Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

İlâhi Nizam ve Kâinat Kitabında

HİDROJEN

Derleyen : Selman Gerçeksever

  İçinde bulunduğumuz evren, âlemlerden oluşmuş maddesel bir yapıdır. Üzerinde bulunduğumuz dünya, bu âlemlerden biri olan hidrojen âleminde yer almış bir uzaysal objedir. Dünya gibi gezegenler, güneş (yıldız) sistemleri galaksiler, nebülözler ve kara delikler gibi uzaysal objelerden oluşan hidrojen âleminin yapı taşı hidrojen atomudur. Günümüzde astronominin elinde bulunan araç-gereçlerle âlemin neresine bakılırsa bakılsın hidrojen atomu “H” saptanmıştır. Bilinen uzaysal objeler de, bilinen “H” atomunun bileşenlerinden oluşmuş yapılardır. Bu bileşimlerin (elementler tablosu) bilinenlerin yanı sıra daha pek çok bilinecek (keşfedilecek) olanı vardır (I).

Ancak, âlemimizin sonsuz geçmişindeki asıl yapı taşı, bugün bilinen “H” den çok farklı bir yapıdır ve bugün kimyanın bildiği “H” onun oldukça gelişmiş, bilinen fizik âlemi oluşturacak şekle gelmiş görünümüdür. Başka bir söylemle, âlemimizin asıl yapı taşı bugün bilinen “H”den çok farklıdır. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT adlı eserin içerdiği bilgileri esas alarak yaptığımız bu derlemenin konusunu da, bilinen “H” in de alt yapısını (kökenini) oluşturan, âlemimizin sonsuz geçmişindeki bu ilk atom oluşturmaktadır. Madde cevheri olan hidrojen atomunun kimya bilimince henüz tanınmayan öyle bir yanı vardır ki, bu; insanların atomdan yayılan tüm enerji tezâhürleriyle ilgili bilgilerin üstünde ve bambaşka kudretlerde cevher durumlarını arz eder. Beşerî bilim tarafından henüz bilinmeyen bu hidrojen atomu kademelerinden yayılan ve beşeri idraki zorlayacak kadar seyyal ve kudretli olan maddesel olanaklar insanların şimdiye dek asla kavrayamadıkları birçok hadisenin oluşumuna olanak hazırlamakta ve neden olmaktadır (35).

Şekil-1

  Âlemimizin ilk maddesinin ilk atomu, bugün temel element olarak bilinen “H” atomunun çok ilkel / kaba şeklidir. Bu ilk atom bugünkü dünya biliminin tanıyamayacağı / bilemediği kadar basit bir madde formudur. Bu durumda o “hareketsiz”  ve “karanlık” amorfa (II) en yakın bir madde hâlidir / formudur. “Mekanik gelişim ilkesi” nin egemen olduğu sonsuz geçmişteki bu aşama , “H” atomunun alt aşaması olan; sonsuz , “karanlık”, “hareketsiz”, “dağınık” ve amorf bir vasattır (41). Evrenin (ve dolayısıyla âlemin) ilk ve en kaba aşaması, bilinen “H” atomunun ortaya çıkışından önceki aşamadır. Bu, bize göre en kadîm aşamadaki tüm olup bitenler Asli İlke’nin (III) gereklerine göre ama Ünite’nin (IV) kurduğu “evren kapsamlı yönetim mekanizması”  içinde ve bilmediğimiz yollarla yürütülür.

Şekil-2

  Görülüyor ki, evrenin ilk madde durumundan astronomik âlemimize doğru yürüyen madde gelişimi yolunda, dünya insanı (beşer) için anlaşılması olanaklı olmayan “karanlık” bir alan vardır. Bu alan “kaba”, “dağınık”, “hareketsiz” ve amorf bir madde bütününden ibarettir. Bu kaba vasatta oluşmuş bir madde formasyonları yoktur. İşte bu vasattan / alandan sonra bir menzil gelir ki; bu menzil, hidrojen âleminin başlangıcını oluşturan ilk atom olmuştur. Bu atom beşeri bilim tarafından, temel element olarak bilinen “H” atomu değildir. Beşeriyet tarafından bilinen temel element “H” söz konusu bu ilk atomun çok gelişmiş ve karmaşık bir şeklidir. Dünya bilimi bu ilk atomu henüz tanımamaktadır. Dünyamız da dâhil, tüm uzaysal objeleri (güneş sistemleri, galaksileri, nebülözleri vb.) ile tüm astronomik alemin maddesi (spatyomlarıyla birlikte) bu ilk atomun gelişmiş durumlarının çeşitli bileşimlerinden oluşmuştur (10).

