Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

FRAGMANLAR - Adhiratha

Çeviren: Işık UÇKUN
Yayın Tarihi: 23.Haziran.2009
http://www.theosociety.org

  Hayatta herkes bir şeylerin arayışındadır; çoğu insan gözlerinin taşıyabildiği kadarıyla etrafında bir şeyleri arar ve sonra durur; bazılarıysa içlerine döner, görüntülerin bittiği yerde gerçeğin başladığı o sınırsız alanda arayışını sürdürür. İçsel görü de Pralaya’ya (1) girmek zorundadır ama gerçek bu içe bakışın da ötesinde, derinliği kavranılır olmayan o sınırsızlık ortaya çıktığında kalıcı olacaktır; bu sınırsızlıkta ise Ses, yine galip gelen olacaktır. Ancak, içsel görüntü dışsal görüntüden daha gerçektir ve Mahamanvantara (2) sırasında Monad (3) devam ettiği sürece devam edecektir. Gerçek’teki Ses’in tohumlarının ne olduğu ise varlıkların bilebileceğinin ötesinde bir bilgidir; bu noktada durur, en derin saygımızla önünde eğiliriz.

  Bu yolda pek çok şey vardır ve bunların arasında gerçek olanlar da vardır ve tabii gerçek “koca bir Brahma (4) çağı boyunca devam etmek” anlamına gelebildiği sürece. Şimdi buna gerçek diyelim ve “kılıf” olana da gerçek dışı diyelim; fiziksel olanın en büyük illüzyon olduğu ve ondan büyük bir yanılsamanın olmadığı bir gerçek dışından söz ediyoruz. Bu şekilde üzerinden aşağı indiğimiz merdivenin en alt basamağından başlamalıyız tırmanmaya. Gerçekten varolduğuna inanmadığımız bir şeyi araştıramayız ve varolduğunu reddettiğimiz sürece ruhu da asla tanıyamayız. Fizik dünyayı da, onun Maya’nın (5) gücü sayesinde gerçek hale dönüştüğüne inanmadığımız sürece asla tanıyamayız.

  Fiziksel olanı araştırmanın yöntemlerini biliyoruz, çünkü fiziksel olana yanıt veren, fiziksel dünyanın kapsadığı duyuları ve özellikleri kendimizde geliştirdik. Bununla beraber, bu duyular ve özellikler şuurun diğer düzlemlerini araştırmak için yeterli değil ve eğer böyle bir araştırmaya girişmek istiyorsak, her biri ait olduğu düzleme yanıt veren diğer algılarımızı da geliştirmemiz gerekir. Bununla beraber, düşündüklerimiz ve yaptıklarımız, çoğunlukla diğer düzlemlere aittir ve sadece görüntüleri yüzünden bize fiziksel gibi gelir.

  Bütün insanlar çok az bile olsa düşünürler, ama şuurlu düşünme çalışması düşünce düzlemine aittir ve düşünce düzlemine ait düşünceler fiziksel bir kargaşadan doğmazlar. Şuurlu olarak düşünmediğimiz sürece otomatik düşünüyoruzdur. Bir işi şuurlu olarak yapmak ona hakim olmak demektir ve her bir düşüncemize kendi irademizle hakim olmadığımız sürece gerçekten şuurlu düşünüyor olamayız. Düşünmek, düşünce düzleminde çalışma yapmak demektir ve bir inşaat ustası bir evi inşa ederken, evin ustanın ellerinde kendiliğinden inşa olamayacağı gibi, düşünmeyi de bizim istediğimiz gibi gerçekleştirmemiz gerekir ve bunu sahip olabileceğimiz en iyi niyetle gerçekleştirmemiz gerekir. Ne var ki en iyi niyete de sahip olsa bir insanın düşüncelerini istediği gibi gerçekleştirmesi son derece uzun bir zamanı gerektirir. Bu çalışmada yolu tıkayan iki zorlukla karşılaşılır: biri diğer türlü davranma alışkanlığı ve ikincisi geçmişten gelen karma üzerinde çalışmak için fiziksel düzlemde çalışma zorunluluğu. Eğer bu iki engelden ilkinin üstesinden gelmek için elimizden geleni yaparsak, yapabileceğimiz her şeyi yapmış sayılırız ve bu durumda geri kalanı da karmaya bırakmamız gerekir.

  Dolayısıyla şimdi ilk yapılması gereken düşünmeme alışkanlığımızı ortaya çıkarmak olmalıdır ki bu da bizi ilgilendirmeyen düşünce akımlarına kapılmamak demektir. H. P. Blavatsky bu dünyaya “Cehalet Okulu” adını vermektedir. Hindu felsefesine göre, fiziksel dünyada bizler ancak cahil olduğumuzu öğrenebilir, burada bilgi olduğunu zannettiğimizin bilgi olmadığını, ancak cehaletten, şekilden ibaret olduğunu fark edebiliriz. Fiziksel, dünyasal bir seviyeden düşünmek cahillik ve yanılgı demektir. Öncelikle bunu öğrenmemiz gerekir ama aynı zamanda gerçek düşünme eyleminin ne olduğunu da öğrenmek çok önemlidir, öğrenmediğimiz sürece önceki öğrendiklerimizi bırakmamız mümkün olamayacağı gibi önceki öğrendiklerimizden kurtulmadan yeniyi öğrenmemiz de mümkün değildir.

