Sembolizm

WWW.ASTROSET.COM

KAPI SEMBOLÜ

  Kapı sembolü açılma, umut, fırsat, bir halden ya da dünyadan diğerine geçiş, yeni bir hayata giriş, inisiyasyon, Toprak Ana’nın koruyucu niteliği gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Açık kapı hem fırsat hem de özgürleşme anlamına gelir. Kapı sembolü, bir giriş noktası, iki dünya arasında ve canlılarla ölüler arasında iletişim ve yeni bir hayata başlangıcın ifadesi olarak eşik sembolüyle aynı anlamı paylaşır.

  Kapılar ve geçitler genellikle sembolik hayvanlar tarafından korunur, örneğin aslanlar, ejderhalar, boğalar, köpekler veya hayali hayvanlar tarafından. Osiris’in Evi’nin kapılarında her bir kapıyı bir tanrıça bekler ve bunların isimleri bilinmelidir. Doğunun ve Batının Kapıları, Güneşin sabah ve akşamları geçtiği Dünya Mabedi’nin Kapıları’dır. Dünya Mabedi’nin kapılarından geçerek, daha başka kapılara açılmak özel izne tabiidir.

Dar Kapı
(Bu kapı iki kişinin geçemeyeceği kadar dardır. Bu kapıdan tek başına geçmeye ne kadar hazırız?)

  “Dar kapıdan girmeye çabalayınız. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.”   (İncil’den)

  Dar kapı, aşağıda ve yüksekte olanın iletişimindeki merkez noktadır; bedenli iken dikey (ruhsal) bir duruşla yüksek enerjilere açılabilme gücünü ifade eder ve inisiyasyonun ruhsallığa geçiş aşamasını simgeler. Dar Kapı’dan geçebilen inisiye, ruh özgürlüğüne ve ölümsüzlüğe kavuşur, evrensel yasaların sadık bir uygulayıcısı, Göksel İşleyiş’in bir parçası olur. Bu önemli sembol, inisiyeler için ruhsal sadeliğe geçiş, çeşitli yoksunlukları tanıyarak incelme, süptilleşme, zihinsel yoksulluk anlamına gelir. Zihinsel Yoksulluk kavramı, Paul Brunton’un ‘İçsel Gerçeklik’ adlı kitabının 75.inci sayfasında şöyle anlatılıyor:

  “Maddesel, zihinsel ya da duygusal olarak sahip olduğumuz bir şeyi koruduğumuz sürece, bu mülkiyet tek başına şuurumuza hükmettikçe, ‘zihinsel olarak yoksul’ olamayız. Eğer onu tanrısallığın isteği üzerine tamamen terk edemiyorsak, bu duruma ulaşamaz ve meditasyonu sürdüremeyiz. ‘Zihinsel olarak yoksul’ olabilmek için şuursal olarak dünyadan vazgeçebilmek gerekir. Bu mülkiyetleri yine elde tutabiliriz, ama eğer artık bunlar şuura söz geçiremiyorsa gerçekten ruhsal yoksulluğa ulaşılır.
  Dünya, mallarımız, dostlarımız, akrabalarımız ne denli çekici olursa olsun, hepsinin geçici olduğunu; bir yığın olayın ve çok farklı olguların yalnızca doğan ve ölen tasarımlar olduğunu: yüreğimizin ta içinde, derinden dereni duymak gerekir.Eğer bunlardan şuuru çekip alırsanız sizin için kaybolurlar. Peki, o zaman şuura ne olur? O varlığını sürdürür. Eğer varlığını sürdürüyorsa, eğer zihninizdeki fikrin özünü bu sürdürme oluşturuyorsa, o zaman düşüncenize gerçeklik kazandıran şeyin yalnız bu olduğunu görürrsünüz. Bu insanın ölümsüzlüğü ilk keşfedişidir. Sonuç olarak saf haldeki şuur gerçekliktedir. Eğer bu şuur Gerçeklikse, aynı zamanda Ruh ve Hakikat olmak zorundadır. Yoğunlaşmayla dikkatinizi bileyerek onu iğne ucu kadar küçük boyutlara çekebilirsiniz. Aynı biçimde tepenizdeki göğe yoğunlaşarak bütün evreni dolduracak ölçüde geliştirebilirsiniz. Bütün bunlar yalnızca şuurun farklı biçimlerini oluştururlar. Şuurun en son doğasına ulaşmak için, bütün biçimlerden kurtarmak, bütün fikirlerden sıyırmak gerekir. Şuurun bu özgürleşmesi gerçek yaşamın amacı ve içsel özgürlüktür.  