Hidrojen âleminde “karanlık ve dağınık” (41) olan ilk aşamasında ortaya çıkan ilk hareketlenme, tekâmüllerinden (bu dağınık maddeyi toplayabilecek kadar) ilerlemiş olan “acemi” / “talebe” (38, 39, 40, 50) ruhları etkilemesiyle olur. “Karanlık ve dağınık” olan amorf maddeyi etkileyebilecek duruma gelmiş olan ruhun tekâmülüne katkı sağlayıcı tesir Ünite’den gelen bu tesir; birisi, o maddeyi “yakalayabilecek” duruma gelmiş olan ruhla ilgili, diğeri ise oluşum aşamasında bulunan maddenin bünyesiyle ilgili olmak üzere birbirini destekleyen ve tamamlayan iki tesirden oluşur. Elbette bunların (Şekil-3) ikisi de Asli Tesir’in evrende tezahür etmiş iki cephesidir. Yani Asli Tesir’in evrendeki bu tezahürü / görünümü, birbirine zıt karakterde birleşmiş unsurlardan oluşmuş “ikili madde vahdeti” dir (41). Bu unsurlar amorf maddenin bir kısmının, gelen tesirler altında hareketlendirilerek bir araya toplanmış şekilleridir(42).

Şekil -3

  Amorf maddenin o noktasındaki hareketlenmeyle oluşan manyetik alan, dağınık amorfun o noktasını bir araya toplar. Bunlar amorftaki ilk hareketlenmedir. Bu hareketler bir ruhun, bildiğimiz “H” öncesi ilk atoma bağlanması kapsamında Asli Tesirler tarafından ayarlanmıştır. Ruhun tekâmül ihtiyaçlarıyla ilgili gereklilikleri taşıyarak amorf vasata inen Asli Tesir, onun bir atomla bağlantısını sağlamıştır (42).

  Görülüyor ki, ilk hidrojen atomları, böyle bir birine zıt ama durumunda olan ikişer unsurdan oluşmuş alemimizin en basit hallerdeki Asli Maddelerini oluşturmaktadır. Bu Aslî Madde, âlemin (bildiğimiz “H” atomu öncesi) ilk maddesidir. Bu ilk / Aslî Madde de o aleme özgü tüm durum ve şekillerin özü bulunur (13). Âlemin ilk atomuna bağlanmış olan bir ruh, artık o atomun varlık aşamasına kadar onu bırakmayacaktır. Bu aşama ruhun “mekanik / otomatik tekâmül”  aşamasıdır. Ruh bu aşamada da yukarıda belirttiğimiz şekilde yakaladığı ilk atomun gelişim sürecine tabi olarak kendi mekanik / otomatik tekâmülünü sürdürür. Bu aşamada henüz ruh, atoma egemen değildir. Çünkü henüz ruhun; sezgi, idrak ve seçme özgürlüğü yoktur. Bundan dolayı ruh henüz kendisine bir tekâmül aracı (yani “varlık”) oluşturacak durumda da değildir. Ruh darmadağınık amorf vasatın yapısı içinde ilk oluşan atomlardan birinden ötekine ve tamamen onlara bağımlı bir şekilde sıçrar durumdadır (42).

  Tüm bu hareketlilik Aslî Tesirler’in gereklerine bağlı olarak, maddeden maddeye atlayarak yapılan mekanik / otomatik uygulamalardır (42+43). Amorf vasatta ilk atomun ortaya çıkışından, ilk varlık oluşuncaya dek, atomun bünyesinde egemen olan tesir esasi (yani Aslî İlke’den gelen) tesirdir. Bu esâsi tesirin bir cephesi de, o atoma bağlanmış ruhla ilgilidir (şekil 3). Başka türlü bir söylemle, atoma inen Aslî Tesir’de; bir atomun bünyesiyle ilgili maddesel cephe, bir de o atoma bağlı ruhla ilgili olarak ruhsal bir cephe vardır. Bu atom, bugün kimyanın bildiği ve günümüzde bilinen / bilinmeyen tüm uzaysal objeleri içinde bulunduran maddesel âlemimizin yapı taşı “H” olmayıp, âlemimizin “anası” olan bir madde bileşimidir (“Aslî Madde”). Bugün kimyanın bildiği “H” bu Aslî Madde’nin (amorftan oluşan bir atomun) çok ileri ve gelişmiş şeklidir (44).

