Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

Değişim İhtiyacı

Ergün ARIKDAL

  Dünyaya mutsuzluk ve doyumsuzluk hakimdir. İnsanlığa vadedilen mutluluk reçeteleri boşa çıkmaktadır. Şöyle yaparsanız mutlu olursunuz, denilen insanlar büyük kitleler halinde mutsuzluk ve bedbinlik yaşamaktadır. Birçok doktrinin vaatleri insanları gerçek anlamda mutlu etmeye yetmiyor. Ve şimdi her şey daha da büyük bir sis bulutu içine girmiş durumda. Dünyanın karışıklık içinde olmayan tek bir ülkesi yok.
  Objektif olarak şöyle bir bakalım etrafımıza; son on yıl içerisinde, hatta son on beş yıl içerisinde kavga-dövüş etmeyen, hırsızlık, tecavüz konusunda bir olay çıkmayan, doğal yaşayışın dışında anormal davranışlar göstermeyen tek bir ülke var mı? Beş seneden vazgeçelim, bir seneye inelim, hatta bir saat içinde bile böyle dengeli bir ortam bulamazsınız.

  İnsanlık, hangi ülkede olursa olsun, her an büyük bir ıstırap cenderesi içerisinde sıkışmış kalmıştır. Bu durumda feryat etmekte ve çeşitli feryat şekilleriyle yardım isteyerek kurtuluş için çırpınmaktadır. Gerçekten de belirli bir devrenin sıkıntıları ve karanlığı insanlığın üzerine tamamen çökmüştür. Bütün bu gerçekler; müşahedelerle, istatistiklerle, araştırmalarla objektif olarak ortaya konulmuş durumdadır. O halde insanlık köklü bir değişime muhtaçtır. İnsanlığın köklü bir değişime ihtiyacı olduğu gün gibi aşikardır.
  Artık bundan böyle yeni bir işleve, yeni bir hayata, yeni bir anlayışa, yeni bir bilgiye ihtiyaç vardır. Şu anda mevcut olan bilginin üzerindeki bütün faydalı kısmı, işlene işlene bitmiş bir toprak gibi akıp gitmiş ve altından kayaları çıkmıştır. Bugünkü müesseselerin durumu budur. Kaya haline gelmiş, çıplak toprağa benzemektedirler; üzerlerindeki bereketli toprak bitmiştir.

  Değişim Nasıl Olacaktır?
 
Değişim nasıl olacaktır? Değişim sebep-sonuç yasalarına göre gelişir. Böyle bir değişim tabi ki yine kendiliğinden olacak değildir. Sebep-sonuç yasalarına bağlı olarak olaylar dengelendiği, pek çok sebep ve pek çok neticeyi doğurduğu andan itibaren hiç kimse bu yeniliğin önüne geçemez. Sanıyoruz ki bu büyük hazırlık artık başlamıştır.

  Eskilerin veya hala altına, gümüşe hevesli olanların ifadelerine göre, altın çağ arayışı başlamıştır. Fakat herkes elindeki kıymetlerin ne olduğunun hesabını hızla yapmak zorundadır. İnsana sadece kendisi yardım edebilir. Herkes elindeki kıymetin ne olduğunun hesabını yapmak zorundadır. "Ben neye sahibim, şimdiye kadar neye güvenmişim, neyin ardından koşmuşum, elimde kalan nedir? Ne biliyorum? Ne gibi bilgim var? Neye inanıyorum? demelidir. Fakat falancanın sözlerinden dolayı değil, filancanın tasdik etmesinden dolayı değil, filan yerden gelmiştir, doğrudur diyerek değil. Bu sorulara insanın kendi içinin ne söylediği önemlidir.

