Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

AN'da YAŞAMAK

E. A. Neresheimer
Çeviren: Işık UÇKUN
Yayın Tarihi: 28.Ocak.2009

  Hem geçmiş, hem de gelecek içinde yaşadığımız an'ın içinde vardırlar. Geçmişe bu an'ın atası dersek gelecek de çocuğu diyebiliriz.

  Dünyada tekrarlanan doğuşlar teorisi ve insan egosunun sürekli tekamülü ışığında bizlerin şu anki koşullarımızı meydana getirenin geçmişteki davranışlarımız olduğunu anlamak kolay. Ayrıca, gelecekte karşılaşacaklarımız da büyük oranda şu anda yaptıklarımızla şekillenecektir.

  Her ne kadar içinde yaşadığımız koşullar tamamen geçmişin bir sonucuysa da, hiç kimsenin fiziksel bedeninde geçmiş tekamülün tamamı tezahür etmemekte veya ifade edilmemektedir. İnsan egosu çok yönlüdür ve bütün bu yönlerin biraraya geldiği bir varlıktır. Bireysel varoluşun tüm geçmişi şimdiki hayatta odaklanmış, şimdiki hayatta gelişmeye hazırdır; ama hiçbir zaman tamamen tezahür etmez ve tüm düzlemlerde eşzamanlı olarak yanıt verecek bir araç için tamamen kendini hedef haline getirmez.

   Ayrıca, şu anki eylemlerimiz düşünüldüğünde gelecek her zaman şimdinin ellerindedir. Her kişinin zihninde tekrar tekrar güzel deneyimler yaşama isteği vardır. Sonuçta yeni, hiç ayak basılmamış bir yol açmaktansa açılmış bir yola yönelmek daha kolaydır. Eğer isteklere çok fazla düşkünlük gösterilirse bu gevşekliğe ve kayıtsızlığa sebep olacaktır. Ancak bir deneyimi şuurlu ve karar vererek tekrar yaşamak farklı bir eylemdir. Bu durumda yapılan eylem bir tekrar değil, bilgi kazanmak için atılan bir adımdır.
  Bir diğer aşama ise gelecekte yaşamaktır; havada kaleler kurmak, gelecekteki mutlu anlarımızın manzaralarıyla dolu duygulardan bir memnuniyet hali yaratmak, bu da tıpkı geçmişteki hatıralarımızla mutlu olmayı sürdürmek gibidir. Ama kişinin kendini en olanakdışı durumlarda farzederek değeri abartılmış bir pozisyonla kendini özdeşleştirmesi komik bir durumdur ve bu haldeyken gerçek dünyamızla olan bağlantı yitirilir. Kabaran kin ve öfke duygularını yansıtma eğilimi ve bu olumsuz duyguları insanların üzerine beklemedikleri bir şekilde bize yaptıkları ama çoktan unuttukları bir şey yüzünden boşaltmaya zihni odaklamak da yine buna benzer bir eylemdir.

  Bütün bu gündüz düşleri işe yaramaz, çöp niteliğinde ve inciticidir. Şimdi geçmişe dönüşür. Bir daha geri dönülmezse, onu yaşama ve ondan ders alma şansımızı yitiririz. Konsantrasyon ve gözlem eksikliğinin olmadığı şimdide-an'da yaşama gücünün az sayıda insanda olduğu açıktır.

  Kaç kişi etraflarındaki basit şeylerin farkında veya hatırlayabiliyor ki? Örneğin odalarındaki kilimin deseninin, masalarının durduğu pozisyonun ve hatta masalarını süsleyen objelerin farkında olan kaç kişi vardır; ya da bir konuşmayı her kelimeyi dikkatle dinleyerek ve söylemek istediğini anlamak için yeterince uğraş vererek dinleyen kaç kişi vardır ki? Ya da mükemmel bir sağlık elde etmek için kendi bedeninin fonksiyonlarını dikkatli ve doğru olarak kim gözlemleyebiliyor? Bu önemli fonksiyonlar önemsiz duygulanımlar içinde dikkatsizce atlanmaktadır.