  Amorftan oluşan bu ilk atom (bilinen “H” atomuna dönüşünceye dek) var oluşunu ve gelişimini dualite ilkesini ve değer farklanmasını mekanizma kapsamında sürdürmüştür (V). Elbette ki söz konusu ilke de Aslî Tesirler’in egemenliği altındadır. “H” atomunun var oluş sahnesine çıkıncaya kadar aradan geçen süreç, sonsuz bir mekanik gelişim vasatında olmuştur. Bu vasat Asli Madde olan amorfa yakın, dağınık bir yapı olan “karanlık” bir alandır. Aslî Tesirler bir “karanlık” ve dağınık yapıda olan bu alanda ilk çekirdeği (“ilk atomu”) oluşturduktan sonra, onun çevresinde başka cüzüleri de (parçacıkları da) toplayarak, giderek daha karmaşık oluşumları meydana getirirler. Böylece ortaya çıkmış yeni ve amorftan sonraki ilk oluşumun ortasındaki Aslî Tesir bu yeni oluşumdan geçtikten (“kullanıldıktan”) sonra içeriği / niteliği değişmiş ve dolayısıyla aslî durumunu yitirmiş olarak bu yeni oluşumdan (madde) yeniden dışarı doğru yayılmaya başlar. Bu yayılım (yansıma, ışıma, emisyon) bu yeni oluşumun manyetik alanıdır. İşte içinde bulunduğumuz hidrojen âleminin en küçüğünden (bilinen “H” çekirdeği) en büyüğüne dek tüm parçacıkları (cüzüleri) bu şekilde ortaya çıkmıştır (44).

  Böylece Asli Tesir’in tesirliliği (ve dolayısıyla egemenliği) altında kurulan bilinen “H” öncesi ilk çekirdek (Asli Madde) en son gelişim aşamasına dek (yani varlık hâline gelinceye dek) Aslî Tesir ile, o çekirdeğe bağlı ruhun tesirliliği altındadır. Çekirdeğe (Aslî Madde’ye) yönelik bu iki tür tesir, başka bir söylemle; Aslî Tesirler’in ruhlarla ilgili “tekâmül değerleri” ile, maddelerle ilgili esasi tesirlerdir. Ruhun çekirdeğe bağımlı bu durumu, onun tekamülünün bir tür “pasif adaptasyon(uyum) aşaması” dır. Bu aşamada çekirdeklere yönelik yatay tesirler (yani evrenin başka varlıklarıyla ilgili tesirler) gelmez (45). Bu tesirler altında atom, giderek karmaşıklaşarak, bildiğimiz “H” aşamasına doğru sürekli ilerler.

  Bugün bildiğimiz “H” atomu evrenin bir âleminde oluştuktan sonra bu durumla ilgili vazifeli varlıklardan tesirler gelmeye başlar. Tüm bu olup bitenler Ünite’nin yüksek kontrolü altındadır. Vazifeli varlıklardan atoma yönelik bu tesirler tâli tesirlerdir (yataydan). Yataydan, varlıklardan; düşeyden, Ünite’den atoma gelen bu tesirler altında önce bildiğimiz “H” ve daha sonra da daha karmaşık atomlar ve bunlardan da çeşitli cisimler oluşur. Bu cisimler varlıkların gelişimi için çok gereklidir. Cisim oluşumundan sonra, onların atomlarına artık esasi tesirler inmez olur, onların yerine tali tesirler geçmiştir. Artık cisimler tamamen varlıkların elindedir. 

