Metafizik / New Age

KARMA

Theosophical University Press Online Edition
Çeviren: Işık UÇKUN
Yayın Tarihi: 13.Ağustos.2008
WWW.ASTROSET.COM

Çocuk adamın babası ve aşağıdakiler de gerçektir: 

Kardeşlerim! Her insanın hayatı

Önceki yaşayışının bir sonucudur,

Geçmişin hataları acıları ve kederleri getirir

Geçmişin doğrularıysa mutluluk doğurur.” 

“Bu Karma öğretisidir.”

  Peki bu geçmişin doğruları ve yanlışları şu anki hayatımızı nasıl etkiliyor? Acaba acımasız intikam sakin, soğukkanlı ve pişman olmayan adımlarla yorgun yolcuyu takip mi ediyor? Onun acımasız elinden kaçış yok mudur? Ebedi sebep sonuç yasası üzüntü ve pişmanlığa aldırmadan üzüntü ve kederi geçmiş eylemlerin sonucu olarak mı dağıtıyor?  Dünün günahının gölgesi bugünkü hayatımızı karartmalı mı? Acaba karma kaderin başka bir adı mı? Acaba her çocuk kaçış olasılığının olmadığı ve yaşadığı her şeyin kaydedildiği çoktan yazılmış olan hayatının kitabını mı açıyor sadece? İnsanın hayatıyla karmanın bağlantısı ne? İnsan neden geçmiş eylemlerinin renksiz ve lekeli iplikleriyle dünyevi varoluşunun karmaşık eğriliklerini dokur? İyi olan çözümleyicidir, kötülük eğilimleriyse insanın doğasından karşı konulmaz bir dalgayla temizlenir ve bize şöyle söylenir:

  “İster iyi ister kötü, her ne eylemde bulunursa bulunsun, önceki hayatta yapılan her şey mutlaka ya sevinç ya da acı verecektir” Anugita, III. Bölüm

  Kötü karma gibi iyi karma da vardır ve hayat devam ettiği sürece eski karma temizlenir ve yeni karmalar oluşur.
  Her ne kadar ilk bakışta çok kaderci bir öğreti gibi görünse de, yine de biraz düşündüğümüzde gerçek hayatta bunun böyle olmadığını görebiliriz. Karma iki türlüdür, gizli olan ve tezahür eden. Karma kişinin kendisi, bulunduğu eylemleridir. Her eylem zamanda ve mekanda tesirin sayısız kollarının kendisinden geliştiği bir nedendir.

  “Ne ekerseniz onu biçersiniz.” Eylemlerin ürünleri zamanı geldiğinde toplanacaktır. Eylem insanının bu gerçeği fark etmesi gereklidir. Aynı zamanda karmanın işleyişlerinde bu yasanın tezahürleri net olarak anlaşılmalıdır.

  Geniş düşünecek olursak, karmanın eylemin doğasının sürekliliği olduğu söylenebilir, ayrıca her eylem kendi içinde geçmişi ve geleceği barındırır. Bir eylemden algılanabilen her kusur eylemin kendisinde saklı olmalıdır, aksi taktirde asla var olamazdı. Etki eylemin doğasıdır ve eylemin nedeninden ayrı olarak var olamaz. Karma yalnızca, zaten var olanın tezahür etmesini sağlar, eylem olarak zamanda işlevini gerçekleştirir ve dolayısıyla karmanın başka bir zaman noktasındaki aynı eylem olduğu söylenebilir. Ayrıca, sebep ve sonuç arasında bir ilişkinin olduğu gibi neden ile söz konusu etkiyi yaşayan kişi arasında da bir ilişkinin olması gereklidir. Eğer böyle olmasaydı, her insan bir diğerinin eylemlerinin sonucuyla karşılaşırdı. Bazen başkalarının eylemlerinin sonucuyla da karşılaştığımızı zannedebiliriz ama bu sadece görünüşte öyledir. Aslında karşılaştığımız kendi eylemimizin sonucudur.

Kimse sizi zorlamaz, başka hiç kimse yaşamanıza ve ölmenize karar veremez.

