Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

YEDİ BÜYÜK GÜNAH

Eğer yasaklandığımız büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.
(NİSA SURESİ – 31.  AYET)

Yedi büyük günah tüm ruhsal öğretilerde kendi anlatım tarzlarına uygun olarak ele alınmıştır. Sayısı yedi olarak belirtilen bu günahlar, diğer günahlara yol açtığı için “ölümcül” olarak nitelendirilmiştir. Bunlar kibir, şehvet, haset, oburluk, açgözlülük, tembellik ve öfkedir.

Yedi Ölümcül Günah, Hristiyanlık inançlarına göre Yedi Büyük Günah, Temel Günahlar, Kardinal Günahlar olarak da bilinir. Roma Katolik Kilisesi'nin görüşleri çerçevesinde Papa I. Gregorius tarafından düzenlenen, insanın hayatı boyunca sakınması gereken yedi büyük günah vardır.

Superbia: Kibir, kendini beğenmişlik (Lucifer'e atfedilmiştir)

Avaritia: Açgözlülük (Mammon'a atfedilmiştir)

Luxuria: Şehvet düşkünlüğü (Asmodeus'a atfedilmiştir)

Invidia: Kıskançlık, hasetlik (Leviathan'a atfedilmiştir)

Gula: Oburluk (Beelzebub'a atfedilmiştir)

Ira: Öfke, yıkıcılık, gazap etmek (Behemoth'a atfedilmiştir)

Acedia: Tembellik, miskinlik (Belphegor'a atfedilmiştir)

Öte yandan bu günahlarla ve nefsiyle iradesi ile mücadele edebilsin diye insana yol gösteren 7 erdem vardır ..

İffet, Ölçülülük, Hayırseverlik, Çalışkanlık, Bağışlama ve İtidal, İnayet, Alçakgönülülük ve Tevazu

Bunlardan En Tehlikelisi ve Lucifer’e Atfedileni ise Kibirdir

Hiçbir kutsal kitap, hiçbir din kibirli bir kul olmayı onaylamaz. En çok savaşmamız gereken bir insani özelliğimizdir.  Kibir ve kendini beğenmişlik insanoğlunun başının en büyük belasıdır.

Dostoyevski der ki: “Hiçbir şeyin önünde eğilmeyen insan kendi yükünü taşıyamaz”.

Kibir, psikoloji’de Narsizim sendromu olarak adı geçen kişinin kendine hayran olmasıdır. Kibir insanın kendisinin  yaptığı işin, servetinin, mevkisinin, maddi ve manevi özelliklerinin onu başkalarından üstün tutan bir özellik olduğunu düşünür ve insanları bazen ezer, bazen en iyi ve doğru olanı kendisinin bildiğini düşünerek Hakikatlere kulak vermez. Bazen güzelliğini, yeteneğini, servetini, bazen de gücünü kullanarak kendini başkalarından üstün tuttuğu bu hal; zamanla insanı bencil, öfkeli, kusurlu ve duygusal körlük yaşayan hissiz, sevgisiz biri haline getirir…

Kibirli insan başkalarının söylediği Hakikatlerin karşısında durur kabul etmez. Gururlu davranır, duymazdan gelir, ona ulaşamazsınız, sizi dinler gibi yapar ama yine kendi bildiğini yapmaktan vazgeçmez. Oysa ki insanın kendi kusurlarını görmesi için bazen onu lüzumundan fazla meth eden insanlardan da uzak durması, eleştirilere kulak vermesi ve kendisinin de nihayetinde bir insan olduğunu ‘’aczini ‘’hatırlaması gerekir…

Büyüklenir küçükler. Büyük olmak için değil, bilâkis olmak, varolmak, varolduğunu hissetmek için büyüklenir çünkü küçüktür. Ama dikkat etmez ise, büyüdükçe, büyüklendikçe kişi, bu dev nefsi taşıyamaz hâle gelir. Belki çenesi yukarı kalkıktır amma bilin ki  beli de büküktür. Tevazuyu bilmediğinden gerçekte iki büklümdür… Eğilmenin hakikatini öğrenemediğinden, taati, itaati, sevmediğinden, halkı, Hakkı, Hakikati anlayamadığından biçaredir ama bunun farkında değildir, uzanan elleri de geri çevirir…

Başkalarının küçüklüğü üzerinden büyük olduğunu hissetmek isteyenin hâlidir kibir. Büyüklüğü salt kendinde tanrısal varlığında, yaradılışının özünde, (zatında) göremez. Çevresindekileri küçülttükçe, başkalarının boynunu eğdikçe büyüdüğünü düşünür. Eğer ama eğilmez, küçültür ama küçülmez. Öyle kibirli, öyle şımarıktır ki, gün gelir nefsinin büyüklüğü karşısında kendi egosu altında adeta gövdesi ezilir… Tek boyutludur. Güya doğrudur, dürüsttür. Özü sözü, içi dışı birdir. Aslında hem zindandadır, hem zindancıdır. Oysa bilmez ki zindanda zindancı da bizzat kendisidir.

Platon der ki: “Esrarın en mukaddeslerine vakıf olarak bütün mükemmeliyetlerimizden zevk duyarak istikbalin ıstıraplarından habersiz, gözlerimizin önünde en saf ışığın kucağında geçen mükemmel, sade sükun ve huzur dolu o güzel şeyleri seyrediyorduk ve midyenin kendisinin kendisini kuşatan mahbesini beraber sürüklediği gibi biz de şimdi kendimizle sürüklediğimiz beden denilen bu mezara daha düşmemiştik.”

Hakikaten, bir midye gibi, hapishanesini kendisiyle kendisi sürükler insan. Kibrini ve tekebbürünü. Kur’an, insanın azgınlığını, taşkınlığını anlatmak için tağa sözcüğünü kullanır ve nedeninin de istiğna olarak tanımlar. Bir nehrin yatağından taşması gibi, insan da kendi kendisini aşacağını, taşacağını düşünür. Kendi kendine yetebileceğini sanır. Hiçbir şeyin önünde eğilmeden varolabileceğine inanır. Kimseye muhtaç olmayacağına, Sonsuza dek, Fakr’dan, fakirlikten uzak durabileceğini düşünür.Yardım almaktan gocunur, ona yardım etmek: Ne mümkün, kimin ne haddine…

" Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. "(BAKARA SURESİ-15)

«Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme. "

" İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah'ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar.) " (NİSA SURESİ-173)

Yeni dönem enerjileri ile yaşanacak olaylarla ki, bunlar bazen son derece sıradan görünen hiç önemsenmeyecekmiş gibi duran olaylarda olabilir. İlle de dağların yıkılması, volkanların patlaması gerekmez. İşte her türden uyanışa hizmet eden olay; kibrinden kurtulmak, İlahi Nizamın kardeşlik halkalarını tutmak isteyenlere destek verecek gibi görünüyor. Uyanışın bir işareti de bu olsa gerek… Bu kibir yükü, kıyamet zamanlarında taşınamayacak kadar ağır bir yük, iyisi mi biz bu kibir torbasını sessizce bırakalım bir köşeye… Erdem, iffet ölçülülük, yardımseverlik, çalışkanlık, bağışlama ve alçakgönüllülük torbasını alalım ki, Rahmet’in kapıları açılınca, kapının önünde bekleyen değil, içeri girenlerden olalım...

 Yayın Tarihi:14 Mayıs 2020 

 

© Astroset 2003-2020