Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Mutluluk

   Mutluluk insanın gölgesi gibidir; 
   Ne kadar kovalarsan o kadar kaçar
.
 
 Mutluluk eğer aranmakla bulunamayacaksa, mutluluğu başka nasıl edebiliriz sorusu hepimizi sık sık motive eden temel ve haklı bir sorudur. İsteriz ki, dışsal olaylara bağlı kalmadan, bireyin doğasına ait acı ve sıkıntılardan etkilenmeden bütünsel bir mutluluk yaşayalım ve o hiç bozulmasın. Peki bu mümkün mü? Bilgeler mümkün olduğunu söylüyorlar. Öyleyse ‘Nasıl mümkün’ sorusunu sorarak araştırmaya başlayalım.

 “Hem hüzünleri  hem de sevinçleri kapsayan, tüm çehresiyle yaşamı olumlayan ve varoluşu kabullenişten kaynaklanan ruhsal bir algılama ve uyum içindeki insana mutlu” deriz ama birkaç sözcükle sade bir şekilde yapılan bu tanımların ardında, ‘Ruhsal Bir Yaşam Felsefesi’ saklıdır. ‘İster dolaylı isterse dolaysız yoldan mutluluğu aramayan insan onu zaten elde etmemiş midir?’ Diye sorabilirsiniz. ‘Onu arayanlar asla bulamayacaklardır’ sözü, ‘Onu elde edenler aramazlar’ ya da ‘onu elde edemeyenler ardından gider ve bulamazlar’ demeye gelmiyor mu? Başka bir deyişle, mutluluk sizin sahip olduğunuz ya da olamadığınız bir şeydir; eğer yoksa, tümüyle denetimimiz dışında kalan bir hayrı beklemeye benzer.

  Mutluluk-Bütünlük-Uyum
  Mutluluk, bütünlük, uyum ve birlik duyumu; yalıtılmış olma duygusunun aslında bir yanılsama olduğu gerçeğinin anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Kendini ayrı olmakla duyuran bireysel şuur, tüm şeylerin görünüp ayırt edildiği evrensel ve bölünmez ‘Gerçeklik’le özdeştir.

 “Mutluluğun anlamı; yaşadığımız her şeyi kendi hayrımız için kabullenen, ne olduğumuz, ne hissettiğimiz, şu an ve her an ne bildiğimiz, ne anladığımız, ne uyguladığımız hakkında bilinçli bir kontrol sahibi olan kişinin, iyi-kötü ayrımı olmaksızın, ‘yaşamı tümden kabullenişidir.” Bu kabullenişte, hep mutlu olmak arzusu yoktur. Bazı günler ve bazı olaylar, mutsuzluk ve acı getiriyorsa, öğrenilecek yeni deneyimler adına onları da şikayet etmeden katlanma gücünü gerektirir.

 Ancak aradığın an yitirirsin
 Ne elinde tutabilir ne kurtulabilirsin.
 Bunları yapmadığında kendi yoluna gider,
 Sen sustuğunda o konuşur,
 O konuştuğunda sen susarsın.

  Yeni Bakış
  Bu Vedanta’lardaki, ‘Her şey Brahman’dır’ demek gibidir. Tüm evreni nasıl ‘Herşey Brahman’dır diyerek kabulleniyorsak, iyiyi-kötüyü, siyahı-beyazı, mutluluğu-mutsuzluğu da öyle kabullenirsek, ‘Değişim’ ya da diğer adıyla, ‘Yeni Bakış’ başlar. Mutluluk olgusunun püf noktası bu ‘Kabul’de saklıdır. Yaşamı tüm getirdikleri ve götürdükleri ile kabullenme gücü. Başka bir deyişle, biz her an yaşadığımız biziz, bundan başka bir gerçek ve olasılık yoktur. ‘An’ bilgisi de aynı kapıya çıkar. An’ı yaşarken olayların akışına göre yaşamımızı yönlendirdiğimizden, bu olayı beğendim de ötekini beğenmedim dememeyi öğrenmeye çalışırız. Japonların ‘İkebana’ adını verdikleri çiçek ve bahçe süsleme sanatında bilgeliğin bu büyük gizi vardır. Japonlar hiçbir dal kötü, çirkin diye bir köşeye atmazlar. Mutlaka ‘Bütün’ içinde ona da uygun bir yer vardır diye düşünürler. Önemli olan bu uygunluğu bulmak ve onu yerli yerine yerleştirmektir.

