Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

İyi İnsan Olmak

Hazırlayan : Selman Gerçeksever  

 

  Dünyamız buraya enkarne varlıkların, bilgi uygulamaları yaparak gelişmeleri için, belli zaman–mekân koşulları ve nitelikleri içeren hidrojen âleminde sonsuz sayıdaki uzaysal objeden en önemlilerinden biridir. Çünkü dünyanın, vazife planından hemen önce gelen yarı süptil arasata (sevgi planına) açılan çıkış kapısı olduğu da bilinmektedir. Dünyada gelişim devreseldir. Dolayısıyla içinde ama sonlarında bulunduğumuz bu “Âdem Devresi”nden önce de (dünya yaşanabilir niteliklere kavuşmasından başlayarak) onlarca devre geçtiği bilinmektedir. Her devirde(siklus) çok farklı gelişim düzeyindeki varlıklar, gezegenin o zamanlardaki gelişim koşullarına ve olanaklarına bağlı olarak enkarne olmuşlardır.

  Dünya, dualite ilkesinin egemen olduğu bir gelişim okuludur aynı zamanda. Evrensel dualite ilkesi dünyada; iyilik-kötülük, reziletler-faziletler, sıcak-soğuk, güzel-çirkin vb. şeklinde da beşerî gelişim sürecinde tezâhür etmektedir. Beşerî duygular da dualite görümüne sâhiptir. Dolayısıyla dünya da enkarne varlıklar, yaşamlar boyu; hem bu dualite ortamında bilgi uygulaması yapmak, hem de duygu kontrolünde ve yönetiminde ustalaşmak durumundadırlar. Bu bağlamda iyi ile kötünün mücadelesi dünya beşerî etkinliğinin en belirgin görünümlerinden biri olmuştur. Beşerî gelişim sürecinde genellikle kötülükler/olumsuzluklar önce deneyimlenir ve kötülüğün, insanın gerçek doğasıyla bağdaşmadığı ve “iyi olmak” gerektiği anlaşılır ve idrak edilir. Önce kötülüklerin deneyimlenmesi meylinin sonucu olarak; dünya beşerî tarihine baktığımızda, savaşla geçen yılların, barış içinde geçen yıllardan sayıca çok daha fazla olduğu görülür. Bu nedenle sâdece ahlaksal öğretiler değil, dinsel öğretiler de kötülüklerden uzak durup, iyilikler(faziletler/erdemler) yönünde yaşamanın daha akıllıca ve insan doğasına uygun olduğunu vurgulamışlardır.

  İdraklenme ve şuurlanma bağlamında sergiledikleri cehte bağlı olarak kimi varlıklar “iyi”(erdemli) olanı idrak etme yolunda, başkalarından daha hızlı ilerlemişlerdir. Hayra-barışa(genel anlamda “iyi olan”a, erdemlere) yönelik işler ve yaşam şekli konusunda bir toplumda ilerleme olunca, o toplumda, bir süreliğine de olsa huzur, sükûn, barış ve esenlik egemen olur. “İyi” insanlar(bir bakıma “uyananlar, aydınlananlar”) bu konuda başarısız ve beceriksiz olanlara yardım elini uzatırlar. Çünkü bu eğilim, “iyi”leşmiş, gelişmiş olmanın varlığa yüklediği bir sorumluluktur. Kısaca, “uyananlar”, “uyanmakta zorluk çekenleri” uyandırmaktan da sorumludur. Dahası, insan insanın (olumlu/olumsuz anlamda)gelişim aracıdır.  Varlıklar bilerek/bilmeyerek sergiledikleri bu yardımlaşma ve dayanışma süreci boyunca, giderek kötülerin sayısı sıfırlanmasa da azalır. Zâten toplu halde (mahşerî) yaşamın amacı da budur. Böylece toplumun bireyleri(hepsi değilse bile önemli bir kısmı) kötülük yapa yapa kötülük yapmanın hiç de akıl kârı bir şey olmadığını anlar; hemen olmasa da,  yaptıklarına pişman olur, hattâ kendinden utanır. Gelişimde bu uygulama bir bakıma “ters tatbikatla öğrenme” dir...  

  Durum böyle olunca, çektiğimiz ıstırapların ve sıkıntılı yaşam sınavların(eprövlerin) bir yararı ortaya çıkmaktadır. “Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli(İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 3,50,58,60) varlıkları olduğumuz için, yaptığımız her işin ve uygulamanın fehim ve feraset içerikli ve erdemler yönünde olması en azından %50 olanaksızdır. Bu nedenle sebep-sonuç yasasına göre bunun sonucuyla karşılaşırız. Bu sonuç, kusurumuzu telâfi etmek için, nereden yanlış yaptığımızı anlamak bakımından  bir telâfi olanağı verir. Bu ilâhî yardım ve olanak “ALLAH’ın affediciliği”nden dolayıdır(*). Yâni ilâhî düzen bu şekilde işliyor. Bu affedicilik, kusuru görmemezlikten gelmek şeklinde değil, kusurun telâfisi yönünde yeni bir olanak vermektir.  Bu ilâhî lütfu “sınanma” şeklinde de düşünebiliriz.

  Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, egomuzun işine gelmese de çekilen ıstırapların geliştirici özelliği var. Istıraplardan ve sıkıntılı yaşam sınavlarından, aklımızı kullanarak gelişim yönünde kazanımlar çıkarmak gerek. Bir bakıma beşerî yaşamın genel kaderi ve özelliği, pozitif ile negatif arasında yaşamaktır/gidip gelmektir. Genel görünüm olarak yaşamın/maddenin cazibesine yakalanmış ve bu câzibe ile sanki ipnotize olmuş, uyur-gezer durumda yaşayan enkarneleriz. Istıraplı uyaranların bir yararı, da ara sıra da olsa bu derin uykudan(kendinden habersizlikten) uyanmaktır. Bu anlamda ıstıraplı uyarıların, duygudaşlık(empati) erdemini ortaya çıkarması bakımından da önemli ve yararlı olduğunu biliyoruz. Duygudaşlık, başka bir erdem olan yardımlaşma ve dayanışma bilincinin bireyde oluşmasına katkı sağlar. Değerli düşünür ve yazar Samuel Johnson’ın bir özdeyişinde belirttiği gibi, Acı  çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarına bile getirmezler”. Bu gelişmişlik düzeyi, genellikle ıstıraplarla kazanılan ve erdemli insanlara özgü bir özelliktir. Çiçero’nun da aynı durumu farklı bir şekilde sözcüklere döktüğünü görüyoruz: "Acı tanımamış olmamak, büyük bir acıdır."

 Ebedî gelişim yolunda enkarne varlığın deneyimlediği ıstırapların geliştirici etkisini ilk insanlık aşamasında da görürüz. Şöyle ki, ilk insanlık döneminin bireyleri/toplulukları (şimdilerde de beşeri realitenin alt basamaklarında olanlar) oldukça kaba(haşin, çetin, hatta ölümcül) olaylarla/tehlikelerle yüz yüze gelirler. Alt kademe bilgilerinin etkisinden kendilerini henüz kurtaramamış ve vicdan birim düalitelerinin(**) denge düzeylerini yükseltmeyi becerememiş ilk insanların karşılarına, onların gelişimleriyle vazifeli olan yardımcı varlıklar böyle bir sürü olay çıkartırlar ve onlar da bu olup bitenlerden dolayı azap ve ıstırapların etkisi altında, edindikleri kıyas bilgisinden(***) önemli dersler alırlar ki bu derslerin her biri onların öz bilgilerinin ‘tohumlarını’ oluşturur. Öz bilgi birikimi varlığın sayısız bedenlenmeler sürecinin en değerli  varlıksal kazanımıdır. Varlığın öz bilgi birikimiyle beslenen idrak onun vazife bilgisine hazırlanışı yolunda, vicdan mekanizmasının işleyişiyle de bağlantılı olarak kendi kendinin; hem harekete geçiricisi, hem de rehberidir. Varlık, idrak kudreti geliştikçe; vicdan mekanizmasının "+" olan vazife öğesine yönelik etkinlikler içinde olduğunda, ileriye(vazife bilgisine) doğru aşama kaydettiğini/kaydedeceğini bilir.”(Bedri Ruhselman, İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.118

 

(*) Nisa 64+106+149, En’am 54+165.

(**)Vicdanın işleyişinde(mekanizmasında), varlığı; biri vazifeye(+), ötekisi nefsâniyete(-) yönelik iki zıt öğenin bulunduğunu biliyoruz. Vicdan birim düalitesinin işleyişinde zıtlar arasındaki ilişki, bir mıknatıs çubuğunun (+) ve (-) uçları arasındaki ilişki gibidir. Şimdi, bir mıknatıs çubuğu düşünelim ki, bunun (+) ve (-) uçlarına değer yüklenebilsin. Normal koşullarda mıknatısın üst yarısı ile alt yarısı birbirine zıt ama eşit değerlerle yüklüdür ve mıknatıs “dengede”dir. Bu çubuğun (+) ucuna mıknatısiyet eklendiğinde denge bozulacağı için çubuğun nötr olan orta noktası biraz (+) uca doğru yükselir. Çünkü (+) yarıya eklenen mıknatısiyet değeri nedeniyle, (+)dan (-)ye doğru bir mıknatısiyet akımı başlayacağından, denge noktası (+) uca doğru biraz kayar. Bu işlemi alt taraftan yaparsak, denge noktası biraz aşağıya kayar(İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.113).  

(***) “Kıyas bilgileri” için bkz. a.g.e, syf.61,119,122 ve devamı.

 Yayın Tarihi:20 Mart 2021 

 

© Astroset 2003-2021