  H. P. Blavatsky ikinci okula Öğrenme Okulu” demekte ve üçüncüsüne de “Bilgelik Okulu” adını vermektedir. “Öğrenme Okulu”, cehaletle bilgelik arasındaki kritik bir hal gibi görünüyor, tıpkı suyun buhara dönüşmeden önceki kritik hali gibi. Her iki seviyenin güçleri de bu seviyede olanın üzerinde etkilidir ve hangi yöne gideceğini bilemez. Öğrenmek aslında karar almak demektir. Bir yolu ya da diğerini seçersiniz; seçme özgürlüğü olan bir varlık için bu bir ilerleme olmasa da ilerlemeye götürmesi beklenendir. Dolayısıyla düşünen biri olarak bir insan zihinsel aktivitesinin her anında ya cehalet aşamasında, ya öğrenme ya da bilgelik aşamasındadır. Bunu anladığı taktirde kişi düşünce biçimini öğrenmeye başlayabilir ve tüm düşünce sistemine hakim olarak cahilliğinden kurtulabilir.

  Ne var ki bu bile bir iç gözlem değildir, bu sadece mantıklı olan herhangi bir kişinin gerçekten bir birey olabilmesi için yapması gerekendir. “Bilgelik Okulu”nun ötesinde Akshara’nın (6) Suları” sonsuzluğa, düşüncenin ötesine uzanır. Düşünce kişi için vazgeçilebilir olmadan önce onun üzerinde hakimiyet kurulmalıdır, aksi taktirde her zaman rahatsız edici bir unsur olacaktır. Düşünce düzlemindeki düşünceler fizik düzlem üzerindeki nesnel unsurlara benzer, nasıl ki fiziksel dünyamızı konuşmanın ve iradenin gücüyle inşa ediyorsak düşünce dünyamızı da düşüncelerle konuşma ve bunlara hakim olmakla oluştururuz.

  Bir şeyi görmenin her zaman iki yolu vardır; biri ona bakmak diğeri onu görmek. Örneğin çöplerin içinde sürünerek hareket eden bir böcek görürsünüz, bu, onun hareketlerini görmeniz anlamına gelir; daha sonra böceğin nereye gitmek istediğini gözlemlersiniz ve hangi amaç için gitmek istediğini anlamaya çalışırsınız, böylelikle de böceğin zihnine girmiş ve amacını anlamış olursunuz. Düşüncelerimiz için de böyledir. Düşünme alışkanlığımızı biliriz ve bize doğru yaklaşan, alışkın olduğumuz, şuurumuza girmeye girmeye çalışan istenmeyen düşüncelerimizi hissederiz, onları görür güçlendirmezsek, böylece bir sonraki sefer bizi o kadar kolayca ele geçirmelerine izin vermemeyi öğrenmeye başlamış oluruz. Eğer onları formüle etmek yerine reddedersek, irademizle edinmiş olduğumuz alışkanlık gücümüz arasında bir çatışma çıkacaktır. Ne zaman ki alışkanlığın gücünü altederiz, ancak o zaman kendi istediğimiz gibi düşünmeyi daha az zorlanarak başarabiliriz. Ve en sonunda kazandığımız hakimiyet bize düşünme özgürlüğünü kazandıracaktır.

  Ancak bizler bu özgürlüğü kazandıktan sonra Patanjali’nin (7) “düşünme prensibinin değiştirilmesinin bloke edilmesi” olarak adlandırdığı şeyi yapabiliriz. Düşünceyi şekillendirdiğimizde düşünce prensibi değişmiş olur. Düşünce prensibini bloke ettiğimizde artık daha fazla zihinsel resim üretilmeyecek böylece şuurumuz daha ötelere uzanabilecektir. Düşünce alışkanlığımızı değiştirmek, bizlerin günlük alışkanlıklarımızdan çok farklıdır ve genelde hakkında çok az şey biliriz. Söylendiğine göre, bir rehberlik eşliğinde bunu yapmazsak da başarısız olabiliriz. Yoga üzerine kitaplar üzerinde çalışabiliriz, ama H. P. Blavatsky’nin söylediğine göre alt düzlemdekini değil, Bilgelik Okulu’ndaki öğretmenimizi aramalıyız. Öğretmenini fizik düzlemde aramayıp ona yüksek düzlemlerde ulaşabilene ne mutludur; o astral düzlemin aldatmacalarına kanmaz. O, öğrenci hazır olduğunda Üstadın da hazır bulunduğu saf zihin düzlemine ulaşmak için kendine hakim olabilen kişidir.

DİPNOTLAR:

1.    Pralaya, bir dinlenme periyodu olup aktiflik periyodu olan Manvantara ile dönüşümlü olarak yer değiştirir; gecenin gündüzle
      yer değiştirmesi gibi.

2.
    Mahamanvantara, büyük bir tezahür sürecidir.
3.
    Monad, yaşam birimi, şuurun aktif olan kısmıdır.
4.
    Brahma, Hinduların, kesin olarak bağımsız, sonsuz, ebedî ve ezelî her yerde var olan, en yüksek varlık kavramı; ÇN.
5.
    Maya, illüzyondur.
6.
    Akshara, ebedi olan; Brahman’ın adıdır; ÇN.
7.
    Patanjali, yoga sistemini kurduğuna inanılan Hintli Budist Rahip; ÇN.

 

© Astroset 2004-2010