  Görülüyor ki, amorftan oluşan, bildiğimiz “H” öncesi atomun, bildiğimiz “H” atomu haline gelene kadar, asli tesirlerin tesirliliği altındadır. Bilinen “H” atomu ortaya çıktıktan sonra, Asli Tesirler’in yerini evren varlıklarından gelen tâli tesirler alır ve çeşitli cisimler (elementler) bundan sonra oluşur (45+46). Bu arada ruh, amorftan (esâsi maddeden) başlayarak bağlanmış olduğu atomu etkisi altında tutmayı sürdürmektedir. Ruhun bu etkisi atoma doğrudan değil, Asli Tesir’in ruhla ilgili olan kısmından (tekâmül değerleri olarak) gelir. Kısacası, artık bildiğimiz “H” atomu oluşmuştur ve bu atom iki tür tesir altındadır; Aslî Tesirler’in bünyesinde (ruhtan gelme) tekâmül değerleri (düşeyden) ve vazife varlıklardan gelen tâli (yataydan) tesirler. Tâlî tesirler atomun bünyesine müdahale edecek durumda değildir. Atomun bünyesi tâli tesirlerin tesirliliği altındadır. “H” atomunun her türlü bileşimleri (yani öteki elementlerin / cisimlerin oluşumu) değişik gelişim düzeylerindeki varlıkların tesirliliği (tâlî tesirler) altında ortaya çıkar.

  Aslî Tesirler’in tesirliliği / egemenliği altında, atoma biriken değerler (?); birbirileriyle birleşmeden, tam bir uyum ve denge içinde kaynaşarak (?) hidrojen atomunun o andaki içeriğini karakterize eden bünyesini oluştururlar (47). Hidrojen çekirdekleri (?) bileşenlerinden oluşan “H” atomunun bünyesinde birçok partikül (parçacık) olduğu ve her partikülünde bir manyetik alanı bulunduğu için, bu yeni ortaya çıkmış atomun manyetik alanı da onu oluşturan parçacıkların manyetik alanlarının sentezidir. Atomların birbirleriyle ve varlıklarla olan tüm ilişkisi ve etkileşimleri bu manyetik alanlar aracılığıyla sağlanır. Bu alanlara gelen tali tesirler; şiddetlerine, kudretlerine ve yönlerine göre, onların tabi bulundukları maddelerin bünyelerinde (dualite ilkesi ve değer farklanmasının kuralları altında); çeşitli değişimler, dağılmalar ve toplanmalar yapabilirler (47). Benzer şekilde varlıkların, maddelerden yararlanmaları, onları halden hâle sokabilmeleri de bu rolle olur (48).

  Henüz varlık aşamasına girmemiş “ilk hidrojen” kademelerinde uygulama gören ruhlar, maddenin bu aşamasında pasif ve mekanik olarak, maddeyi (atomu) egemenlik altına almaya hazırlanırlar. Maddenin gelişiminin bu aşamasındaki atomlar (“ilk hidrojen”) uygulama görecek ruhların (“acemi / talebe ruhlar”-38,39,40) egemenliği ve yönetimi altında değildir. Bu atomlar yüksek ilkelerin gereklerine (şekil 2)  göre, Ünite’den gelen tesirlerle evrendeki ilk “talebe / acemi” ruhların madde hareketlerine alıştırılmaları sağlayacak birer zemin olmak üzere kurulmuşlardır. “Acemi / talebe” ruhlar maddenin (amorftan sonraki aşaması olan) “ilk hidrojen” aşamasında maddenin gelişiminin bu aşamasında onun gelişimine mekanik / otomatik bir yürüyüşle tabidir (50).

  Madde amorf aşamasından sonra, Aslî Tesirler’in belirlediği yönde ilerleyerek “ilk hidrojen” aşamasını da kat ederek, bugün kimya bilimince bilinen aşamaya gelir. Maddenin bu gelişim süresince, onunla birlikte ve tamamen ona tabi olarak (atomdan atoma atlayarak) onları sanki yakalamaya çalışan “acemi / talebe” durumunda olan ruh varlıkları vardır. Bu süreç boyunca ; madde gelişir, ruh tekâmül eder. “İlk hidrojen” atomu böyle geliştikçe, ona bağlı olan ve onun hareketlerine uyumlanmaya çalışan ruh da mekanik / otomatik bir şekilde son derece yavaş olarak (tedric) tekâmül etmektedir. “İlk hidrojen” atomu (bilinen “H”den önceki) Aslî Tesirler’in belirlenmiş olduğu yönde gelişip değişerek bugün bilinen “H” atomuna dönüştükten sonra da gelişimini sürdürerek, manyetik alan sentezleri ve bünyesi daha karmaşık, nitelik kazanır (51).