  Eski bilgiler yoz kayalardır. Oraya atılan tohum kesinlikle yeşermez. Kendi içinize dönün, kendinizden başka kimseden medet ummayın. Kendi şuurunuzdan, kendi vicdanınızdan başka size kim yakın olabilir? Size kendinizden daha yakın kimse var mıdır? Ellerinize, yüzünüze, ayaklarınıza bakın; size sizden daha yakın ayak var mı? Saç var mı? Öyleyse hiç kimse size sizden daha yakın değildir. Bunu ispatlamaya gerek bile yok. İnsana hiç kimse yardım edemez. Hiç kimseden yardım beklemeyin. Boş inançlardan, yıpranmış inançlardan vazgeçmeye çalışın. Ama bu vazgeçişiniz, "vazgeçtim" demekle olmaz; ağızla, dille vazgeçilmez, içeriden gelen anlayışla vazgeçilir. İnsan, anlayışını değiştirebilmek suretiyle vazgeçtiği maddenin esaretinden ve yanlış kanaatlerinden kurtuldukça onlardan boşalan yerlere çok daha iyi, güçlü ve ruhunun gelişmesine yardımcı bilgiler doldurabilmelidir. Değişim için gereken bu gücü gösteremezsek; bu fedakarlığı, bu terki yapamazsak şuradan şuraya gidemeyiz.

  Terk Zamanı
  Şimdi terk zamanıdır. Çıkarıp attığınız şeyi bir daha düşünmeyeceksiniz bile. Kesin bir yok ediş gerekir. Dönüp arkanıza bakmayacaksınız bile. "Acaba saklasam mı, ileride lazım olur, niye atayım ki?" dediğiniz an işiniz biter çünkü arkanızdan gelen sizi ezerek geçip gider. Çıkarıp attığınız şeyi bir daha düşünmeyeceksiniz bile çünkü ileride, muhakkak ki, size daha güzeli verilecektir. Hiç merak etmeyin. Her attığınız, yok ettiğiniz, terk ettiğiniz şeyin yerine daha güzeli, daha iyisi, daha mükemmeli verilecektir. Bu anlayışa, bu kavrayışa, bu ruh haline ulaşabilmek çok zordur. Bu anlayış ancak yaşayarak öğrenilir. "Yaparım, ederim" demekle bu hale ulaşmak mümkün değildir. Bu ruh hali ancak yaşanır ama azar azar yaşanır.

  Birdenbire büyük tecrübeler yapmak isterseniz olmaz. Maneviyatınız bozulur. İnsan bir anda yumruk veya tokat yemiş gibi yüzüstü yere düşebilir. Küçük küçük minik adımlarla dev adımlara ulaşabilirsiniz. Değişim gerçekleşecektir. Başkalaşmanın arifesindeyiz. Yeni bilgi mevcuttur. Büyük değişimin bilgisi mevcuttur. İnsanlık için bu bilgi verilmiştir. Ama belirttiğim gibi sebep-sonuç yasası gereği henüz dengesine oturmamıştır.

  İbre tam sıfır noktasını gösterdiği anda şalter çekilir. O denge oluşmak üzeredir, yani sebepler gelmiş yığılmış, büyük bir neticeyi meydana getirmek üzere katalizör diğer vakaların oluşmasını veya onların araya girmesini, meydana çıkmasını bekliyor. Bugün ülkemizin ve diğer ülkelerin durumu aynen böyledir. Katalizör diğer vakaların oluşması ve onların araya girmesi, meydana çıkması bekleniyor. Çok büyük bir nehrin barajı doldurup taşması için yan kaynakların bulunması gerekir. Bugün insanlığın durumu işte budur. Baştan aşağı bir hazırlık içindeyiz. "Bu işin sonu ne olacak?" diyoruz. Ama cevap budur çünkü denge budur. Sebep-sonuç yasası böyle çalışır.

