Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

Bireysellikten Yeni İnsana

Astralden Mantale

Selman GERÇEKSEVER

  Felsefi öğretilerde beş duyularımızla algılanan fiziksel / maddesel ortama “duyularla kavranan âlem”, fizik ötesi alemde “akıl ile kavranan alem” (ya da “akledilir alem”) olarak geçer. İnisiyatik öğretilerde bu âlemler kısaca “görünen” ve “görünmeyen”olarak geçer ve görünenin yönetici (ve onun varlık nedeni) görünmeyendendir. Görünen, görünmeyenden dolayı vardır. Biz enkarne varlıkların da; bir görünen, bir de görünmeyen yanımız var, yerkürenin de öyle… (Şekil -1) Dolayısıyla, görünenden görünmeyene doğru gradüel (giderek incelen, gitgide süptilleşen) bir yapılanma söz konusudur. Bu nedenle insanı sadece görünen yanıyla ele almak, insana kısır bir yaklaşımdır. İnsan görünen ve görünmeyen (5 duyuyla algılanamayan) yanıyla bir bütündür. Dahası, aslolan ve asıl kendimiz olanda bu “görünmeyen” yanımızdır. Her zaman var olan ve ölümsüz olan bu görünmeyen ama asıl kendimiz olan görünmeyen ruhsal yanımızdır.


Şekil 1

  Görünenden görünmeyene doğru biyolojik / fizik, eterik, astral, mantal, kozale… olarak adlandırılan katmanlardan (titreşim düzeylerinden) oluşan bir yapımız var. Ölüm denen geçiş ile fizik ve eterik bedenlerimizi yerkürede bırakır, doğmadan (enkarne olmadan) önce bulunduğumuz yere döneriz; burası spatyomdur ( ya da dinsel öğretideki adıyla ahirettir.) Aslen ruh varlığı olarak evrensel / kozmik işimiz olan tekamül olgusunun, bedensel ben olarak aydınlamak bu bedenlerimizle yakından ilgilidir: Astralden besleniyor ( ya da astral varlığı) olmak ile mantalden besleniyor olmak arasında çok fark vardır. Astral / mantal kirlilik enkarne varlığın gelişimi ve gelişmişliği açısından çok önemlidir. Bu yazımızda bu önemi nereden kaynaklandığını; astralden mantale, oradan kozale gidişin nasıl olduğunu, bildiğimiz kadarıyla irdeleyeceğiz.

  Dünya beşeri olarak duygusal varlıklarız; duygusal düzeyde (duyguları kontrol etmeyi öğrenme aşamasında) olmaktan dolayı da astralden besleniyor değilsek bile astral alemle bağlantımız daha çok Astral alem ( hem kendi varlıksal yapımızda, hem de yerkürenin varlıksal yapısında) fiziğin hemen sonrasında buluna titreşim düzeyidir. Burası dünyadan yansıyan düşünce şekilleriyle ve bu düşüncelerle beslenen astral varlıklarla doludur. Pozitif ve negatif (yani titreşimi yüksek ve düşük) düşünce şekilleri (“formpanse”ler) astral âlemi oluşturur. Ölüm denen geçişten sonra spartoma giden yolumuz üzerinde içinden (büyük olasılıkla) geçtiğimiz ortam da burasıdır. Ölüm ve ölüm ötesi elbette ki ayrı bir konu ve bu yazımızın kapsamında değil.