  Bu şekilde “H” birçok kademelerden geçe geçe; oksijen, fosfor, bakır, gümüş vb. bilinen / bilinmeyen (henüz keşfedilmemiş olan) elementlere dönüşür. Bugünün beşeriyeti tarafından bilinen hidrojen atomu sayısız nitelik ve durumlarla sınıflandırılmış bir madde halidir. Bilinen hidrojen atomunun daha karmaşık şekli olan uranyum atomu bunun birçok misli kere fazla ve karmaşık hareketleri bünyesinde taşır (12). Tüm bu olup bitenler hep, Aslî Tesirler’in (sürekli olarak ruhların tekâmüllerini hedef alan) büyük uyumu içinde cereyan eder. Bu olgunun; amorf vasatın (aslî madde) ilkel maddelerini etkileyen Asli Tesirler’le başlatıldığını ve “ilk hidrojen” ve “bilinen hidrojen” aşamaları boyunca, yine bu tesirlerle sürdüğünü daha önce belirtmiştik. Bu arada, ruhun tekâmül gereksinimleri sürekli olarak, gelişme hâlinde olan atoma aksettirilmiştir. Hidrojenin bu gelişim aşamasında, atom bünyesine yönelik (varlıklardan kaynaklanan) tâli tesirler söz konusu değildir. Bu arada atom doğrudan doğruya Aslî Tesirler iner. Aslî Tesirler, Ünite’den süzülen ve maddelerle ruhlara ait etkiyi / tesirliliği içeren tesirlerdir. Bu durum “ilk hidrojen” in varlık (yani bilinen “H” ) durumuna gelene dek sürer (51).

  Hidrojen atomu ilk oluşumundan başlayarak, sonunda öyle bir aşamaya gelir ki, orada çok suptil ve karmaşık madde bileşimleri hâlinde, günümüzde henüz keşfedilmemiş bir takım enerjileri yaymaya başlar. Atom, bu yüksek titreşimli karmaşık enerjileri yayabilecek gelişim düzeyine geldiği zaman; zaten onun bu düzeye gelmesine Aslî İlke yönünde neden olan ruh da artık maddeler arasındaki ilişkilerin ve hareketlerin içgüdüsel davranışlarına, uzun bir uygulama döneminden sonra, sahip olabilecek bir tekâmül düzeyine ulaşmış bulunur. Hidrojen atomu, dünyanın da içinde bulunduğu hidrojen âlemindeki gelişimiyle öyle kudretli ve karmaşık enerjiler yaymaya başlar ki, artık bunlar dünya maddesinin malı olmaz.

Yarı Suptil Âlem

  İşte dünya maddesinin en üst sınırındaki yüksek hidrojen atomu öyle kudretli ve karmaşık enerjiler yaymaya başlar ki artık bunlar dünya maddesinin malı olamaz. Bununla beraber, bu enerjiler de toplu değil, darmadağınık durumdadır. Fakat onların bu dağınıklığı ile, daha önce sözünü ettiğimiz ilkel vasatlardaki amorf maddelerin dağınıklığı arasında çok büyük fark vardır. Öncekileri şekilsiz, basit, hareketleri çok ilkel ve atalete yakın kaba maddelerdi. Bunlar ise çok karmaşık hareketli, bünyeleri karmaşık, zengin madde bileşimlerinden oluşmuş üstün değerli enerjiler halinde bulunan kudretli ve değerli maddelerdir. Bunların bulunduğu yere “Yarı Süptil” deriz. Bu yarı süptil vasat hem hidrojen atomu altındaki amorf vasattan, hem de ilk hidrojen atomlarının oluşturduğu astronomik nebülözlerden daha çok yüksek ve yepyeni bir âlemin basamağını oluşturan yüksek enerjilerden müteşekkil bir tür nebülözdür ki, dünyanın üstünde bulunan böyle bir Yarı Süptil Vasat’ın oluşumu, başka bir deyişle, hidrojen âleminin yavaş yavaş (tedric) üst aleme kayış anlamına gelir (52). Yarı Süptil Âlem, dünyanın içinde bulunduğu âlemin yapı taşı olan hidrojen atomunun en yüksek bileşimleriyle ilgili enerjiden oluşmuş bir âlemdir. Yarı Süptil Âlem, dünyanın (hidrojen aleminin) en üstün ve gelişmiş hidrojen bileşimlerinin yüksek vazifeli varlıkların kontrolleri altında yaydıkları ince enerji parçacıklarından oluşmuş bir madde halidir (315).