  İsa göklerin krallığına yalnız yoksulların girebileceğini söylerken kastettiği gerçek mana zihni yoksullaştırarak onun konsantrasyonunu saf haldeki şuura çekebilmekti, gerçek yoksulluk aynı zamanda Krişnamurthi’nin de söylemeye çalıştığı içsel özgürlüktür. İsa bu nedenle, düz anlamıyla alındığı için genellikle yanlış anlaşılan bir cümlede şöyle der: ‘Ne mutlu ağlayanlara, çünki teselli bulacaklar’.

  Dar Kapı inisiyeyi yeni bir hayata götüren yeni bir başlangıçtır. Tıpkı iğnenin gözünden geçmek gibi, geçiş sırasındaki ruhun mekansızlığını ve ruhun sonsuzluğa ait olduğunu, sonsuzluk yolculuğunu simgeler. Dar Kapı’dan geçmeyi başaran inisiye ruhun sonsuzluk içindeki yolculuklarının asıl anlamını çözerek, bundan sonra karşılaşacağı her olaya yeni bir gözle bakmayı öğrenir. Yaşam, İlahilik ve Evren Yasalar’ının işleyişi hakkındaki bilgilerinde uygulamaya yönelik büyük bir değişim başlar. Buna ‘Kozmik Şuura Ulaşma’ da denir.

  Özetleyecek olursak, Dar Kapı sembolü insanın nefsini yenerek, egosunu bir iğne deliğinden geçirebilecek kadar inceltmesi, seyyal, akışkan ve esnek olması anlamına gelir. Geçilecek kapı çok dardır ve gerçekten manevi anlamda çok incelmeden o kapıdan hiç kimse geçemez. Bir halk deyişi olan “Deveyi iğne deliğinden geçirmek” sözü aslında insanın egosunun, kibrinin, kendine tapınma duygusunun iğne gözünden geçecek kadar inceltilmesi, kendini tanıma, duyularına ve duygularına egemen olma anlamına gelir ki bu da inisiye olmak, bir inisiyasyondan geçmek anlamına gelir.
  Yardım ve destek almadan nefsin yedi başlı ejderini yok edebilen kişi hemen hemen yoktur. Belli bir aşamaya gelindiğinde bu çalışmalar bir disiplin ve düzen altına alınmalıdır ki, inisiye adayı zarar görmesin ve kafası karışmasın, onun iyiliği için daha önce bu yolda geçmiş bir yol arkadaşı, bir rehber eşliğinde şuurunu saflaştırmayı ve dünyaya karşı yoksul olmayı, ruhta zenginliği öğrenmeye çalışır. Yıllarca süren bu çalışma zordur ve gerçekten de dar bir kapıdan geçmek duygusu verir ama kapıdan bir kez geçtikten sonra da Göklerin Krallığındaki gerçek cennete ulaşır ki o cennet de onun kendi şuurunda saklıdır.

 Kapı bilgelikle de ilişkilendirilir; krallar kapılarda muhtemelen ilahi gücün kutsal yerleri olan yargı kısmında otururlardı.

 

Boğazköy Aslanlı Kapı Geçmişteki ve bugünkü hali

  Pek çok uygarlıkta koruyucu figürleri kutsal emanetlerin saklı olduğu yerin kapılarını gözetlerler. Bir kapı şüphesiz bir evin en önemli unsurudur. Açılır ve kapanır; kapı çaldığımız ve aynı zamanda kilitli olan bir unsurdur. Kapı eşiktir ve limittir. Kapıdan içeri girdiğimizde ya da dışarı çıktığımızda farklı koşulların hüküm sürdüğü bir alana, farklı bir şuur haline geçeriz çünkü o da farklı insanlara, farklı bir atmosfere yolu açmaktadır.