  Bilgeliğin ilk şartı
  Bu yüzden bilgeliğin ilk şartı, boşu boşuna başka bir şey olmaya çalışmaktansa ne olduğumuzu kabullenmekte saklıdır; çünkü insan kendi ayaklarından kaçamaz.Kendi ayaklarınızdan kaçamıyorsanız,onların ardından da koşamazsınız demektir. Eğer gerçeklikten, şimdiki zamandan kaçış olanaksız ise, onu kabullenmek ya da göğüslemekten başka çare de yoktur.Mantık çerçevesi içinde kuru sözcüklerle çok kolayca söylenen, ‘yaşamı tümüyle kabullendim’ sözü hiçbir anlam ifade etmez. Bu sözün uygulaması söylendiği kadar kolay değildir. İşte bu ince nüans, bu tip ruhsal kökenli bilgilerin derin ve gizemli  anlamlarının satır aralarında saklı olduğunu belirtir. Bilirsiniz satır aralarında, üzerine sözcüklerin basıldığı ‘boşluk’ vardır. 

  İnsanın derin varlığında mutluluk kavramına nötr olabilmek için; kabulleniş ya da benimsemenin desteklenmesi, ruhun erdemlerinin ortaya çıkması  için fazlalıkların boşaltılması, terk ve egonun eğitimi ilkesi vardır. Doğada hiç boşluk yoktur ama insan dünyadaki kimliğini, bireyselliğini fazlalıklardan boşaltmalıdır.

 Ben o bildiğim şey değilim,
 Ben de bilmiyorum neyim?

 Bir nesne mi, Hayır o değil,
 Bir noktacığım ve daireyim.
 Bazen çıplak, bazen çılgın
 Şimdi bir bilgin, şimdi bir aptal
 Dünyada böyle çıkar
 O özgür insan!

  İç Evren ve Üstün benlik
  Ruhu evrenle kusursuz bir uyum içinde olan bir bilgenin yaşamını incelemek ve onun yaşadığı iç huzurunu, sükuneti yaşamak hepimiz isteriz. Ve bize öğretilmiştir ki, “En Yüce Mutluluk Birey ile Üstün Benlik Arasında yani İç Evrende bulunur.” Öyleyse bu sözü edilen ‘İç Evren’e ya da ‘Üstün Benliğin Bilgeliği’ne ulaşmak için çok uğraşacağa benzeriz.

  Günümüz insanı kendi sınırlı benliğiyle öylesine özdeşleşmiştir ki, onu bu özdeşleşmeden koparmak pek mümkün olamamaktadır.Yeni bir anlayışın, yeni bir bakışın, yeni bir algılamanın yaratılabilmesi için de sık sık şoklarla karşılaşmamızın gizli amacı budur.  Mutluluk-mutsuzluk eşiğini aşmaya çalışan bir insan şok edici olaylar karşısında şikayet edip derhal eski duruma bir an önce dönme çabası göstereceğine kendisinde ‘bir boşluk alanının’ yaratılmasına izin verebilirse, ‘Bilgece’ davranmış olur. Bu boşluk alanına “yeni bir anlayış” nüfuz etmeye çalışmaktadır.”

   Her kim ki erdemleriyle içinden güzel ve zengin,
O yabancısıdır dışındaki süsün ve debdebenin.
    Bilge kişi felakette ve üzüntüde asla çekmez tasa,
O ricada bulunmaz eğer tanrı onları almazsa...

 
 

© Astroset 2004-2010