  “İlk hidrojen” kademesinden başlayarak, gelişip varlık aşamasına geldiği an da (yani bildiğimiz “H” olduğu anda), Aslî Tesir’in maddelerle ilgili esâsi tesir kısmı, yerini tâli tesirlere terk eder (Şekil 3). Evrende ruhun temsilcisi ve hizmetkârı (hademesi) durumunda bulunan varlığın yapı taşı da hidrojendir. Bu varlık aslında atıl görünen ilk hidrojen atom maddesinin “yüksek” bir aşamasından başka bir şey değildir. Bu durumda hidrojen; ruhun hizmetine ayrılacak / verilecek kadar gelişmiş bir enerjidir artık (53).

  Beşeriyetin henüz tanımadığı, “H” atomunun “ilk çekirdek / nüve”  hâli, yani astronomik araç gereçlerimizle gözlemleyebildiğimiz; güneş sistemlerini, nebülözlerin ve tüm uzaysal objelerin ana maddesini ( yapı taşını) oluşturur. Yarı Süptil Arasat’ın ana maddesi hidrojenin (dünyada belirli bir tezahür göstermeyen) “yüksek” enerjileri oluşturur. Başka türlü bir söylemle; hidrojen atomunun, dünyada belirli bir tezâhür göstermeyen “yüksek” enerjilerinden hidrojen âleminin bir üstündeki Yarı Süptil Vasat oluşmuştur (54).

  “Acemi / talebe” ruhlar hidrojen âleminin varlık aşamasına henüz girmemiş “kaba” atomları ve onların “kaba” bileşimleri arasında aktif olarak uygulama yapmak durumundadır (55).

Vazife Planı

Dünyamız, tüm hidrojen âleminin en karmaşık ve ileri madde oluşumlarına sahip uzaysal objelerinden biridir. Esasen, dünyamızın tüm olanaklarını kullanarak ve oradaki uygulamalarını bitirerek, onu (dünyanın) tamamen terk eden bir varlığın aynı zamanda hidrojen âleminin de terk etmiş duruma gelmesi söz konusudur(59). Milyarlarca güneş sisteminin oluşturduğu bir galaksiye ve sayısız galaksilerle nebülözlerin oluşturduğu bir âleme ve nihâyet, hidrojen realitesi dışında ve gene sayısız âlemlerden oluşmuş evrenin bütününe gelen tesirler karışımının bir zerresini bile insan idraki layıkıyla kavramaktan âcizdir (91). Böyle bir evrenin Ünitesi’ne bağlı yönetim mekanizmaları da vazife almak için tam idrake varmış olmak ve insan üstü düzeye gelmiş bulunmak gerekir. Esasen Vazife Planı da, ancak hidrojen aşamasının bitirilişinden sonra başlar (74).     

Şekil -4   

  İnsanlık aşamasının (yani hidrojen atomu devresinin) sonrasında başlayan vazife organizasyonlarına varlıklar birden bire sokulmazlar. Bunun için; uzun hazırlıklardan sonra, Vazife Planı’nın gereklerine uygun bir idrak düzeyine (“tam idrak” 74) ulaşmış olmak gerek. Bu yüzden de ancak, hidrojen âleminin en ilkel kademelerinden en üst kademelerine dek geçecek uzun, hem de çok uzun bir hazırlık devresinden sonra olur (77).

Vazife Planı’nın Varlıkları

  İleri gelişim düzeyine varmış bedenlerin gelişimleriyle ilgili her türlü olanakları yönetmekten sorumlu Vazife Planı’nın kudretli varlıklarının bedenleri, hidrojen âlemine ait olmayan daha yüksek madde vasatlarından toplanmış materyallerle yapılmıştır. Bunlar sistemlerinin çeşitli düzeylerinin uygulamalarında vazife gören, Vazife Planı’na mensup varlıklardır. Vazife Planı’nın söz konusu kudretli varlıkları uzaysal objelerdeki sıradan (oralara âit) bedenlilerin gelişimlerine çeşitli yardımlarda bulunurlar.

