Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

GELİŞMEK; BİLİNENDEN BİLİNMEYENE DOĞRU GİDİŞ

Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER

  Sâdece görmediklerimiz değil, aklımızın ermediği ve anlayamadıklarımız da bizim için “ gayb “ dır. “ Gayb “, yok değil; anlaşılmamış, keşfedilmemiş, henüz farkına varılmamış, algılanmamış olandır. Varlık âleminde “ yok”, diye bir şey söz konusu olamaz. Varlık âleminde yokluk yoktur, her şey ve her olasılık göz ardı edilemez. Esâsen “ yarı idrakli “(kavram için bkz. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, sayfalar  50+58) enkarne varlıklar olarak; sınırlı bilgilerimizden, bilmediklerimizin çokluğundan (câhilliğimizden) dolayı henüz  anlayamadıklarımız / algılayamadıklarımız aslında mümkün olan şey(ler)dir.

  Tarih içinde gördüğümüz kadarıyla; bugün bilinmeyen, yarın bilinir olmuştur. Belli bir zaman-mekân kesitinde bulunan bir varlığın, ne kadar gelişmiş olursa olsun, mutlak anlamda her şeyi bilmesi / görmesi / ölçmesi / tartması olası değildir. Çünkü bilmek, gelişim ve idraklenme süreci gerektiren bir olgudur. Evrenlerdeki verlıklar ve onların tezâhür uzantıları olan organizmalar da gelişime tâbi olduklarından, ne kadar gelişmiş ve idraklenmiş / şuurlanmış olurlarsa olsunlar; önlerinde sürekli olarak bilinmeyenler (“ gayb “) ve belirsizlikler olacaktır. Mutlak anlamda her şeyi bilen Yaradan’dan başkası değildir. Esâsen O’nun isim sıfatlarından biri de “ Âlimul Gayb “dır(gaybı bilen). O’nun bu isim sıfatı Kur’an’ın birçok âyetinde(*) “ Âllâmul Guyûb “(gaybları çok iyi bilen) olarak geçer. Gaybın O’nun tekelinde oluşu, varlığın gaybdan nasipsizliği anlamında değildir; tam tersine, O bizlerin, idraklenme ve dolayısıyla şuurlanma cehti içinde, âyetleri değerlendirmemizi, Kur’an’ı ağır ağır, irdeleye irdeleye anlamamızı ve âyetlerden ibretlik dersler çıkarmamızı Kur’an’da defalarca yineliyor.(**) Bu durumda gelişim, bir bakıma, gaybdan şuhûda(bilmeye, tanıklığa) gidiş olmaktadır.

  Gelişime (idraklenmeye ve şuurlanmaya) tâbi olan varlıkların önünde sonsuza dek bilinmeyen (gayb) ve belirsizlikler hep olacaktır. Enkarne varlık, bilgisinin yetersizliğinden ve biraz da egosuna yediremediği için, aklının ermediği şeye, “Yok, olmaz öyle şey, olanaklı değil…” vb.vb. deyip, kestirip atabilir ama onun egosunun kabul etmediği o konu bir gün apaçık gerçek (plain truth) olarak karşısına çıkacaktır ve hep de böyle olmamış mıdır? Çünkü ALLAH, Kur’an’da, “Gökte ve yerde hiçbir gayb yoktur ki, açık bir kitapta yazılı olmasın.”diyor(Neml 75).

  Tüm bunlardan dolayı, daha önce ilgi alanımız dışında kalmış ve aklımızın ermediği bir konuya, “Ona bizim aklımız ermez ALLAH bilir, çok kurcalamayalım…” demek; aklını işletmek ve biraz fikir çilesi çekmek zahmetinden kaçan tembellere özgü bir tutumdur. Tembel ve âtıl zihniyetin bu tutumu doğru olsaydı, ürünlerinden her alanda yararlandığımız beşerî bilim ve teknoloji bugünkü düzeyine gelebilir miydi…

  Durum böyle olunca, yıllardan beri ruhçuluk kültürüyle yoğurulmuş kişiler olsak da, bizler için; insanın gerçek doğasıyla ilgili pek çok, gayb nitelikli bilinmeyen ve belirsizlik ancak İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT adlı bilgi külliyatı ile aydınlanabilmiştir. Bu eseri dünya beşeriyetine indiren ve kazandıran varlıkları şükran ve minnetle anıyoruz. Beşer şuurlandıkça, pekçok bilinmeyen ve belirsizlik, önce saptanmış(***) sonra “gayb” niteliğini yitirmiştir. Bunun gibi, geçmişin kadîm zamanlarından günümüze kadar, dünya beşeri şuurlandıkça, pek çok bilinmeyen ve belirsizlik gayb olmaktan çıkmıştır. Çünkü şuurlanmak, daha derin bilgilere (bilinmeyenlere) ulaşma liyâkatini de beraberinde getirir.