  Tekâmül düzeyi ve bedensel arınmışlık durumumuzla ilgili olarak hangi mekanla / ortamla rezone isek, oradan besleniriz. Şimdi bir duygusal varlıklar olarak, ya da bu durumda olanlar büyük ölçüde astral ile rezone durumdayız, dolayısıyla astralden gelenlerin daha çok etkisi altında bulunuyoruz / bulunurlar. Astral Plan’dan (“plane”=düzey / ortam) gelen etkinin malzemesinin süptilitesi (inceliği / titreşim düzeyi) fizik plana oldukça yakın. Bunların bir kısmı (durugörü medyumlarının gözlemlerine göre) gerçekten de çok ürkütücü düşünce şekilleridir. Bu malzeme büyük ölçüde dünya beşeriyetinden kaynaklanan negatif nitelikli (hırs + kin + öfke + haset) düşünce şekilleriyle oluşmuş ve beslenmiştir. Bu düşünce şekillerinin durdukları yerde sürekli olarak negatif emisyonları da vardır. Söz konusu düşünce formlarından oluşan varlıklarla (“egregorlar”) (1) büyücülükle çok iş yapılmış; yapanın da, yapılanın da başına çok dert açmıştır. (2)

  Astral Plan duygularla / duygusallıkla ilgili gelişimimizin etkisi altında bulunduğu bir enerji dağılım yeridir. Dünya beşerinin yapısı ve gelişim düzeyi genellikle (ve özellikle bireysellik gelişim düzeyinde) duygusal realite olduğu için, beşer ancak astral planla  rezone (uyumlu) durumdadır. Bu nedenle bireysellik gelişim düzeyinde; gerek dinler olarak gerekse felsefe ve inisiyasyonlar olarak duygularımızın / duygusallığımızın dışında herhangi bir etkinlik / aksiyon dünya beşerini ilgilendirmemiştir. Beşeri etkileşim / iletişim çeşitli düzeylerde duygusal ağırlıklı olarak sürüp gidiyor.  Dünya beşeriyeti olarak bu Adem Devresi’nde sanki “duygusallık ve duygusallıktan arınma” mastırı yapan öğrenciler gibiyiz.


Şekil 2

  Duygusallıktan / astraldan kurtulup, mantale gidiş yolumuz üzerinde hemen hemen kaçınılmaz şekilde takılmadan geçmemiz gereken duraklardan biri, (özellikle Ortaçağ’da) bir kısım cahil kişinin her nedense (ama elbette ki kendi gelişim ihtiyaçları gereği) takılıp kaldığı ve o zamanlardan beri “büyücülük” olarak bilinen etkinliklerdir. Büyücülük, astralin belli bir titreşim düzeyine takılıp, kalmışlığın gereği olan ve oranın düşük titreşim varlıklarıyla / tesiriyle bilir bilmez (cahilce) olumsuz işler yapmanın adıdır ve doğal olarak bu işler tüm kutsal metinlerce yasaklanmanın da ötesinde lanetlenmiştir. Büyücülük, enkarne varlığın, astralden beslenen duygusallıklarını gidermesi aşamasında saplanıp kaldığı sanki bir bataklıktır. Çünkü büyücülüğün malzemesi kaba titreşimli “geri varlıklar” dır.

  Böyle “geri” varlıklarla yapılan işler de varlıklarla yapılan işler de elbette ki kaba niteliklidir. Bu nedenle kadim zamanlardaki ünlü büyücülerin bile ölümleri feci şekilde olmuştur. Yazımızın konusu elbette ki bu değildir. Ama astralle ilgili bir konu işlenirken, “büyücülük” ister istemez değinilen bir uygulamadır.

