Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

ÖNCEKİ YAŞAMLARDAKİ İZLENİMLERİN BAZI TEZAHÜRLERİ

Bedri RUHSELMAN
Ruh ve Kainat Cilt-3

  Kitabımızın bundan önceki bölümlerinde, içtepilerin ve hatta fobilerin bir kısım nedenleri hakkında bazı şeyler söylemiştik. Fakat bu tezâhürler bazen daha ileri giderek, bir önceki yaşamın olaylarıyla ilgili bazı fikirleri de içerebilirler. Bunlara tam bir anımsa denemez. Yani bunlarda fikir olarak oluşmuş bir bilgi yoktur; daha çok, bazı olaylar hakkında duygular ve tanımalar şeklindedir ve pek az fikir içerirler. Genellikle, ortada bu duyguları tahrik edici belli hiçbir neden görünmez. Klasik bilgilerimizle bunları açıklamak istediğimiz zaman, büyük güçlüklerle karşılaşırız.

  Tüm olaylarda olduğu gibi, burada da ruhsal tezahürlerin birbirinden çok az belirgin nüanslarla ayrılmış şekilleri vardır. Bu durumlar dikkat bile çekmeyecek kadar belirsiz içtepiler ve içgüdülerden başlayıp (farklı renklerin birbirine geçişleri gibi) ortaya çıkan sâbit fikirler, fobiler, dejavüler ve nihayet “daha dünmüş gibi” net ve canlı anımsamalar şeklinde belirgin tezâhürlere kadar gider. Geçmiş yaşamların izlenimleriyle ilgili ruhsal tezâhürlerin ilkel şeklinden; yani; içtepiler ve içgüdülerden bu izlenimlerin en yüksek derecesinde rastgelebildiğimiz anımsamalara kadar derece derece belirginleşen şekillerini tekrardoğuş olgusunun lehinde kuvvetli birer kanıt olarak kitabımızın kapsamı içinde ele almaktayız. Şu halde bu konunun incelenmesi yapılırken, sonlara doğru verdiğimiz örneklerde sanki biraz anı kırıntısı şeklini almaya başladıkları görülecektir.

İç Tepiler

  Geçmiş yaşamlardan anı olarak kalmış izlenimlerin en belirsiz şekli bazı içtepiler ve sevki tabilerdir. Bunlar fikir alanından uzaktır. Bununla beraber, varlığı, sanki bir düşünce ürünüymüş gibi, belirli bir hedefe doğru sürükleyici içeriktedirler.

  Sevkitabilerin ve içtepilerin bir çoğu, hattâ en çoğu kökenlerini geçmiş yaşam(lar)dan almış olmakla beraber, bir kısmını nemalandıracak olaylar da şimdiki yaşamda geçmiş olabilir. Bu olaylar ruhta gizlice yerleşmiş bulunabilir. Bu konuyla ilgili bazı durumları kitabımızın 656.sayfasında ele almıştık. Esâsen ruhsal yaşamın bir dünyada geçen kısmı, önceki dünyalarda geçmiş kısımlarının devâmından ibârettir. Bundan dolayı, iç duygularını doğuran olaylar dünyadaki yaşam evreleriyle ayrılan maddesel aşamaları birer birer çiğneyerek geçmişe doğru uzayıp gider.

  Şu halde, herhangi bir sevki tabinin ya da içtepinin bu yaşamda mı ya da geçmiş yaşamlardan birinde mi kazanılmış olduğunu araştırmadan önce, onların kökenleri hakkında kesin hükümler vermek doğru olmaz. Bunun için de tekrardoğuş konusunu kesinlikle gözden geçirmek gerekir. Örneğin bazı akademik yaklaşımlara göre, birçok sevkitabileri ve içtepileri “atavizma teorisi” ile açıklamak noksan bir yaklaşım olur. Çünkü birçok metapsişik deneyler, bir bakıma, duygulardan çoğunu kadim zamanlarla ilgili olayların doğurduğu kişisel teşkillerden ile geldiğini gösteriyor. Biz bu duygulara neden olan olayların içeriklerini bazen bu deneylerde ortaya koyabiliyoruz.

  Esâsen klasik psikolojinin dışına taşmış, akademiye mensup bazı bilim insanlarının son araştırmaları da yönlerini bu yoldaki çalışma alanlarına doğru çevirmiş bulunuyor(Froydizma). Bununla birlikte; ne klasik psikolojiyle ilgili düşünceler (atavizma), ne de günümüz teorileri (cinsiyetle ilgili eğilim teorisi) tüm bu sevkitabiler ve içtepileri tekrardoğuş yoluyla olduğu kadar açık, kanıtlanmış ve mantıklı bir şekilde açıklamaya uygun ve yeterli değildir. Bu sözün, gereğince hakkını verebilmek için tekrar tekrar doğuşlar olgusunu iyice incelemiş ve anlamış olmak gerekir.