  “Eylemi” tüm yönleriyle görebilmek için karmanın doğasını ve insanlarla olan ilişkisini anlamak gereklidir. Her eylem zihinden kaynaklanır. Zihnin ötesinde eylem yoktur ve dolayısıyla karma da yoktur. Her eylemin temeli istektir. İstek veya egotizm safhası, başlı başına bir etkidir ve her eylemin kalıbını oluşturur. Bu safhanın, henüz tezahür etmemiş olsa da, sebep ve sonuç adını verdiğimiz ikili bir tezahüre sahip olduğunu söyleyebiliriz ki bu ikili tezahür de eylem ve onun sonuçları demek olacaktır.
  Dolayısıyla istek, fizik planda eylemin ilk tezahürünün temelidir ve istek eylemin kişiyle olan karmik ilişkisinin sürekliliğini belirler. Bir insanın herhangi bir eyleminin karmik etkilerinden kurtulabilmesi için, o eylemin kapsayabileceği hiçbir zemini oluşturmayacak hale ulaşması gereklidir. Denize atılan bir taşın yarattığı halka biçimindeki dalgalar en geniş büyüklüğe ulaşıncaya kadar yayılmaya devam eder ama en son sınır olan kıyıdan öteye geçemezler. Oluşabilecekleri bir zeminin olmaması veya uygun ortamın bulunmaması halinde yayılışları son bulur, güç sarfeder ama yine de son bulurlar. Dolayısıyla, daha önce başlatıcı bir eyleme bağlı olarak ortaya çıkan karmanın işleyişinin tamamlanabilmesi sonraki aşamada da söz konusu kişinin varlığına bağlıdır.

  Örneğin bir tohumdan, diyelim ki bir hardal tohumundan ancak bir hardal ağacı büyüyecektir, başka bir ağaç türü değil. Ama bunun meydana gelmesi için toprağın ve yetiştirme kültürünün eşit derecede işbirliği gereklidir. Toprak ne kadar işlense ya da sulansa da, tohum olmadan filiz vermeyecektir ama tohum da filizin oluşumu için toprağın ve kültürün birlikte etkisine eşit derecede ihtiyaç duyar.

  Karmik eylemin ilk büyük sonucu fiziksel yaşamdaki *enkarnasyondur (*bedenlenme). Doğmak isteyen, istek ve eğilimlerden meydana gelen varlık hızla doğuma doğru ilerler. Tezahür sahnesinin seçimiyse tasarruf yasasına bağlı olarak yapılır. Hangi tür grup eğilimi en güçlüsüyse o eğilimler tezahürün eğilimini en az zıt yönde eğilimin olduğu noktaya yönlendirecektir. Varlık karmik eğilimleriyle en uyumlu olduğu ortamlarda ve karmasındaki eylemlerinin tüm etkileriyle enkarne olur, böylece kişi tezahürü deneyimleyebilir. Bu da hayattaki duraklarının, cinsiyetinin, çocukluluğunun sorumluluk olmadan geçen yıllarının, çeşitli hastalıklarının oluşumunun ve aslında fiziksel varoluşunun ve “kalıtım” ya da “toplumsal nitelikler” adları altında sınıflandırılan tüm belirleyici sıfatların ortaya çıkması anlamına gelir.

  Bütün bunların altında yatan, gerçek olan ve nedenlerini açıklayan tasarruf yasasıdır. Örneğin belirli niteliklere sahip bir ulusu ele alalım. Bu nitelikler, kendindeki çok sayıdaki özelliğin o niteliklerle uyumlanabilen bir varlık için genişleme ortamı anlamına gelir. Minimum direnç yasasını izleyen varlık, o ulusa enkarne olur ve bu karakteristikleri takip eden tüm karmik etkiler o kişide birikir. Bu da “ulus karması” deyimini açıklamaktadır; o millet için geçerli olan kendi ailesi için ve bulunduğu sosyal ortam için de geçerli olacaktır.

  Bununla beraber, enkarnasyon eyleminde hiç bitmeyen pek çok şey vardır. Bir varlığın herhangi bir ortamda enkarne olmasını sağlayan karmanın bütün gücünün ancak onu fiziksel bir varoluş ortamına taşıyabilecek kadar olması mümkün olabilir. Bu şekilde tükenen karma gücünün yerine özgürlük kazanılır ve böylelikle diğer eğilimler ve onların karmik etkileri tezahür edebilir. Örneğin, karmik güç bir varlığın mütevazi bir ortamda enkarne olmasına neden olabilir. Varlık fakir bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelebilir. Karma varlığı izler, uzun ya da kısa bir süre devam eder ve sona erer. Bu noktada çocuk kendi çevresinden tamamen farklı bir hayat çizgisi sürdürür. Önceki eylemlerinden meydana gelen diğer eğilimler kendini karmik sonuçlar olarak ortaya koyarlar. Geçmişe ait karmanın oyalayıcı etkileri kendini yine de yoğunluğuna bağlı olarak değişen derecelerde aşılabilen engeller ve tıkanmalar şeklinde gösterebilir.

