                          Shen-hsiu

  Doğu bilgelik ekollerinde ortaya çıkan dünya görüşünün esası, evrendeki tüm nesnelerin ve fenomenlerin özünde saklı olan Tekliği, Bütünselliği ve karşılıklı etkileşimleri kavrayabilmiş olmalarıdır. Bilimin ortaya koyduğu Holografik Evren Anlayışı ise kendi bilimsel sınırları içinde, her şeyin sonsuza dek birbiriyle bağlantılı olduğu bir evrende tüm şuurların birbirleriyle bağlantılı olduğunu ispata çalışmaktadır. Holografik anlayışta görünümlerimiz ne olursa olsun bizler sınırları olmayan varlıklarız. Ve şuurunun derinliklerinde insanoğlu tektir. Yani dünyada gördüğümüz bütün fenomenler, bu temel tekliğin parçasal dışa vurumlarından başka bir şey değildir.
  Evrenin temel tekliği yalnızca mistik deneyimlerin en can alıcı unsuru değil, Yeni Fiziğin ve Holografik Evren Anlayışının gün ışığına çıkardığı en önemli olgulardan biridir. Bu teklik ilk olarak atom düzeyinde karşımıza çıkmaktadır. Maddenin derinliklerine inildikçe, yani atom altı parçacıkların hüküm sürdüğü dünyaya dalındıkça, söz konusu teklik daha da belirginleşmektedir.
  Modern atom Fiziğinin ortaya attığı birbirine bağlı evrensel ağ modeli, doğuda sıkça kullanılan ve doğanın mistik deneyiminin açıklanmasına yarayan yaygın bir benzetmedir. Yirminci yüzyılda atom altı dünyanın araştırılması ile yeni evren modellerinin temeli atılmış oldu. Bu araştırmalar maddenin içsel dinamizmini ortaya çıkarttı.
Böylece atomları oluşturan parçacıklar olan atom altı parçacıkların, yalıtılmış varlıklar olarak var olamadıkları, dinamik bir kalıbı oluşturdukları ve ayrıca ayrılamaz, bütünsel etkileşimler ağının bölümleri oldukları ortaya çıktı. Söz konusu etkileşimler, kendilerini parçacık alış-verişi biçiminde belirginleştiren sonsuz bir enerji akışını kapsamaktadır. Bu ise, parçacıkların sonsuza dek yaratılıp, yok oldukları dinamik bir etkileşim ağıdır. Parçacıklar arasındaki etkileşim ise maddesel dünyayı oluşturan sağlam yapıların meydana gelmesine imkan tanımıştır. Ancak bu yapılar durağan değil, tam aksine ritmik bir hareketler topluluğudur. Yani evrenin tümü, sonsuz hareket ve faaliyet içinde sürekli dönüşümler yaşamaktadır.Tıpkı onun mini parçası olan bizler gibi…

  KOZMİK DANS
  Evren sürekli bir kozmik enerji dansı yaratır. Bu kozmik enerji dansı Hinduizm de Tanrı Şiva ile anlatılır. Tanrı Şiva'nın kozmik dansıyla Kuantum Alan Kuramının bazı öğeleri çok benzer. Şiva'nın dansı da, sonsuz devirlerle meydana gelen ebedi yaşam-ölüm ritmini temsil etmektedir.
  Ananda Coomaraswany'e göre;
"Brahman’ın karanlığında doğa içseldir ve Şiva kendi dalgınlığından uyanır ve onun dansı da maddenin içindeki uyanışın ritmik seslerini ortaya çıkarır. Artık madde de dans etmeye başlar ve Şiva'nın çevresinde bir nur halkası görünümünü alır. Şiva dans ederek sonsuz fenomenleri oluşturur. Zamanı dolduğu anda ise, yine dans ederek tüm biçim ve isimleri büyük bir ateşle yok eder ve onlara yeni bir durgunluk verir. Bu aslında bir şiir olmasına rağmen yine de bilimdir."

  FİZİK BİLİMİ TÜMÜYLE DEĞİŞİYOR
  Yüzyılımızın ilk otuz yılında yaşanan hızlı olaylar, fizik bilimini tümüyle değiştirdi. İlk önce birbirinden bağımsız olan iki gelişme yani Rölativite teorisinin ortaya atılışı ve atom fiziğindeki yeni bulgular, Newton'cu dünya görüşünün dayandığı bütün kavram ve görüşleri tamamen parçaladı. Artık ne mutlak uzay ve zamandan söz etmek, ne temel sert parçacıklardan konuşmak, ne fiziksel fenomenlerin kesin olarak belirli doğalarından bahsetmek mümkün değildi. Bu kavram ve kalıpların hiç biri, çağdaş fiziğin yükseldiği yeni boyutlara ulaşamıyorlardı.
  Modern fiziğin başlangıcında tek bir insanın olağanüstü düşünsel başarısı var. Bu insan Albert Einstein'den başkası değildir. Einstein atom fiziğinin yeni gerçekleri ile yüz yüze geldiğinde bir tür şok yaşamıştı. Yazmış olduğu otobiyografide şöyle diyordu:
"Fiziğin kuramsal temellerini söz konusu yeni olgulara uydurabilme çabalarımın tümü başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Sanki üstünde durduğumuz temeller birdenbire çökmüş gibiydi. Ayrıca bu yeni yapıyı kurabileceğimiz başka bir temel de görünürlerde yoktu. "