  Şu halde, bu duygulardan burada söz konusu etmek yararlı olacaktır. Bunun için önce, serkitabelere ve içtepilere ilişkin bazı örnekler vermek istiyoruz. Bu şekilde, bunların ille de geçmiş bir olay ile bağlantılı bulunduklarını belirginleştirmek olanaklı duruma gelecektir ki, bu da ileriki açıklamalarımıza ışık tutacaktır:

Örnekler

I. Adana’da asfalt bir caddede faytonla gidiyordum. Yaklaşık yarım saatlik uzunluğunda olan bu caddenin bir yerinde at birden bire durdu. Arabacı yere indi, hayvanı başından tutup yürüterek tekrar bindi. Bunun nedenini sordum. Arabacı, yaklaşık iki ay önce yağmurlu bir havada buradan geçerken, tam bu noktada hayvanın ayağı kayarak yere yıkıldığını ve o zamandan beri buraya gelince atının durmayı huy edindiğini söyledi.

II. Kabil’deyken göreve gitmek için, uzunluğu bir saat kadar süren bir yolu haftada iki kez arabayla geçmek zorunda bulunuyordum. Bu uzun yolun bir yerinde bulunan çalıştığım kuruma doğru ince bir yol ayrılıveriyordu. Fakat oraya gelinceye kadar bunca benzer başka yolları da bulunması, bu yolun son derece belirsizce ayrılıvermesi beni alışıncaya kadar uzun süre şaşırtmıştı. Bununla birlikte arabayı çeken at bu yolu sanki uyurken bile bulacak kadar kolaylıkla tanıyor ve o noktaya gelince kendiliğinden oraya sapıyordu. Bu at, yıllardan beri bu yolun emektar yolcusuydu.

III. Henüz lisedeyken edebiyat öğretmenimizden sınıfta şu Ömer Seyfettin öyküsünü dinlemiştim: “…de bulunuyordum. Orada ne zaman kabineye gitsem, canım denizde yüzmek isterdi. Bu, o kadar belirgin ve güçlü bir arzu olarak içimde belirirdi ki, tüm irâdeme karşın, kendimi bu arzudan kurtaramazdım. Bunun nedenini bulmak için uzun zaman aklımı zorladım, fakat bir türlü bulamadım. Sonunda bir gün bu konu haloldu: Kabinede pencerelere dikkatlice baktığım zaman, çam dallarının oraya konmuş bulunduğunu gördüm. Onlardan hafifçe bir çam kokusu geliyordu. O zaman aklıma geldi: Ben yirmi yıl öncesine kadar bir deniz hamamına giderdim. O hamamın çevresi çam ağaçları ile örtülmüştü ! ”

IV. Deneysel ruhçuluk literatüründe bu konuyu aydınlatıcı bir çok örnek bulunuyor. Örneğin X şahsı, nedenini bilmediği halde, bir köprüden ürkeklik hissi duymadan geçemez. Hiçbir şeyden korkmayan cesur, aslan gibi bir yiğidin küçücük bir at sineğinden ödü kopar.

  Benim bir kedim vardı; bu hayvan henüz memedeyken, bana getirilmişti. Bundan dolayı, onun çevresinde olup bitenler hakkında bir deneyimi yoktu. Örneğin, arı ile büyükçe bir sinekten, hangisinin daha zararlı olabileceğini henüz deneyimlememişti. Buna karşın, büyük ve gürültüyle uçan sineklerin üzerine korkusuzca atlar, onları yakalar ama ufacık bir arıyı görünce; asla yaklaşmaz, hatta ondan uzaklaşırdı.

  Tüm bu olaylar, ruhçulukla bir takım isimlerle anılır ve tekrardoğuş görüşü dışındaki düşüncelerle açıklanmaya çalışılır. Bu açıklamalar birçok noktalarda doyurucu değildir. Eğer deneysel ruhçuluk yollarında, bu olayların gerçek nedenlerine nüfuz etmeye çalışılırsa, sözcükler bulmaktan ya da anlaşılması zor hipotezlere saplanmaktan daha verimli ve aydınlatıcı sonuçlara varmak olası duruma gelir.

