Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

Gerçek Özgürlük

  Kendini Bil 

  Zamanında uzun yıllar dünyanın ışık merkezlerinden biri olarak işlev görmüş olan ünlü Delf (ya da Dionizos) Mabedi’nin girişinde sadece şu iki sözcük yazılıydı: KENDİNİ BİL. Bu ünlü inisiyasyon merkezinin kurucusu ve en ünlü hocası, büyük inisiyelerden Orfe idi.(1)

Orfe’nin (Orpheus)öğretisinin özünü/omurgasını;

  • Maddi ve manevi gerçek özgürlüğe kavuşmak,
  • Mekanik, duygusal ve entelektüel esaretten(yani, nefsin esaretinden ve zulmünden) kurtulmak,
  • Gerçek özgürlüğe ve söze gelmez içi huzuruna kavuşmak gibi(ancak kendini tanıma cehti ile elde edilebilecek) erdemler, insani değerler oluşturuyordu.

  Duygu ve iman birliğine dayalı gönüldaşlıktan beslenen kardeşlik ortamında eğitim yapılan Delf mabedinde düşünce ve gönül derinliğine sahip pek çok inisiye yetişmişti.

  Kendini Hiçlemek
  Dinlerde ve Sufizm’de gördüğümüz “kendini hiçlemek” kavramı; nefsin terbiye edilmesinden/    edeplendirilmesinden başka bir şey değildir ki bu da kendini tanıma duyarlılığı içinde, nefse muhalefet gücünün artırılmasıyla olası. Burada “kendini hiçlemek”, hiçbir zaman “nefsi öldürmek” anlamında bir kavram değildir: İnisiye adayı eğer ruhsal yolda selametle yürümek ve gerçekten kendini geliştirmek istiyorsa,“O var ama bana engel değil; çünkü onu eğittim, edeplendirdim ve kontrol altına aldım, içsel gelişimime engel, vicdanım önünde bir bariyer değil o artık.” diyebilmelidir. Dinsel öğretilerde verilen tüm ibadet şekillerinin ve inisiyatik öğretilerin temel hedefi de bundan başkası değildir. Yani nefsin edeplendirilmesi çerçevesinde mü’minin/müridin/inisiye adayının/ruhsal yol yolcusunun kendini tanıması, içsel/ruhsal potansiyelini bedende tezahür ettirmesi. Kısacası, içinde bulunduğumuz 6- 7 bin yıllık devre boyunca sadece kadim inisiyasyonların değil, dinsel öğretilerin de ortak hedefi kendini bilmek olmuştur.

  Neo Spiritüalizmdeki Durum
  Neo spiritüalizm (yeni ruhçuluk) kapsamındaki hangi konuya girilse, kendini tanıma kavramına değinilmeden geçilemediğini hepimiz biliriz. Gerçek uyanıklığa geçmek, farkındalık, yaşam planının başarılması, olayların/eprövlerin (yaşam sınavlarının) içsel gelişim yönünde değerlendirilmesi, özdeşleşmelerden, tutkulardan, olumsuz alışkanlıklardan ve ataletten kurtulmak vb. gibi içsel gelişimin bireysel düzeydeki tüm etkinlikleri doğrudan doğruya kendini tanımakla ilgilidir. Varlığın yaşamlar boyu sürüp giden evrensel etkinliği olan idraklenmenin ve şuurlanmanın önündeki en büyük engel kendini bilmemek, kendini bilme çerçevesinde yapılması gerekenleri zamanında yapmamış olmaktır. Yaşam için çok gerekli olduğunu bildiğimiz sadece esneklik ve uyumun değil, sağlıklı beşeri ilişkilerin önündeki en büyük engel de yine kendini bilmezlikten kaynaklanan beşeri zaaf ve kusurlardır.

  Günlük yaşamda konsantrasyonumuzun nereye olduğu; sadece kendini bilmek açısından değil, aynı zamanda bizim genel gelişim düzeyimiz (beşeri realitemiz) hakkında genel bir fikir vermesi açısından da çok önemlidir. Çünkü söz konusu konsantrasyonumuzun şu ya da bu yöne oluşunu, yukarıda değindiğimiz “kendini bilmezlik” ten kaynaklanan beşeri zaaflarımız belirler. Daha çok nelere, ne kadar değer veriyoruz, nelerin ihtiyacı içinde hissediyoruz kendimizi… İhtiyacını duyduğumuz şeyler içsel gelişimimizle ne kadar doğrudan ilişkili, ne kadarı yapay, ne kadarı beşeri ve toplumsal koşullandırmalarla, reklamlarla yapılan empozisyonlar/güdülendirmelerle oluşmuş… Başka türlü ifadesiyle, değer verdiklerimiz, “olmazsa olmaz” dediklerimiz çoğunlukla dünyasal ve beşeri koşullandırmalarla ilgili değerler mi, yoksa daha kalıcı ve “ruhun gıdası denebilecek şeyler mi… Yani, simgesel ifadesiyle “Hazinemiz yerde mi, gökte mi?” İsa Peygamber, 2000 yıl önce bunu şöyle ifadeye koymuştu: “Hazineniz neredeyse, gönlünüz oradadır!”
  Sadece bu uyarıyı kulak ardı etmenin beşeriyetin başına bireysel ve toplumsal düzeyde ne sıkıntılı eprövler getirdiğinin örnekleri beşeri tarihte görmemezlikten gelinemeyecek kadar çok. Basiretsiz yöneticiler tarafından, siyasal çıkarlar uğruna talan edilen Kutsal Vahyin yüce değerleri, beşeriyet için hemen değerlendirilmesi gereken yaşamsal fırsatlardı. Beşeriyet şimdilerde, kendini bilmezlikten kaynaklanan aymazlık içinde kaçırılan bu fırsatların getirdiği olumsuzlukları telafi etmekle meşgul… Kısacası, beşeriyetin devre boyunca seçimleri büyük ölçüde içsel gelişim yönünde, “insanlaşmak” yönünde olmamıştır. Her konuda olduğu gibi; bu konuda da yani, insanın gerçek doğasına uygun seçimler yapabilmek de, kendini tanıma çerçevesinde uyanıklığa ve farkındalığa bağlıdır. Görüldüğü gibi, kendini tanımanın/bilmenin önemi burada da karşımıza çıkmaktadır.