  Nihâyet belki bir sistemin en ileri düzey uzaysal objesini de (örneğin bizim sistemde dünyamızı) tamamlamış bedenli varlıklar hidrojen âlemini bitirmiş, üst âleme liyakat kazanmış duruma girerler. Şu halde evrenin üst vazife âlemine, hidrojen âleminin sayısız nebülözünün, milyarlarca sisteminin, milyarlarca gelişmiş küresinden, milyarlarca varlık geçmektedir. Güneş sistemimizde hidrojen âleminin gelişim mertebelerini tamamlayarak üst âleme terfi edecek varlıkların toplandıkları yer dünyadır (262+263).

Hidrojen Aleminin “Çıkış Kapısı”

  Hidrojen âleminin son olgunluk noktalarına kadar ulaşmış olan beşeri varlıklar âleminin “çıkış kapısına” gelmişlerdir. Ancak bu kapının eşiği idrak ve bilgi olgunluğuyla aşılır. Ruhlar için hidrojen aşaması onların tekâmüllerinde ilk madde aşamasıyla ilgili “karanlık” muazzam ve ebediyet kadar uzun mekanik bir tekâmül aşamasını izleyen varlıklar âleminin başlangıcıdır. Ruhların (“acemi / talebe” ruhların) burada; yeni hidrojenin dağınık halde yaydıkları enerjileri bir araya toplayarak, kendilerine hizmet edecek varlık oluşturduklarını (116) geçtiğimiz paragraflarda belirtmiştik (260+261). 

  Âlemin söz konusu başlangıcı insanların mensubu bulundukları ve içinde yaşadıkları hidrojen âlemidir. Dünya insanı (beşer) için bu âlem, her ne  kadar sonsuz görünse de, gerçekte madde cevherinin sayısız / sınırsız gelişim aşamalarını içeren evrenin, sâdece hidrojen atomu olanaklarıyla sınırlı ve küçük bir kısmından ibarettir ki; buna, “hidrojen aşaması âlemi” diyoruz. Dünya, “hidrojen aşaması” denilen bu çok uzun ve “yarı idrakli”(50+58) madde âleminin en son duraklarından biridir (260+261). Hidrojenin gelişiminin beşeriyet kademesinde yarı idrakli sübjektif bir gelişim yaşanır (193). Hidrojen âlemindeki “yüzeysel zaman mekânı” da (211) kaderin bu âleme özgü tezâhürüdür (VI) (231). Hidrojen âleminin muazzam bir madde varlığı içinde , bir nokta kadar değeri olmayan dünya, gerçekte hidrojen alemi içinde o kadar küçük ve önemsiz değildir (261).

(*) Derlememizin akışı içinde görlecek rakamlar İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’ta o satırın geçtiği sayfanın numarasıdır.

(I)    HİDROJEN, John S. Rigden – ODTÜ Yayınları

(II)   Amorf: Madde öncesi “karanlık”, “hareketsizlik” bir vasat olan asli maddedir (Kaynak eser sayfalar 39,41,52,191)

(III)   Asli İlke: Evren ve ruhlar üstü , her şeyi çepeçevre kuşatmış yaratıcı kudret. Asli İlke’nin “gerçekleştirici kudretine” gereklilikler deniyor Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Kaynak eser sayfalar 38,190,191,237,240,232,294.

(IV)   Ünite: Evrenin en üst sınırlarındaki (39) varlıklar ve gereklilikler birliğidir. Bu durumuyla Ünite aynı zamanda bir “idrak birliği” olmaktadır (195).

(V)   Dualite ilkesi ve değer farklanması: Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Kaynak eser sayfalar 21, 23, 25, 36, 40, 44, 48, 61, 62, 82, 97, 98 ,99, 101, 103, 104, 139.

(VI)   Kaynak eserimizde “kader” kavramı için bkz. Sayfalar 230, 240, 252, 277, 294.

  Rakamlar İLÂHÎ NİZAM ’dan alıntılamaların sayfa numaralarıdır.

 Yayın Tarihi:05 Mart 2017 

<<  ÖNCEKİ BÖLÜM

 SONRAKİ BÖLÜM >>

 

© Astroset 2003-2017