  Hazırlık Devresi
 
İşte, dünya böyle bir devre içinde, böyle bir hazırlık içindedir. Bütün olup bitenleri, bu gözle bakarak gözden geçiriniz, dünyanın kendini nasıl bir değişime hazırladığını göreceksiniz; siyasetteki değişiklikleri, dünyadaki savaşları hep bu açıdan düşünmek gerekir. Her savaşan ülke aslında kendi halkını uyandırmaktadır. O insanlar, kendi milletlerinin uyanması için mücadele veriyorlar. Bütün mesele savaşan o iki kavmin, o iki halkın uyanması içindir. Ancak o ıstırabın içinde kalarak uyanacaklar ve "Biz ne yapıyoruz?" diyecekler ama daha henüz bunu söylemiyorlar. Şimdilik, yalnızca şehit olmayı yaşamanın zevkini tadıyorlar. Halbuki insan yaşamının amacı şehit olmak değildir; insan tekamül etmek için dünyaya doğmuştur, gelişmek için buradadır ve bu amaç içinde gerekirse kendini feda edebilir, yok eder ve gerekirse şehit eder. Bu bir fedakarlıktır. Ama fedakarlık sadece canını vermekle değil, kendi zamanını, bilgisini, sevgisini, hoşgörüsünü, enerjisini başkalarına vermekle olur. Şehit olmanın bir tek tarifi yoktur. Hakikatte, şehit olmak başka bir iştir; Kainat Şümul bir uygarlık yolunda gelişmek için yapılan, yapılması gerekenlerdir. Bu Kainat Şümul uygarlık, teknolojik Batı uygarlığı gibi değildir, gerçek bir uygarlıktır.

  Önemle belirtmek gerekir ki, dünya üzerindeki ulusların ruhsal tekamül haritaları çok değişiktir; coğrafi yada milli haritalar, oralarda yaşayanların ruhsal tekamül mertebelerini asla belirtmez. Bazen milli sınırlar ülkeleri birbirinden ayırsa da yöresel olarak o bölgelerde yaşayan halkın tekamül düzeyleri belli bir ortalama üzerinden benzeşir. Milli sınır iki ülkeyi birbirinden ayırır ama bir tanesinin halkı, gelişim bakımından komşu ülke ile paralellik arz eder. Örneğin, bir mahallede yirmi aileden pek çoğu birbirine düşmansa ve kan davası güdüyorsa sınırlar bakımından o ülkede savaş olmasa bile, o yöre halkı tekamül ihtiyacı bakımından kan dökmeye muhtaçtır ve mutlaka karışıklık çıkar.

  Anlayacağınız, ruhsal tekamül perspektifi içerisinde görünüm hiç bizim sandığımız gibi değildir. Tüm bunlar bizim dünyasal bilgi dağarcığımızı, dünyasal bakış açımızı aşan meselelerdir ve ancak çok daha yukarıdan ve üstün bir bakışla anlaşılabilir.

  Evet, büyük değişimin arifesindeyiz ve sebep-sonuç yasası gereği, olaylar kendi içinde bir dengeye kavuştuğunda, bizi birliğe kavuşturacak olan yeni bilginin önüne hiçbirşey geçemez. Değişim zaten süreklidir. Değişim içermeyen hiçbir beşeri hayat yeryüzünde mevcut olmamıştır. Fakat büyük değişimler nadiren meydana gelir. İnsanlık realitesi kitlesel olarak bütün bir şekilde, global bir şekilde seviye alması çok büyük bir mesafe isteyen, çok uzun zaman süresi içinde, bir takım mekanizmaların devreye sokulmasını gerektiren işlerdir. Çok büyük sabır, çok büyük bilgi, basiret ister.

  Değişim Kadroları
 
Değişim bütün varlıkların, yani değişim kadrosu içersine girmiş olan bütün varlıkların ihtiyaçlarının, öz ihtiyaçlarının sağlanmasından sonra meydana gelir. Değişmesi söz konusu olan varlıklar, bu ihtiyacı zaman içersinde, milyonlarca seneden beri göstermişlerdir. Dünya yörüngesine girdikleri andan itibaren değişimin nasıl olacağı konusunda hep hesaplamalar yapılır, hep yapılmıştır. İleride hangi aşamadan hangi aşamaya geçilecektir? Bu hesaplar elbette ki, o varlıkların enkarne olma sebeplerine istinaden yapılır. Varlığın enkarne olma sebebi, aynı zamanda onun ihtiyaçlarıdır. Her varlık, değişim bakımından temel ihtiyaçlarından başlayıp en süptil ihtiyaçlarına kadar büyük bir listeye sahiptir. Temel ihtiyaçlarını yerine getiremezse, daha süptil ihtiyaçlarını da yerine getiremez. En dıştaki kapının anahtarına sahip değilseniz, en üstteki odaların anahtarlarına da ulaşamazsınız. Tüm ihtiyaçlar temin edilinceye kadar değişim gereklidir. Ruhsal İdare Mekanizmaları, Yönetici Mekanizmalar varlıkların ihtiyacını sağlayacak şekilde olayları mütemadiyen üst üste iç içe, haberli habersiz meydana getirmek suretiyle, bu olayların taşıdığı tesirlere muhtaç olan bütün varlıkları uyanık vaziyette tutarlar. Geçirilmesi gereken tecrübeler geçirilir. Ağlayan ağlar, gülen güler ve ortalama bir anlayış meydana getirir. Ortalama bir anlayış meydana geldikten sonradır ki, bütün varlıklarda ihtiyaçlarından dolayı bir değişim meydana getirmek mümkün olur.