  Genel tekamül seyri içinde “astralden kurtulma cehti” olarak da adlandırabileceğimiz bireysellik gelişim sürecinde, dünya beşeri büyük ölçüde bedene ve bedensel uzantılarla haşır neşir olmanın da ötesinde onlara özdeşleşmek zorunda da kalmıştır. Bu arada yoğun olarak da astral düzeydeki enerjilerle beslenmek durumunda olduğu için egosunun gereksinimleri doğrultusunda ve sürekli olarak geçici bir memnuniyet halinde, zihinsel ve bedensel konforunun peşinde koşmaktan kendini alamamıştır. Bu bakımdan şimdi genel görünümüyle dünya; astral doyumu tamamlamak ve ondan kurtulma gayreti içindedir. Olmakta olan bu şey beşeriyeti buna, bu değişime zorlar durumdadır. Yani aslında kıyamet olup durmaktadır. Ama kıyamet bitti bitecek, hala kıyamet kopacak diye bekleyenler de yok değil; “kıyamet koptuğu zaman” zaten yeni insanlık dönemine geçilmiş olacak. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz bu devrenin başından (6-7 bin yıldan) beri dünyada olan her şey dünya beşeriyetini kıyamete hazırladı. Hazırlanan hazırlandı, hazırlanamayan, eski realitesinde kaldı… (Sadıklar Planı Tebliğlerindeki ifadesiyle “devre sonu artıkları”) . Yeni İnsanlık bu “hazırlananlar” ile yani “takva ehli” aydınlanmış kişilerle oluşacak. Bunlar çok büyük ölçüde, astral temizliklerini tamamlamış, Astral Plan’dan gıdalanmaktan / nemalanmaktan kurtulmuş Mantal Planı’nın insanları olacaktır. Söz “kıyam” kavramına gelince, konumuzun ana temasından biraz ayrılır gibi olduk ama aslında global anlamda ayrılmadık: Yazımızın başlığında da yer alan “Astralden Mantate” gidiş aslında bireysellikten Yeni İnsan olmaya doğru gidişten başka bir şey değildir.

Bireysellikten Yeni İnsana Gidiş

  Şimdi dünya beşeri söz konusu astral doyumunu tamamlayabildiği kadar tamamladıktan sonra, Mantal Plan’a yükselme aşamasına girecektir. Hatta bizden beklenen (uzun vadede…); mantalin de üzerine çıkıp, Kozal Plan (bkz. Şekil -2) düzeyinden gelen tesirlere uyum sağlamaktır. Şimdiki devre sonunun dünya beşeriyeti, büyük çoğunluk olarak Astrat Plan (“Astral Plane”) deneyimlerini (yani, duygular ve duygusallıklarla ilgili eprövlerini) tamamlamaya çalışan enkarne varlıklardan ( dolayısıyla kök ve karın çakralarından dünyaya bağlı bireylerden) oluşuyor. (Şekil 3) Bu nedenle, 21.yy’a gelmişiz hala; savaş, terör, denir korsanlığı, insan ticareti ve çevre sorunlarımız var. Duygusallığın ne olduğunu anlamak ve bu beşeri zaafı aşmak için çok çeşitli ve değişik duygusallıklar içinde yaşıyoruz. Duyguları kontrol altına almadıkça mantal düzeye yükselemeyeceğimizi biliyoruz ve bu yönde çabalıyoruz. Bu bir bakıma 6-7 bin yıllık bireysellikten kurtulma cehtimizin son günleridir; başka bir anlamda, mantal düzeye aday olma telaşı içinde son sınavların verildiği “bitiş günleri”ndeyiz diyebiliriz.

Mantal Uyanış

  Mantal Plan (“Mantal Plane”) duyuların dışında olan, makul nedenlere ve makul akla hitap edebilen ve (varlıksal yapımızdaki) daha yüksek titreşimlere uyum sağlamamıza yardım eden entelekt (müdrike) ile ilgili bir düzeyimizdir. Astralle ilgili duygusallıklarını halledip de, duygularını kontrol altına almış ve Mantal Plan’a yönelmiş bireyin en belirgin niteliği kendini bilme / tanıma arzusudur. Çünkü o, mantal düzeyindeki enerjilerle bağlantı kurmaya başlamadıysa bile varlıksal yapısının (bkz. Şekil 2) o yanının etkilerini / esintilerini almaya başlamıştır. Bu günkü beşeriyet, (astrale göre) daha az miktarda olmak üzere, mantal plan enkernasyonlarını da içermektedir. Bu nedenle devre sonunun gitgide yoğunlaşan kendine özgü zamanı içinde dünyada “mantal uyanış dönemi” başlamıştır. Söz konusu uyanış hızlandırmak amacıyla dünya toplumu olarak “genel bir temizlenme ve arınma” süreci içine girmiş bulunuyoruz.