  Kapılar veya geçitler genellikle yalnızca girişleri değil aynı zamanda da onların arkasındaki saklı olan mekanları temsil ederler. Aynı zamanda da gizli gücün sembolüdürler (tıpkı sultanların Yüksek Kapı kavramında; cehennemin kapıları veya gökyüzüne açılan kapı olarak Bakire Meryem sembollerinde olduğu gibi). Kapı genellikle bir alana, gerçekliğe ya da büyük öneme sahip bir bölgeye girişle ilişkilendirilir; tıpkı köprünün geçişle ilişkilendirildiği gibi. Tapınaklarda gizli odaların kapıları “Kutsalların Kutsalı” olarak adlandırılır ve bu kapılardan yalnızca oraya hakkıyla atanmış yüksek rahipler geçebilirdi. Pek çok kültürde geçiş ritüelleri bir kapıdan ya da geçitten geçmekle sembolize edilir. Dinsel tören zamanları bu gizli kapıların açılışı ile işaret edilir.

  Kudüs’teki Süleymanın Tapınağı’nın giriş holünün kapısında iki büyük bronz sütun bulunmaktadır. Kitabı Mukaddes’in kahramanı olan ve kapıları Filistin Gaza Mabedi’nin kapısından çıkaran Samson’ın hikayesi İsa’nın Eski Ahit’in dindar ruhların mühürlerini kırdıktan sonra onları serbest bırakışının tipolojik bir tahmini olarak yorumlanmıştır.

  Kapı ve Geçiş Sembolü İlişkisi
  Kapı sembolüyle ilişkili olan geçiş kavramı ise; bir düzlemden diğerine, bu dünyadan diğerine ya da aşkın dünyaya olan değişimi ifade eder. “Zor geçiş” sembolizmi dünyevi olandan kutsal olana geçişle; cennete geri dönüşle, yüksek şuur halleri kazanmakla, düalizmdeki zıtlıkları ve tezahür etmiş dünyanın kutupsallığını aşmakla ilişkilendirilir. Zamanı ve mekanı aşma yeteneğinin sembolü olarak da kullanılır. Geçiş, ruhsal bir seviyede ve “zamansız an”da gerçekleşen bir eylemdir, dolayısıyla fiziksel duyularla algılamaya elverişli değildir. Fiziksel olan zihinle ve ruhla aşılır ve Taoizmin, Hinduzimin, Budizmin yoludur ve aynı zamanda da Hıristiyanlığın Düz Kapısı ve İslamın Tarikat’ıdır. Geçiş ritüelleri genellikle bir başlangıç ayrımını temel alır ve bunu da nihai bir birlik haline geçiş izler.

  Kapı ve Anahtar Sembolü İlişkisi
  Kapı sembolü anahtar sembolü ile de ilişkilidir, örneğin Tasavvufta Tanrı’nın Kelamı’nın tüm kapılarını açan dört dişli anahtar sembolü vardır. Eski Roma’da ruhların rehberi olarak görülen çift yüzlü ilah Janus bazen bir elde anahtar, bir elde asa ile, bazen de altın ve gümüşten iki anahtarla, yani her elde bir anahtarla tasvir edilirdi. Bunlardan gümüş olanı, Antikçağ inisiyasyonlarındaki küçük misterler aşamasında elde edilecek olanı, altın olanı ise büyük misterler aşamasında elde edilecek olanı simgelerdi. Roma İmparatorluğundaki Zervan Akarana (sınırsız zaman) tasvirlerinde bir yılanın gövdesine yedi kez dolandığı dört kanatlı, arslan başlı adam, asanın yanı sıra iki anahtar taşımaktadır. Burada gümüş anahtar varlığın insiyatik süreçte bazı sırlara eriştiğini fakat dünya okulunu henüz bitirmemiş olduğunu simgeliyordu; altın anahtar ise varlığın dünyasal tüm karmik gerekliliklerini ödemiş olduğunu sembolize ediyordu. Anahtar sembolüne bazı masallarda üç gizli odayı ya da üç sırrı açan üç anahtar olarak rastlanır. Bu anahtarlar üç farklı maddeden yapılmıştır. Üçüncüsü ya altın ya da elmastır ve her anahtar varlığa yeni bir alemin kapılarını açmaktadır.