  Kendi doğamızı, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi daha yakından gözlemleseydik, yaratılış ile ilgili bütün kitaplardan daha fazlasını öğrenebilirdik, hatta aslında kendi bedenlerimiz, ruhlarımız doğanın tam bir kitabı gibidir. Bilgiye dair kalıcı olan bütün değerler Üstatların kendi içlerinde yaptıkları iç gözlemlerle ve bu bütün bilginin toplandığı kaynakta toplanan ilkelerin evrensel olarak uygulanmasıyla elde edilmektedir. Şu bir gerçek ki, ancak kendimiz hakkında öğrenebildiklerimiz ölçüsünde başkalarını değerlendirebiliriz; yani, başkalarına ait duyguları ve düşünceleri kendi şuurumuzda geçmiş deneyimlerimizden elde ettiğmiz bilgiyle anlayabildiğimiz kadar yorumlayabiliriz. Bunlar sadece başkalarının ruhlarında olup bitenler hakkında bilgi edinebilmemizi sağlayan kıstaslardır.

  Mutluluk, sevinç, üzüntü, kayıtsızlık, duygular, özlemler bir ruh hayatının ifadesinin unsurlarıdır, bunların her birinin deneyimlerini ne kadar derinden yaşarsak başkalarının benzer deneyimlerine karşı da o kadar yanıt vermeye hazır olabiliriz.

  Zihin öyle yapılandırılmıştır ki geçmişin ya da geleceğin düşünceleri şimdiki ana derinlemesine yoğunlaşmayı engeller, dolayısıyla da özellikle geleceğin endişeleri bizi oldukça sarsar. Bu olumsuzluğun kaynağı ise kendimizi gönülsüz bir değişime uyumlandırmak için biraz esneklik yakalama isteğimizdir. Alışılmış yaşam biçimine veya belirli çevrelere olan tutumumuz az çok sabittir ve genellikle bunlara koşulların bizi karşılaştıracağı olaylarda tutumumuzdaki bir değişiklikle ilgili başkalarının ne düşüneceği korkusu eşlik edecektir. Korkulan şey hiçbir zaman tam olarak düşünüldüğü gibi olmasa da gerçekleştiği zaman ve kişi de bunun içinde yer aldığında bunun aslında korktuğu kadar kötü olmadığını anlar.

  Bunu bir kez yaşayıp gördükten sonra gelecekle ilgili hiçbir şüphe duymaya gerek yoktur aslında, artık çok daha az üzerinde durmalı, detaylı bir sorun tablosu çizmelidir.

  Bununla beraber, gelecekteki olası olaylarla ilgili tedbirlilik yine de dikkatli olmaya hakim çıkar çünkü daha önce de hep böyle olmuştur ve geçmiş eylemlerin zorunlulukları buna neden olmaktadır. Zorunluluklar ve görevler minimum ölçüde göz önünde tutulmalı, sorumluluğun tüm bilgisi aktif olan ölçülerle, aynı olaya karşı uyanık olmak için kullanılmalıdır. Bu yapıldığında korkulan gelecek hiçbir zaman gelmeyecektir.

  Hayat yüklerle doludur çünkü biz onu geçmişin düşünceleriyle ve geleceğin korkularıyla ağırlaştırırız. Anlık görevlerin her yöndeki bütün detaylarına dikkat ve çaba tamamen uygulandığında ve mevcut ana olan konsantrasyon sağlandığında tekrarlama alışkanlığına ya da imkansız bir geleceğin düşüncelerine teslim olmaya harcanacak zaman kalmayacaktır. Her bir anın içindeki her görev, yeni ve daha önce hiç denenmemiş bir alan veya gözlem sunacaktır.

  Zihnin hareketliliği, sürekli bir şeyler yapıyor olmasından kaynaklanmaktadır; bir şey yapmak ise tekamülün mevcut periyoduna ait olan doğal bir güçtür. Bu da kendini bir şekilde ortaya koymalıdır ve bu gücün anlaşılabilmesi, ayrıca bunun iyi bir sonuca ulaşması için üzerinde iyi çalışılmalıdır. Eğer bilgiyle veya ruhsal amaçlar için yönlendirilmezse söz konusu güç denge sınırlarını aşar ve kaçınılmaz olarak acılı deneyimlerin kaynağı olur.

  Ne var ki bütün bunlar doğanın yöntemleridir! Doğa sınırların ihlal edilmesine izin verir ve suçu işleyene bunun geri dönüşünü yaşatarak bir şeyler öğretir.
  Kendini şimdi ve burada ifade etmekte olan geçmiş hayatlarımızın etkileri ne olursa olsun onlar işleyişlerini sürdürmelidir ve öğretmek zorunda oldukları dersler her ne ise ancak şu anın değerlendirilmesiyle elde edilebilir. Bunu doğru anlayabildiğimizde kendi gizemimizin anahtarını da bulmuş oluruz.

 

© Astroset 2004-2010