  Savaşlar, terör ve çevre sorunlarıyla gelen etki bombardımanı ve iletişim (dolayısıyla etkileşim) artmış durumdadır. Zamanı “hızlanmış” olarak algılar olduk ve zaman gerçekten de sayılı yıllar öncesine göre “daha hızlı” geçiyor. Bunun nedeni devre sonu zaman enerjisinin (ki onun asıl sahibi de Rabb Planı’dır) yoğunluğunun artmış olmasıdır. Bu arada iletişim / etkileşim son derece hızlanmış durumdadır. Bunun bireye sağladığı epröv (yaşam sınavı) ve halet yaşama zenginliği ve çeşitliliği gelişim açısından elbette bir rahmettir. Bireyin bu nimeti iyi değerlendirilmesi, onun Mantal düzeye uyumunu ve geçişini kolaylaştıracaktır. Ama basiretsizlik nedeniyle bu nimeti nefsani çıkarlar duygusallığın doyumu yönünde kullanması bireye negatif karma yükleyecek ve gidişini ağırlaştıracaktır.

  Dahası, yukarıda değinip geçtiğimiz “temizlik ve arınmak”tan kastımız; mantal bedenin (bkz. Şekil -2) titreşim düşüklüğünün yeniden yükseltilmesi için yapılan bir yardım operasyonudur. Beşeriyetin bugün buna gereksinimi her zamankinden daha fazladır, hem de acilen… Yaşam sınavları (eprövler) ve olaylar içinde başarılı olamamamızın (yani onları içsel gelişim yönünde değerlendiremememizin), gerçekten insani değerleri ortaya koyamayışımızın, madde ile aramızdaki ilişkinin çoğunlukla maddenin lehine bozulmuş olmasının nedenleri; mantal düzeyimizdeki ilişkinin çoğunlukla maddenin lehine bozulmuş olmasının nedenleri; mantal düzeyimizdeki ahenksizlikten ve enerji düşüklüğünden kaynaklanan beşeri zaaflarımızdır. Mantal titreşim düzeyinin düşüklüğünden dolayı fiziksel ya da astral titreşimler (bkz. Şekiller 1+2) çok daha egemen duruma çıkmaktadır. Bu durum zaman zaman bizleri sanki “hislerimizin kurbanı” haline getirmektedir. Bunda zihinsel durumumuzun içeriği ve aktivitesi önemli ve etkilidir.

Zihin Gevezeliği

  Nefsin ve duyguların kontrolsüzlüğünden (başıboşluğundan) dolayı, beşeri zihin (beşerin mantali) her an bireyin başına iş açacak durumdadır. Beşeri zihnin en belirgin niteliği onun “gevezeliği”dir. Bu nedenle “zihnin sessizleştirilmesi” inisiyatik çalışmaların en önemli tahminlerinden biri olagelmiştir. Tarikatlarda tutulan “sükut orucu” zihni kontrol altına almaya ve mantalin tanzimine yönelik bir uygulamadır. Müridin bu uygulama ile elde ettiği / edeceği “sükûtun gücü” ona içsel gelişim yolunda çok şey kazandırır / kazandıracaktır. Çünkü zihin disiplin altına alınıp, onun sessizleştirilip sakinleştirilmesi aklı kullanmanın önünü açar.