“Birliğe” Doğru
Tüm bunlardan dolayı, kendini bilme konusu; sadece inisiyatik öğretilerin değil, genel dinsel öğretinin de omurgasını oluşturmuştur. Yazımızın ilk birkaç paragrafında da belirttiğimiz gibi, Türk Müslüman toplumun genel kültürüne oldukça yakın olan Tasavvufun en büyük uğraşısı “Sulük” (Hakk’a doğru) seyr/gidiştir.

  Yukarıda değinip geçtiğimiz “süluk” hedef ve yön olarak; içteki sonsuzluğu keşfede keşfede “vahdet”e doğru, “varlığın birliği” bilincine doğru bir gidiştir ki bu da kendini tanıma cehti içinde yaşamakla olasıdır. Varlığın Bir’liğine gidiş yolunda içsel dengenin bozukluğu, ifrat/tefrit sapması yalpalanmalara ve düşmelere neden olur. Ruhsal yaşamı inkar ederek tefrit’e giden maddeci kişi ile beşeri yaşamı, maddesel değerleri inkar ederek, onlara sırt çevirerek sözde ruhsal yaşamdan ayrılmayan ruhsal kişi arasında hiçbir fark yoktur. Sırat-ı müstakim, bu ikisinin dengesidir ve zor olanda bu dengeyi tutturmaktır buna da İslam peygamberinin işaret ettiği orta yolda olmak “makul vicdan” adı verilir ama kendini bilmeyen, dolayısıyla “şap ile şekeri birbirine karıştırmak” beceriksizliğinden kurtulamayan birey bunu başaramaz.

  Çağlar boyunca dünya beşeriyetine akıtılmış olan Kutsal Vahyde “doğru yol”un başka bir adı da “ALLAH’ın ipi” dir ve o vahyin kaynağı tarafından, beşerin insanlaşması için “ALLAH’ın ipine yapışması” istenmiştir ki o ipi yakalamanın ve elden kaçırmamanın yolu da kendini bilme/tanıma cehti içinde yaşamaktır (Ali İmran 103). Bu kutsal/ilahi öğüde pek kulak asmamanın sonucu, genel görünüm olarak, her yanda; zulüm, sömürü, kahır, ikiyüzlülük, ahlaksızlık, israf ve yaşama saygısızlık ile insan hakları ihlalleri kol geziyor. 6- 7 bin yıllık devre sonunun artık şu bitiş günlerinde, genel beşeri görünüm olarak ve elbette ki kendini bilmezlikten kaynaklanan bir “ipsizlik illeti” nin zulmü altında eziliyoruz…


<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>

DİPNOTLAR

(1)  Bu konuda(Orfe ve Delf İnisiyasyonu) ayrıntılı bilgi için bkz. BÜYÜK İNİSİYELER, Ruh ve Madde Yayınları.

Yararlanılan Eserler 

  • KUR’AN
  • DUYGUSAL ZEKÂ, Daniel GOLEMAN, Varlık Yayınları
  • KİNDİ, Prof. Dr. Mahmut KAYA
  • TİBET’in YAŞAM/ÖLÜM KİTABI, Sogyar RINPOCHE
  • DUYGULARIN DİLİ, Prof. Dr. Nevzat TARHAN, Timaş Yayıncılık
  • İSLAM FELSEFESİ, Prof. Dr. Necip TAYLAN
  • İSLAMIN EVRENSELLİĞİ, Prof. Dr. Mehmet AYDIN
  • BOSNALI MUHAMMED, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK
  • KUŞADALI İBRAHİM HALVETİ, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK
  • 400 SORUDA İSLAM, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK
  • KUR’AN’A GÖRE TASAVVUF, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK
  • DİN VE FITRAT, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK
  • İSLAMI ANLAMAYA DOĞRU, Prof. Dr. Yaşar N. ÖZTÜRK

Yayın Tarihi: 10.Mayıs.2010

 

© Astroset 2004-2010