  Dünyaya gelen her varlığın kendi yaratılışı noktasından bakıldığında sayılamayacak kadar çok ve büyük haksızlıklar var gibi görünür. Karma noktasından bakıldığında, hayatın tuhaf değişimleri ve görünürdeki şansları sebep sonuç yasasının yanılmaz tezahürleri olarak farklı bir ışıkta görülebilir.
  Aynı fakirlik ve cahillik koşullarında yaşayan bir ailede bir çocuk diğerlerinden ayrılarak çok farklı bir ortama sürüklenebilir. Örneğin zengin bir adam onu evlatlık alabilir ya da garip bir şansın eseri olarak kendisine farklı bir pozisyon sağlayan bir eğitim alabilir. Bir enkarnasyona ait karma sona erdiğinde, başka bir karma kendini ortaya koyar.

  Burada çok önemli bir soru ortaya çıkıyor; bir kişi kendi karmasını etkileyebilir mi ve eğer etkileyebilirse bu ne derecede ve ne şekilde olur?

  Karmanın, eylemin sürekliliği olduğunu söylemiştik, herhangi bir karmalar dizisinin kendini tezahür ettirmesi için o karmayı meydana getiren ve ona bağlı olmasının yanı sıra onunla işlevini gerçekleştireceği eylemin bir temeli olmalıdır. Eylemin bağlı olabileceği pek çok alan vardır. Örneğin fiziksel alan, yani duyuları ve organlarıyla beden ve zihinsel ortam; yani duyuların izlenimlerini ardışık bir bütüne ve mantığa bağlayan ve gerçeklerin deposuna düzenli bir şekilde yerleştiren hafıza yer alır. Zihin ortamının ötesinde duygu alanı yer alır ki bu, bir nesneyi diğerine tercih etme alanıdır ve bu da insanın dördüncü prensibidir. Bu üçü; fiziksel, zihinsel ve duygusal alanlar tamamen duyusal algılamaya ilişkin konularla ilgilenirler ve bunlara karmanın savaş alanı denilebilir. (1)
  Aynı zamanda etik alanı da vardır ve bu, “bunu yapmalıyım, bunu yapmamalıyım” alanıdır. Bu alan zihni ve duyguları ahenge sokar. Bütün bunlar karmanın veya eylemin “neyi yapmak gerekli, neyi yapmak gerekli değil” alanıdır. Eylemi çeşitli alanlarda başlatan isteğin temeli zihindir ve ancak zihin vasıtasıyla etkiler ve eylem anlaşılabilir.

Bir varlık geçmiş deneyimlerinden getirdiği karmik enerjiyle enkarne olur, yani geçmiş yaşamların eylemi gelişimini enerji olarak beklemektedir. Bu karmik enerji, eylemin temel doğasıyla uyum içinde tezahür etmek için baskı yaratır. Fiziksel karma sevinç ve acı getiren fiziksel eğilimler içinde tezahür eder. Zihinsel ve etik düzeyler de aynı şekilde geçmiş karmik gidişatın sonucudur ve insan sahip olduğu ahlaki ve zihinsel yetenekleriyle geçmişin kesintisiz devam edişidir.