  Burada, sessizleştirilip sakinleştirilerek kontrol altına alınanlar sahte benliklerdir. Sahte benliklerin gevezeliği ( bu velveleyle oluşan uğultu) bittikten sonra asıl efendinin (yüksekbenin, asıl kendimizin) yönlendirmeleri ( vicdanın fısıltıları) fark edilebilir. Kur’an ifadesiyle, “salih akla sahip olmak”, “aklı işletmek” ve “akletmek” (işlevsel akla sahip olmak) zihnin bu anlamda sakinleştirilmesi ile gerçekleşen bir başarıdır. Bu konuda makbul düzeye gelmiş olanları Kur’an “akıl ve gönül sahipleri” olarak adlandırıyor. (Ali İmran 7). Esasen tüm dinsel öğretide bu anlamda “akıl sahipleri” içindir. Zihin gevezeliğinden kurtulmanın bu öneminden dolayı tüm mistikler “zihinsizlik” diye bir kavram geliştirmişlerdir. Bunun için “sükut orucu” tutup, meditasyon yaptıklarını biliyoruz. Çünkü o ustalar (mürşidler) biliyorlardı ki, ayetlerle dolu olduğu (Kutsal Vahiy’de) bildirilen çevremizde baktığımızı görebilmek için de (yani böyle bir farkındalığı yakalayabilmek için de) gelen ilhamın / sezginin (vicdan fısıltılarının) fark edilebilmesi için de zihnin sessizleştirilip, kontrol altına alınması gerek.

  Sessiz olmayan zihin “geveze zihin”dir. Bu gevezeliği onun; yetersizlik duygusundan, endişe, kuşku (hatta vesvese) be korkaklığından kaynaklanır ki; bunlar, duygusal düzey bireyinin özellikleridir. Zihin bu durumdan kurtulmak (yani, nefsin egemenliğinden kurtulmak) mentall düzeye giden yolun başına gelmek demektir. Buraya kadar irdelediklerimiz, genel anlamda “mantal temizlik” e hazırlık çalışmaları ya da mantal öncesi durumlardır. “Mantalin arındırılması ve düzenlenmesi” ayrı bir yazıda ele alınacak kadar geniş ve önemlidir. Gerekirse o konuyu ayrı bir başlık altında inceleriz.

  Astral arınmasını, astrale bağımlılığını bitiren / sonlandıran birey için mantal arınma ve mantalin düzenlenmesi özellikle Yeni İnsanlık arefesinde kaçınılmaz hale gelmiştir. Çünkü içinde bulunduğumuz devrenin artık bitiş günlerine gelmiş bulunuyoruz. Yeni devrede geçerli realite mantal düzeyin realitesidir. Ama bu arındırma operasyonu için gerekli malzemeyi fizikten (bağlı şuurumuzdan) mantale aktarmak zorundayız. (Bkz. Şekil -2) mekanizma böyle işliyor. Bununda yolu olaylar içinde haletleri derinden yaşamak, doğru bildiğini her şeye rağmen olabildiğince uygulamaktır. Haletleri derinden (dolayısıyla verimli bir şekilde) yaşamanın yolu sakinleştirilmiş bir zihne sahip olmakla olasıdır; hatta Echart TOLLE’e göre aydınlanmaya yönelmenin yolu da budur. Bu konunun en seçkin araştırmacılarından ve uygulayıcılarından biri olan E.Tolle diyor ki, “Aydınlanma yolculuğunda önemli olan şudur: zihninizden ayrılmayı, onunla özdeşleşmemeyi öğrenmek. Düşünce akışımızdaki bir aralık, bir boşluk yarattığımız her seferinde bilincimizin ışığı güçlenir.” (Şimdinin Gücü” adlı kitabından…)

  Yukarıda değinip geçtiğimiz “mekanizma” aynı zamanda mantal planın uyarılmasının esasını oluşturur. Fizik plandan gelen (yatay) tesirleri bu şekilde mantal plana aktarabilmek, tüm inisiyatik öğretilerin en belirgin amaçlarından biridir. Mantal ile fizik plan arasındaki tıkanıklığın giderilmesi astral temizlik ile, akışkanlığın sağlanması ise bu yolla olabilir. Bu idraklenme celatinin ve bilgi uygulamasının da esasıdır. Bireyi şuurlanmaya götüren idraklenme cehti;  müdrikenin (entelektin) artması ve anlayış kapasitesinin genişlemesi yanı sıra mantalde sevgi enerjisinin de birikimine elverişli zemini hazırlar. Sevgi enerjisinin mantelde birikimiyle; yardımlaşma, dayanışma ve birlik anlayışı içinde fizik plandaki sevgi uygulaması arasında yakın ilişki vardır. Unutmayalım ki, böyle bir gelişim süreci içinde; mantalde oluşan en ufak bir pozitifleşme, fizik bedene en azından %100’e varan bir yansıma yapar. Bire karşı yüz verim almak… Pozitif bir mataliteye sahip olunması durumunda “devre sonunda verimliliği”nden yararlanmak böyle olasıdır.