  Einstein izafiyet (rölativite) Kuramıyla bizim beş duyuyla algıladığımız üç boyutu aşan bir dördüncü boyutun varlığından söz etti. Zaman ve uzayın aslında birbirinden ayrılamayacağını ve bazen de birbirine dönüştüklerini teorisiyle ispatlarken, maddenin aslında bir enerji biçimi olduğunu kanıtlıyordu.
  Kuantum Fiziği atom altı dünyaya  inerek atom altı parçacıkların kimi zaman parçacık, kimi zaman dalga halinde ortaya çıkan soyut birimler olduğunu gösterdi.
  Hologram Teorisiyse bütün var edilmişlerin aynı bütünün parçaları olduğunu lazer ışığı kullanarak üç boyutlu görüntü kaydetme tekniğiyle ispatlıyordu. Bu tekniğe göre hologram plakası resmin bütün görüntüsünü kendinde barındırıyor. Bütün hakkındaki bilgiyi elde etmek istiyorsanız, minik bir parça hakkındaki bilgiyi elde etmeniz yeterlidir.

  HOLOGRAFİK ŞUUR
  Parça ile bütün arasındaki birliği kurmak, kozmik şuur demektir. Bunu bilim bize hologram teorisiyle tam zamanında izah etmiştir.
  Farkında olmak, sürekli bir kozmik araştırma, geliştirme içerisinde kendi varlığını tutmak demektir. Eğer insan bu araştırmayı belli bir seviyeye çıkarırsa, yaşarken bile kozmik bir yapıya, anlayışa, bir farkındalığa ulaşabilir. Buna modern ismiyle 'holografik şuur seviyesi' deniyor.
  Hologram fiziki bir keşiftir ama felsefi yönü çok kuvvetlidir, ayrıca psişik yönü çok kuvvetli olan bilgiler ihtiva etmektedir. Bilim adamları, insanların yaşarken de kozmik şuura sahip olabileceklerini, hologramla insanlara bir kez daha anlattılar.

  KENDİNİ BİLEN TANRI’YI BİLİR
  İnsan kendini tanır ve bilirse, kendi ruhsal bedeninde olan kanunları ve ilkeleri tanırsa evreni de tanır. Onun için Sokrat'tan beri, kendini bilen tanrısını bilir, evreni bilir denmektedir.
  Ben sen değil, biz meselesi vardır. Biz hepimiz büyük bir hologramın minik parçalarıyız. Kendimizde o büyükle alakalı nitelikler, özellikler mevcut. Şuursal boyutta evrenin her noktasına uzanabilecek derecede güce sahibiz, yeter ki önce isteyelim sonra yasaları doğru kullanmayı; hem kendimize hem başkalarına zarar vermemeyi öğrenelim.
  Holografik Evren anlayışı bizlere katılımcı bir evrenle karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor. Aslında evrenimizin kendisi de dev ve akışkan bir hologramdan başka bir şey değil!...

  Mistikler yüzyıllardan beri hep aynı doğruyu söylüyorlar. Gerçeklik bir maya ve hayaldir? Maddenin atom altı öğeleri, ikili bir görünüme sahip soyut varlıklara benzerler. Onlara nasıl bakarsak bize öyle görünürler. Temel parçacıklar birisinin onlara bakıp bakmadığına ya da bakan kişinin ne aradığına bağlı olarak dalga veya parçacık şeklinde görünüyorlar. Ve bu parçacıklar kendi başlarına bir anlam ifade etmiyorlar. Ölçümler arasındaki karşılıklı ilişki onlara özellik kazandırıyor.
  Demek ki kuantum kuramı da bize evrenin holografik birliğini ve tekliğini laboratuarda göstermektedir. Maddenin derinliklerine inildikçe karşımıza temel yapı taşları değil bütün parçalar arasında varolan karmaşık ilişkiler bütünü çıkmaktadır. Burada gözlemci gözlemlenen olayın bir parçasıdır. Descartes'in "Ben" ve "Dünya" ayrımı, atom altı parçacıkların dünyasına inildiğinde geçersiz kalmaktadır. Atom altı dünyasının bu şaşırtıcı soyut gerçekliği ise bilim adamlarını giderek kadim bilgileri araştırmaya yöneltmektedir. Holografik Evren anlayışı da hem bir bilim adamının laboratuar çalışmalarını hem de kadim bilgileri ve spiritüel (ruhsal) öğretinin temel bilgilerini bir arada ele almakta, her ikisine de açıklık getirmektedir.
  Holografik evren anlayışına göre bizler, tınlayan engin bir dalga boyları senfonisi içinde ancak bizim duyumlarımıza ulaştıktan sonra bildiğimiz dünyaya dönüşen bir frekanslar ülkesinde yaşıyoruz.

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>

 

© Astroset 2004-2010