  Çeşitli Tradisyonlarda
  Hıristiyanlıkta Bakire Meryem Cennetin kapısıdır. Hıristiyanlığın sembolik kapı tradisyonu İsa’nın İncil’de Yuhanna’ya göre şu sözlerinde yeralır; “Ben kapıyım; eğer bir kimse benden girerse, kurtulur; girer, çıkar ve otlak bulur(İncil; Yuhanna; 10:9).
  Bir kilisenin kapısı genellikle Hıristiyan erdemleri ile doludur çünkü kurtuluşa giden yolda bunların önemi büyüktür. Cennetin kapılarının tradisyonel koruyucuları Başmelek Michael ve havari Peter’dır (anahtarların koruyucusu). Hinduizmde; ilahilik sembolleri kapı pervazlarına işlenmiştir ve bunlar insanın Yüksek Varoluşa geçiş yapması için vasıtalık eden tanrısal varlığı simgelerler. Mitraizm’de; Cennetin yedi bölgesine ya da inisiyasyon mağarasına geçişi simgelerler. Kadim Roma’da Janus giriş ve çıkış tanrısıydı ve açılmanın ve kapanmanın gücünün anahtarlarını elinde tutar. Zodyakta, yengeçteki yaz gündönümü insanların kapısıdır ve ölüm gücünü ve güneşin batışını, başka bir deyişle Janua İnferni’yi sembolize eder. Kış gündönümü, oğlak burcunda tanrıların kapısıdır ve güneşin yükseliş gücünü; yani Janua Coeli’yi simgeler. Bu kapılar aynı zamanda inisiyasyon mağaralarının giriş ve çıkışlarıyla ve aynı zamanda dünyaya gelen ve dünyayı terk eden ruhlarla ilişkilendirilir. Hinduizm’de Janua Coeli’ye deva yana; Janua İnferni’ye ise pitri-yana denilmektedir. Çin sembolizminde kapı, özellikle de saray kapısı, imparatorun simgesiydi. Kötü ruhları uzak tutmak için kapının üst kısmına üzerinde aslan kafası tasviri bulunan metal bir levha asılırdı. Güney Çin’de kapıyı aralık bırakmak uğursuzluk sayılır.

  Mimaride
  Bir mabed kapısı ile mihrabın arasında merkez ve çevre arasında olan ilişkinin aynısı vardır. Bununla beraber her ikisinde de iki tamamlayıcı unsur birbirine en uzak mesafededir ve bununla beraber en yakın olanlardır çünkü biri diğerini belirler ve yansıtır. Bunun en iyi örneği, katedrallerin mimari süslemelerinde görülür; cephe hemen her zaman adeta sunağın arkasındaki heykel gibi işlenmiştir. Bir katedralin ya da kilisenin üç kapısı inancı, umudu ve merhameti simgelemektedir.

Kaynakça
·
 SALT, Alparslan; Semboller; RM Yayınları; İstanbul 2006.
·
 BRUNTON, Paul; İçsel Gerçeklik; RM Yayınları; İstanbul 1995
·
 BIEDERMANN, Hans; Dictionary of Symbols-Cultural Icons&The Meanings Behind Them; Meridian Printing; New York 1994.
·
 CIRLOT, J. E. ; A Dictionary of Symbols; Dover Publications; New York 2002.
·
 COOPER, J.C.; An Illustrated Encyclopedia of Traditional Symbols; Thames&Hudson ; Slovenia, 2008.

Yayına Hazırlayan: Astroset Semboller Araştırma Grubu

Yayın Tarihi: 07.Şubat.2011
 
 

© Astroset 2004-2011