  İllüzyondan hakikate geçmek kolay değildir çünkü ihtiyaçlar esasında yapaydır. İhtiyaçların tatmini demek, ihtiyaçların illüzyonundan kurtulmak demektir. Ve varlıklar muhakkak bu yasak meyveden yemek zorundadırlar. Bunun bir aldanış olduğunu, illüzyon olduğunu olaylar kendi kendilerine ispat ederler.

  İnsanlık giderek kendi ihtiyaçlarını daha az aldatıcı olan başka ihtiyaçlarla karşılama gücünü kazanıyor, liyakatini artırıyor; kısacası değişime hak kazanmaya başlıyor. Mücadele ede ede geldiği noktada şimdi, işin doğrusunu arıyor. "Muhtelif kitaplarında muhtelif şeyler söyledin. Bunların hiçbirisi benim realiteme uymuyor, ihtiyaçlarıma cevap vermiyor. Bana öyle bir bilgi vereceksin ki, illüzyonu olmayacak, yani aldatıcı olmayacak. Zaten olmayan bilgi olacak. Bende bütün bir ihtiyaç kitlesini bir anda silip atmalı, ancak o zaman değişebilirim," diyor. Fiziksel değişimden bahsetmiyor çünkü mantal değişim sonuç olarak fizik değişimi de meydana getirebilir. Ama zannetmeyin ki, üçüncü gözünüz açılacak. Değişime uğrayan insan fizik bedenin enerji tutma kapasitesini yükseltebilir, dayanıklılığını artırabilir.Hastalıklara olan mücadelesini çok kolaylaştırabilir ve böylece biyolojik hastalıkların adedi çok azalabilir, hatta tamamen yok olup geriye yalnızca, tamamen enerjetik seviyedeki hastalıklar kalabilir. Bunlar, değişim sonucunda insanlık için bire bir yaşanılacak hususlardır.

  Hastalıkların imtihan aracı olmaktan çıkması demek bu değişimin kapsamının büyük olacağını işaret etmektedir. Çünkü varlığın artık zaten her tarafını kendisinin kontrol ettiği bir hal anlamına gelir. Şu an bizler kendimizi, vücudumuzu kontrol edemiyoruz. İnsan bedenini kontrol edebilen sistemler hastalıkları bize, sırtımıza birer sınanma olarak yüklüyorlar. Varlık ıstırap çektiği her defasında kendisiyle hesaplaşır.

  "Allahım ben ne yaptım ki bunu başıma verdin?" der. Allah'a şikayet eder ama diğer taraftan yardımı yine Allah'tan ister. Ama illüzyon ile alakalı hussuları ortadan kaldıran bilgi geldikten sonra suçlamalar da ortadan kalkar çünkü suç ve ceza ikilemi biter. Ve varlık her şeyin bilgisizlikten ortaya çıkmış olduğunu, suçlayanın da suçlananın da suçun da olmadığını, yalnızca bunu bilmediği için öyle söylemiş olduğunu anlar.

Dolayısıyla değişimden hiç korkmayınız. Dünya mutlaka daha mutlu bir yer olacaktır.

Ergün Arıkdal Hakkında

 

© Astroset 2004-2010