V. Witgenstein tarafından yapılmış bir deney buraya kısaltılarak alınmıştır: “Nieder Valley’deki evinde belirgin yetenekleri olan bir medyom ile bazı deneysel çalışmalar yaparken, canlı bir insanın uyuduğu sırada, ruhunu dâvet edip edemeyeceğimizi ruhlardan sorduk. Bu sorumuzdan biraz sonra, medyomun yanındaki masa üzerine tavandan bir madalyon düştü. Bu, küçük bir tunçtan yapılmış yumurta biçimli bir madalyondu. Bir tarafında İsa peygamber’in öteki tarafından Hz. Meryem’in resmi vardı; 16.YY.’da yapılmış bir şeye benziyordu. Medyomla bağlantı kuran ruh, bunun; şiddetli bir ölümle öte âleme geçmiş birisine ait olduğunu söyledi ve bu şahsın Almanya’da olduğunu ekledi. Bu madalyon, bizimle onu taşıyan kimse arasındaki seyyalevi bağlantıyı sağlamaya yarayacaktı, bu nedenle bize gönderilmişti. Bizden, bu madalyon sâhibinin ıstıraplı obsesyondan kurtarılması için yardım isteniyordu. Bu şahsın adı “A” harfiyle başlıyordu. Bir sonraki oturumda da aynı çalışmayı sürdürdük; aynı varlık yine medyomla bağlantı kurmuştu ve aramızda şu konuşma geçti:

- Bize adınızı söyler misiniz?

- Henüz söyleyemem. Bu madalyonu taşıdığım zaman, Fransa’da 14.Louis devrinde yaşıyordum. Rahibesi bulunduğum manastırın bir pansiyonerini kaçırmak isteyen bir adam tarafından öldürüldüm. O, beni öldürdükten sonra korktum ve hizmetçinin yardımıyla beni uygun gördüğü bir yere gömdü. Bu yerin üzerinde şimdi bir ev var. Benim cesedim bahçededir.

- Burası neresi?

- Pré aux Cleves ……………Ben onları affedemiyorum. Şimdi bile size çok zorlanarak yanıt veriyorum. Çünkü o kiliseye musallat olmak itilimiyle ruhum Dreux’e gitmeye zorlanıyor. Bu, geceleri bizi güçlendiren iyi ruhlarla iyileştirme girerek gelişmeme engel olan berbat bir telkindir. Emil, bundan kurtulmama yardım ediniz.

- Şimdiki enkarnasyonunuz da, önceki enkernasyonunuzla ilgili anılar var mıdır?

- Başımdan yaralanarak şiddetli bir ölümle ölecekmişim gibi, korku içindeyim. Bu korku bazen beni asabileştiriyor. Şimdi anlıyorum ki, bu durum, geçmişin bir yansımasıdır. Aynı zamanda ben ara sıra papaz giyimli adamları ve öldürmek için onlara hücum eden katilleri rüyamda görüyorum.

- Nerede oturuyorsunuz?

Medyom güçlükle “f” harfi ile “Fu” hecesini yazdı.

Ben şiddetle bağırdım: Fulda. Aynı zamanda medyom da haykırarak elektrik çarpmış gibi sıçradı ve iskemlesiyle hemen hemen arkaya yıkılacak duruma geldi. Bu ruh, Fulda’da önemli bir mevkiye sâhip, kuzinim Amelie de Y…….. idi. Uzun bir sessizlikten sonra sordum:

- Medyomu neden bu kadar sarstınız?

- Bunu sizin bilmenizi henüz istemiyorum.

- Ben sizin gerçekten kuzinim olduğunuzdan ve bizimle eğlenmek isteyen sahtekâr bir ruh olmadığınızdan nasıl emin olabilirim?

- Yakında görüştüğünüz zaman, ara sıra öldürülüyor musun gibi rüyalar görüp görmediğimi benden sorunuz. Ben size “Hayır” diyeceğim. Fakat bazen de bir papazın bazı akılsızlar tarafından öldürüldüğünü görüyorum. Keza bana madolyonu da gösterebilirsiniz. O zaman, sanki onu daha önceleri görmüşüm gibi bir hale gireceğim.