  Dolayısıyla doğmakta olan varlık belirli bir oranda karmik enerjiye sahiptir. Enkarne olduktan sonra bu, hayatındaki temiz karmanın başladığı periyodu bekleyecektir. Sorumluluk alma zamanına kadar, daha önce de bahsettiğimiz gibi, tezahür eden sadece önceki karmadır. O zamandan itibaren yeni kişilik kendi kaderinin yöneticisi haline gelir. Bir insanın sadece geçmişin bir kuklası olduğunu, kaderin çaresiz bir kurbanı olduğunu düşünmek büyük bir hatadır. Karma yasası kadercilik değildir ve bir parça düşünmek bize bir insanın kendi karmasını etkilemesinin mümkün olduğunu gösterecektir. Eğer bir alanda diğerlerine oranla daha fazla enerji varsa bu, geçmiş karmanın kendini o alanda açığa çıkarmasına neden olacaktır.
  Örneğin tamamen haz hissi alanında yaşayan biri başka bir alandaki isteklerinin tatmini için gereken enerjiyi haz alanına çekecektir. Bu durumu, insanı alt ve üst doğaları bakımından ikiye ayırarak resmedebiliriz. Zihni ve istekleri alt düzeye yönlendirerek orada bir “ateş” ya da çekim merkezi oluşturulur ve bunu beslemek ve büyütmek için tüm üst düzeyin enerjileri aşağı çekilir ve bu enerji haz duygusuna düşkünlük göstermekten ötürü aşağıda bulunur. Diğer yandan çekim merkezi üst kısımda sabitlenmiş de olabilir ve bu durumda gereken tüm enerji oraya giderek ruhsallığın artmasına neden olacaktır. Doğanın çok cömert olduğu unutulmamalıdır. Doğadan istenilen alınır. Ama ne pahasına?
  Ahlâkı güçlendirmesi ve iyi olanın arayışı içindeki istekleri tatmin etmesi gereken bu enerji, aşağı isteklere çekilir. Yüksek alanların canlılığı giderek azalır ve varlığın iyi veya kötü karması fizik düzeyde emilir. Eğer diğer yandan ilgi duyuların tatmininden ayrılırsa, zihni en yüksek ideale ulaşmaya odaklamak konusunda sürekli bir çaba varsa, sonuç geçmiş karmanın fiziksel düzeyde yerleşecek bir zemin bulamaması olacaktır. Dolayısıyla karma sadece istek alanında uyum içinde tezahür edecektir. Fizik alanın duyusal enerjisi kendini daha yüksek bir alan içinde yok edecek ve böylelikle etkileri de dönüşecektir.

  Karmanın etkileri vasıtasıyla değişebildiği aracıların neler olduğu belirgindir. Bir insanın hiç düşünmediği bir konuyla herhangi bir bağlantısı olmayabilir, dolayısıyla ilk adım düşüncelerini en yüksek ideale odaklamak olmalıdır. Bu bağlamda pişmanlıkla ilgili bir şeyler söylemek mümkün olabilir. Pişmanlık, zihnin sürekli olarak bir günaha takılı kalmasıdır. Dolayısıyla insanın zihnini pişmanlıklardan ve bunun karmik sonuçlarından arındırması önemlidir. Tüm günahların kökeni zihindedir. Zihin bir davranış sürecine ne kadar takılıp kalırsa, bu ister zevkli ister acı veren bir konuyla ilgili olsun, onun bu eylemden kendini ayırabilme şansı o kadar az olur. Manas (zihin), kalbin düğüm noktasıdır, o herhangi bir nesneden kendini ayırdığında ya da başka bir deyişle zihin herhangi bir olaya olan ilgisini kaybettiğinde artık olayla bağlantılı karma ve birey arasında hiçbir bağlantı kalmayacaktır.

  Ruhun etrafını sıkı sıkı karmik kordonlarla bağlamak zihnin tutumudur. Zihin bütün hayalleri hapseder ve onları zorluk ve engelleme zincirleriyle bağlar. Geçmiş karmanın şekil bulmasını sağlayan ve çamurdan evi inşa eden istektir. Ruhun acının duvarlarını yıkıp geçmesi bağlanıp kalmamakla mümkün olabilirken, karmik yükün hafiflemesi ise zihnin değişimiyle gerçekleşebilir.

   Bu yüzden, her eylemin kendi sonucunu doğurduğu bir gerçektir ancak burada iyi ve kötü davranışlardan ötürü bir cezalandırma yoktur. Bir bedenden diğerine enkarne olurken karma yaratan davranışlar da giderek olgunlaşacaktır. Yine de bu olgunlaşma kişinin kendi eylemidir. İnsanın özgür iradesi kendini ortaya koyar ve kişi kendi kendinin kurtarıcısı olur. Dünya insanı için karma katı bir *Nemesis’tir (*ceza ve intikam tanrıçası), ruhsal bir insan içinse karma en yüksek istekleriyle kendini ahenk içinde açığa çıkarır. Geçmişe ve geleceğe sessizce bakar, bunu yaparken ne geçmişin pişmanlıklarıyla ve günahlarıyla uğraşır, ne de şimdiki eylemden bir ödül beklentisi içine girer. 

DİPNOT

1. Şiirin bütününün bu savaş alanındaki çelişkinin üzerinde durduğu ve “karma sayesinde elde edilen beden” anlamına gelen “Kutsal Kurukshetra alanı” için Bhagavad-Gita’ya bakınız.

 

© Astroset 2004-2010