  Daha derinlikli bilgilere lâyık olmak ve bunun için şuurlanmak bizler için önemliyse, idraklenmeyi elden bırakmadan liyâkati artırmak gerek. Bunun için önce, elde olanı iyice inceleyip, irdeleyip, derinine nüfuz etmek ve uygulayarak yaşama geçirmekte yarar var.... İşte kadîm zamanlardan günümüze kadar dünya beşeri böyle bir performans sergileyebildiği ölçüde, vahy kanalıyla sürekli olarak bilgilendirilmiştir. Vahyin bu anlamda bir tanımı da, “Gaybı bilir hâle getiren ilâhî mesajlar külliyâtı” olarak yapılabilir. 

  Dinsel öğreti (din kurumu) Hz.Muhammed ile tamamlanmıştır ama vahy, ilâhî rahmet olarak kesilmemiştir; genel medyomluk mekanizması kapsamında bu akış, çeşitli ve değişik liyakat düzeylerine göre, tarihin derinliklerinden günümüze dek sürmüş ve sürmektedir. Yâni geniş anlamda “gayb hazinesi“ nden, bilgi nasibi olan tüm varlıkların resul(elçi) kavramı içinde ele alınmasında, Kur’an’sal açıdan bir engel yoktur. Burada “resul ”u, “dinsel sistem getirmiş kişi” olarak dondurmak Kur’an’a terstir. Peygamberler ve büyük inisiyeler (****) başta olmak üzere, öyle vazifeli varlıklar dünyadan gelip geçmiştir ki; bunlar, “ ilâhî gayb hazinesi “nden çeşitli adlar altında, beşeriyete (daha doğrusu bu konuda liyâkatini artırmış olan bireylere / topluluklara) bilgi aktarmışlardır. Bu “ vazifeliler ” i bilen bilir, burada tek tek sıralamaya gerek yok.

  ALLAH rahman ve rahîmdir, nimetleri tüm yaratılanlara verendir. Yeter ki bizler, idraklenme ve şuurlanma cehti içinde, ALLAH’ın lutfuna lâyık düzeye gelelim. O’nun rahmeti sürekli akış hâlindedir ve her yerdedir, “görenin de önünde görmeyenin de…”(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları). Gözleri, görecek hâle getirmek “ bakar körlük “ten kurtulmak gerek. Çünkü “çevremiz âyetlerle dolu” ama “gören gözler “ için(*****). İdraklenme ve şuurlanma cehti içinde, bu anlamda “ körlük “ten kurtulmak, bilinmeyenlere / belirsizliklere ( “gayb “) nüfuz etmek, varlıksal ve evrensel etkinliğimiz olan gelişmek olmuyor mu?

(*) Hûd 123,Nahl 77, Kehf 26, Neml 65, Hucurât 18, Bakara 33, Yunus 20, Mâide 109, En’am 59+73, Tevbe 18+94+105, Ra’d 9, Secde 6, Fâtır 38, Zümer 46.

(**) Nisa 82, Muhammed 24

(***) Söz konusu saptamanın belgelenmiş onuru, ünlü bilim insanı Heisenberg’e âittir.(KUANTUM BİLGELİĞİ- Haluk Berkmen, HİDROJEN-ODTÜ Yayınları).

(****) BÜYÜK İNİSİYELER, Ruh ve Madde Yayınları.

(*****) “Gören gözler için çevreniz âyetlerle doludur…” meâlindeki Kur’an âyetleri; Rûm 21+22+23+24, Câsiye 3+4 +13, Bakara 164+171, Nahl 12, Ra’d 4, Zariyat 20+21, Fussilet 53, Neml 52, Secde 26, Naziat 26, Ali İmran 14, Enbiya 44.  

 Yayın Tarihi:08 Temmuz 2015 

 

© Astroset 2003-2015