  Mantal bedeni (bkz. Şekil-2) oluşmamış varlık henüz “zeki varlık” dediğimiz bireyde artık mantal beden oluşmuş demektir.(3) İnsan adayı olmanın onuruna yakışır şekilde mantal bedeni değerlendirmek gerek. Mantal bedene sahip olmak, insan olmak demek değildir. İnsanlık evren kapsamlı bir varlık branşıdır. İnsanlık, evrenlerde zeki varlıklardan oluşan bir varlık branşıdır. Bu branşın en üst ve en onurlu aşaması İnsan-ı Kamil’dir. Dolayısıyla, sadece yerküre değil, tüm evrendeki zeki varlıklar giderek İnsan-ı Kamil olmaya çalışan değişik şuur düzeylerindeki beşeri varlıklardır. (SADIKLAR PLANI Tebliğleri, Sayfa 537, Ruh ve Madde Yayınları)

  Zeki varlık sadece mantalle ve fizikle ilgili yasaları yönetebilir. Bu bakımdan şimdiki halde ruhsal dünyayı etkileyemiyoruz. Bu etkileme kozaliteyi yaşayabilen varlıklar için olasıdır. Burada da anlaşılıyor ki; Yukarı’yla uyum sağlamak istiyorsak, mantal bedenimizin çok temiz ve düzenlenmiş olması gerek. Ayrıca, fizik, planda var olan “mukadderat ve icabat dengesi”ni de çeşitli şekillerde kurabilmede başarı sağlamış olmak gerek. Bunun için; mantal temizlik ve mantalin düzenlenmesi (tanzimi) çerçevesinde olgunlaşma sürecimiz, esneklik ve uyum performansımızla ilgili olarak inişli çıkışlı bir seyir gösterebilir. Bu seyir içinde; mukadderat ve icabat dengesini iyi kurabilmişseniz, uymanız ya da takılmamanız (özdeşleşmemeniz gereken durumları iyi kestirebilir, negatif dejenerasyonlara karşı uyanıklığınızı diri tutabilirsiniz. İsa Peygamberin o ünlü özdeyişinde geçen “diri” kavramının açılımını da bu bilgide buluyoruz… Böyle bir mantal gelişim süreci içinde TANRI’dan doğal olarak ve sürekli akıp gelen şuurda uyandırıcı Rahman ve Rahim olan tesirlerin bizde otomatik bir yansımaya bağlanması, bize o’nun en büyük lütfudur.

Sevginin Önemi

  Mantaldeki pozitifleşme doğrudan doğruya fizik bedende değil, önce zihinde (intelligence) ortaya çıkar. Fiziğe yansımalar bunun heyecan halleridir. Bu mekanizma içinde mantaldaki pozitifleşmenin sonuçları şu alanlara yansır: Davranışlarınıza, kendi dışımızda her şeyle bağlantı derecemize / uyumumuza insanlarla ilişkilerimizdeki SEVGİ dozuna yansır.