  Birkaç ay sonra , kuzinime, hemşirenin evinde rast geldim. O, her zamanki tavırları içinde, ruhçuluk hakkındaki îmanımla alay etmeye başladı; bunların hepsinin birer illüzyon ve boş şeyler olduğunu söylüyordu. Ben ise onun bu hücumlarına hiddetlenmeden neşe ile yanıtlar veriyordum. Sonunda ona katlediliyormuş gibi rüyalar görüp görmediğini sordum. Önce, “Hayır” dedi. Ama çok geçmeden, şunları ekledi: Tatsız bir rüya, daha doğrusu bir tür kabus beni izler ve sinirlendirir. Ertesi gün keyfimi kaçırır, dedi. Bu rüyanın ayrıntıları hakkındaki ısrarım üzerine, resmi elbisesiyle bir Katolik papazı gördüğünü, bunun yanmakta olan kiliseden kaçtığını ve onu öldürmek isteyen silahlı adamların kovaladığını söyledi. Ben konuyu değiştirdikten sonra, sanki bir antikacı dükkanından almışım gibi yaparak ona madalyonu gösterdim. Elinde evirip çevirerek madalyonu bir süre incelemeye koyuldu.

- Ne oluyorsun çok baktın? dedim.

Bunun bana neden bu kadar yakın geldiğini kendi kendime açıklayamıyorum, dedi ve ekledi; bu madalyonu bir zamanlar taşımışım gibi bir etki aldım fakat bunu nerede / ne zaman olduğunu anımsayamıyorum.

  Bundan sonra Prens, kuzinine, ruhsal bağlantı çalışmasında geçen şeylerin tüm ayrıntısını anlatıyor. Kadın, yazıları (celse tutanaklarını) görmek istiyor. Fakat Prens Kontesin yazısı ile, ruh tarafından medyoma yazdırılan yazının birbirini tutmadığını biliyor. Çünkü kendisi yeğeninden Almanca mektuplar alıyordu. Fakat kadın yazılarını görünce, tamamıyla kendi el yazısı olduğunu söylüyor ve bağırarak; kurşun kalemi kullandığı zaman böyle yazdığını, yazı kalemi kullandığı zaman prense gönderdiği mektuplarda olduğu gibi yazdığını ekliyordu. Gerçekten de, prens kendisine kurşun kalemiyle yazdığı zaman, iki yazının tamamıyla birbirine benzediğini görüyor.” Witgenstein’in yaptığı çalışma böylece bitiyor.

Hayvanlarla ilgili örneklerimize geri dönecek olursak; bliriz ki, hayvanda düşünme yetisi henüz ortaya çıkmamıştır. Onlar içgüdüleriyle hareket ederler. Nasıl ki birinci hayvanın yolda durması; “Evvelce ben burada düşmüştüm, tekrar düşmemek için dikkat etmeliyim…” düşüncesiyle olmamıştır. O, bu noktaya gelince, ruhunda izleri var olan geçmişteki olayla ilgili korku izleniminin etkisiyle ve yalnız o zamana ve mekâna özgü olmak üzere şuursuz bir şekilde durmuştur. Atın bu durumu ile, daha önceden belirtilen P.Janet’in süjesinin şarkı söylemesi arasında psikolojik otomatizma bakımından hiçbir fark yoktur. Benzer şekilde, ikincisi hayvanın senatoryum yoluna sapması da hiçbir düşünce ürünü olmaksızın, aynı otomatizma ile ortaya çıkmış bir harekettir. Fakat dikkat edilirse, tüm bu içsel duyguların doğmasında, olaylar hâlinde geçmiş birer nedenin var olduğu görülür. Bu nedenler atlarla ilgili örneklerde şimdiki yaşamla ilgili olarak görülüyor. Bununla birlikte, kedi örneğinde, onun arıdan korkma duygusunun nedenini şimdiki genç yaşamında bulamıyoruz. Atalarla ilgili hipotez burada, konuyu açıklamaktan çok, karışık ve anlaşılmaz duruma sokar. Şu halde kedinin bu duygusunu doğuran olayı yakalamak için onun geçmiş yaşamlarına uzanmak gerekir.

  Beşinci örnekteki öyküde ise daha toplu ve öğretici noktalar vardır: Burada söz konusu olan kadın, yüzyıllar önce geçirmiş olduğu bir yaşamın hâlâ etkisi altındadır. Kendisinin manastırda öldürülmesiyle ilgili izlenimler, hâttâ az çok fikir elemanlarını da içerircesine bir takım rüyalar şeklinde onu izlemektedir. Bundan başka  yüzyıllar önce tanımış olduğu bir objeyi açık bir fikirle bir arada olmamakla birlikte, anımsayabilmesi ve onun etkisi altında dalıp gitmesi, bu konu üzerinde bizleri düşündürmeye yetmez mi?

(*) RUH ve KÂİNAT, Cilt III, sayfa 868 ve devamından güncel Türkçe’ye uyarlayan: Selman GERÇEKSEVER

 Yayın Tarihi:16 Ocak 2016 

 

© Astroset 2003-2016