  Unutmayalım ki, eğer bedensel benimiz (bağlı şuurumuz) belli bir arınmışlık düzeyinde değilse mantal enerjiyle gelen bir takım uyarıları da doğru dürüst hissetmek olası değildir. Bu bakımdan, fiziksel sağlığımıza dikkat etmek zorundayız. Bedensel arzuların (damak lezzeti, fiziksel konfora düşkünlük, tutkular, özdeşleşmeler vb.) doyurulması uğruna sağlığı bozmak, mantal gelişimi ağırlaştırabileceği gibi, mantal gelişimin fizik bedendeki yansımasını ve tezahürünü de engelleyecektir. Bedensel sağlıksızlık, Planımıza (yüksek benimize) karşı görevimizi de (yaşam amacımızı da) aksatır. Çünkü sağlıksız bir beden, Planımıza doğru enformasyon akışını layıkıyla gerçekleştiremez; bu, mantalden çok astrale hizmettir, astrale yönelik yaşamaktır.

  Bu yazımıza konu ettiğimiz astral, mantal ve kozal bedenlerimiz (bkz. Şekil -2) varlıksal şuur alanımızın belirli yoğunluk bölgeleridir. “ÖZ”ümüzün kendi çevresinde (fizik bedene doğru) oluşturmuş olduğu alan kısım kısımdır (faklı titreşim düzeyleri olarak…) Bu kısımları değişik titreşim düzeyleri olarak düşünebiliriz. En içteki en açık renkte olmak üzere, dışa doğru fiziğe kadar koyulaşır. Bunlardan kozal titreşim alanı “ÖZ”e en yakın olan kısımdır.

  Astral, mantal ve kozal bedenlerin mekânı dünya spatyomu değildir.(Bkz. Şekil -1). Dünya spatyomu (ahiret) astral maddenin dünyaya (dünya titreşimlerine) yakın ve uzak çevresinde ibaret olan bir mekandır, bir tesir alanıdır, dünyanın kendisine aittir. Bildiğimiz kadar sizlerle paylaştığımız mantal gelişim düzeyinden sonraki hedefimiz; temelde, her şeyin ilkesinin bulunduğu kozale ulaşmaktır. Her şeyin ilkesinin, nedeninin bulunduğu bedenimiz… Bu beden halinde bulunmanın adı “bilgeleşmek”tir, gerçek hükmet sahibi olmaktır.

 

  Enkarne varlığın mantalden sonraki hedefi kozaldir.İnsanlaşma yolumuzun, mantalden sonraki aşaması kozaldir. Bu muhteşem tekamül kervanı, istesek de istemesek de bizi oraya götürüyor. Zeki varlık (mantal düzeyin varlığı) olmanın da ötesinde “ilkeler varlığı” olmak söz konusu. Kozal Yasaları kullanabilecek düzeye ulaşmak varlıksal mukadderimizdir. Sözü buraya getirince, ister istemez Dr. Bedri RUHSELMAN’ın o özlü paragrafını anımsıyoruz:

“Görgü ve deneyimsizliği yüzünden,ebedi yolculuğunun belkide küçük bir kısmını ne kadar sapıkça geçirmiş olursa olsun, her kul muhakkak ilahi nimetlerin  büyük mutluluklarını doya doya hissedecek ve ALLAH’ın büyüklüğünü öz varlığında gittikçe artan bir zevk içinde yudum yudum tatmak bahtiyarlığını idrak edecektir.” – Bedri RUHSELMAN

(1) EGREGOR . Görünüşü var fakat içi boş varlık. Geri titreşimleri tutabilen ve geri titreşimlere kaynak vazifesi gören ürkütücü negatif varlıklardır.

(2) Astral tesirlere yatkınlık ve geçirgenlik açısından dişi beden, erkek bedene oranla daha elverişli olduğundan, (özellikle Arabistan ve Suriye’de) karar büyü için ergenlik çağına gelmiş kız çocuklar süje olarak kullanılmıştır.

(3) Homosopiyen olmadan önceki durumlarımız; henüz mantal planı oluşmamış halimizdir. İnsan görünümündede ve bir takım astralle ilgili bazı işleri yapabilen, ama mantali gelişmemiş bir varlıkta homosapiyen.

Yayın Tarihi: 09.Şubat.2012

 

© Astroset 2004-2012