Sembolizm

WWW.ASTROSET.COM

BİR SEMBOLÜ

"Gölgeler çoktur, fakat Güneş birdir."

  Bir sembolü, ilksel birlik, başlangıç kavramlarını ifade eder. Bunun yanında sembolün ilk hareketi başlatanı; yani Tanrı’yı sembolize ettiği, tüm olasılıkların toplamı ve aynı zamanda öz olduğu, merkez, tohum sembolleri ile bağlantılı olduğu ve ayrıca birin bölünemez olduğu bilgisi de vardır.

  Bir sembolü izole olmakla ilişkilidir ve önce düaliteyi, dolayısıyla da çokluluğu, onun ardından da nihai birliği başlatan prensip olduğu varsayılır. Bir sayısının iki temel özelliği vardır; birincisi ilk sayı oluşu, ikincisiyse diğer sayılardan oluşmadığı halde oluşan tüm sayıların içinde bulunmasıdır.

  Çin sembolizminde Bir sembolü yang’dır; yani eril, göksel ve uğurlu olandır. Taoizm’de Tao Bir’i yaratır, Bir ikiyi, iki üçü ve üç ise herşeyi yaratır. Çin felsefesine göre ilk başta En Büyük ve En Yüksek vardı ve bundan En Büyük Bir doğdu ve büyüdü; bu sonraları, iki ilke olan yin ve yang’a bölündü ve bunlardan da beş element (tahta, ateş, toprak, maden, su) doğdu. Bu beş elementten ise on bin nesne gelişti. Konfiçyüsçü düşünürler ve Lao-zi, Bir’in bir bütün ve Mükemmel varlık olduğunu ifade etmişlerdir. Yaratıcı faaliyetin asli gücü büyüktür, tüm yaratılış bunun sayesindedir ve bu güç tüm göğe yayılmıştır.

  Hıristiyan Tradisyonunda ise Bir, Baba olan Tanrı’nın, Uluhiyet’in sembolüdür. Yahudilikte Tanrı Adonai’nin, En Yüksek Olan’ın temsilidir. İslam’da bir sembolü birlik, Mutlak olan ve kendi kendine varolan Tanrı’dır. Pisagorculuk’ta ise Ruhun sembolü, herşeyin kendisinden sadır olduğu Tanrı, öz ve Monad’dır.

  Eski Türk yazıtlarında Kelam, “ağızdan ağıza aktarılan bir” olarak ifade edilir. Neo spiritüalizmin kurucu üstatlarından Ergün Arıkdal bir sembolü ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“Antropologlara göre bir sayısı ayakta duran insanın sembolüdür. Özellikle insan, dik duran bir maymun olarak ele alındığı zaman, bir simgesi daha anlamlı hale gelmektedir. Antropologlara göre insanın ayakta dik duran bir maymun olması onun akıllı ve zeki olmasından daha önemlidir. Çünkü ayakta durabilmesiyle zeka fonksiyonlarının pek çoğu harekete geçmiştir. Böyle zannedilmektedir. Yani insan ayakta duramasaydı bugünkü kadar akıllı ve zeki olamayacaktı. Ayakta durmasının kendisine sağladığı birçok faydalar vardır ve bu sayede çok değişik fonksiyonlarda bulunabilmiştir. Bu şekilde zekası ve aklı da gelişmiş olmaktadır. Dolayısıyla antropologlara göre insanın ayakta durması zeki ve akıllı olmasından önce gelir. Bu husus arkeolojik olarak birçok simgelerde gösterilmiştir; özellikle baston, dikili taş vs. bu objeler insan ile bir arasındaki ilişkiyi gösterir gibidir. Özellikle faal, aktif insanı… Hatta daha da ileri giderek, yaratma işlemiyle birleşmiş olan insanın da bir ile temsil edildiğini söylerler. Elbette bu antropologların, teorisyenlerin ve teologların ifadesidir ama genelde hep bu kanaldan hareket edilmiştir. Buna rağmen bir aynı zamanda ilkeyi, prensibi de simgeler. Bu, tek olan prensiptir. Bütün ortaya atılmış olan ne varsa prensip içinde tezahür etmiştir. Ve gene de bütün bu tezahürler sonunda bu tek olan prensibin içinde yok olurlar. Aşağı yukarı Kuran’daki “Sonunda Tanrı’ya dönersiniz” ifadesiyle bu prensip anlatılmış gibidir. Bu aktif bir prensiptir. Bir bakıma Yaradan’dır. Herşeyin kaynağı ve sonu, evrensel ve varlıkbilimsel merkez olan varlığın simgesel yeri de Bir’dir. Yani Bir olanla bütün bunlar anlatılmak istenir.

Ayrıca üstün bir varlık sevgisinin bilgisiyle insanı yükseltmek için vasıta olan vahiy de bir ile simgelenir. Bir bakıma vahiy yani tebliğlerin yekunu üstün bir varlık seviyesinin bilgisiyle insana gelmektedir. Tek bir merkezden çıkıp gelmektedir. Ve güneş gibi ışın saldığı için mistik bir merkez olarak bir kabul edilmiştir. Bir olandan intişar etmiştir. Burada bir ile birlik’i birbirinden ayırt etmek gerektiğini düşünüyorum.

Arapça’da vaht “bir” demektir. Bunlar her ne kadar aynı kelimenin türevleriymiş gibi görünüyorsa da anlam bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Birlik, çokluğun birliğini ifade eder. Vahdet, çok olanın biraraya gelişidir. O tek başına, yegane olan anlamında değildir. Birleşmiş bir çokluğu; yokedilemeyen, bölünemeyen birliği anlatır.  Bir tür Mutlak Varlık gibidir. Müşterek bir ölçüsü yoktur. Mütealdir, biriciktir, bir bakıma Tanrı anlamına da gelir Vahdet… Çokluktan tekliğe indirgenmiş olmayı ifade eder. Ama bu “Bir Olan” anlamına gelmez. Örneğin, İslam Tasavvufundaki “Vahdeti Vücut”, yani mevcut olan, var olan, yaratılmış olan şeylerin birliği tekliği prensibi ele alınır ki burada Tanrı’yla birleşme manası yoktur. Çünkü orada kullanılan “Vahdet” kelimesi çokluğun birliğini ifade etmek için kullanılmıştır”.

 

  Tanrı’yı temsil eden bir sayısı sembolizmde bazen daireyle, bazen de noktayla ifade edilmiştir. Bir sayısı, sayıların ve harflerin birbirleri ile ilişkilendirilmesini temel alan okült çalışmalarda genelde alfabenin ilk harfi ile karşılanır. Allah sözcüğü, Arap ve Fars alfabesindeki, sayısal değeri 1 olan elif harfi ile başlar. Allah sözcüğünün ilk harfi de 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1’dir.

  Bir her zaman aynı ve değişmezdir. Bu nedenle de kendisiyle çarpıldığında yine kendisini verir. Bir, Pisagorcular ve onların etkisi altındaki düşünürler tarafından gerçek bir sayı olarak ele alınmamıştır, çünkü Euclid’in kabulüne göre bir sayı birimlerin oluşturduğu bir toplamdır. Kobel’e göre bundan bir’in bir sayı değil bir yapıcı, diğer bütün sayıların temeli olduğu anlaşılır. Bir, sayıların ilk başlatıcısı olduğundan, tek sayı olsa da, eril ilkeye daha yakın durmasına rağmen hem eril hem de dişil olarak görülür. Bir, ilahiliğin sembolüdür çünkü ilahilik Ruh’tur. Ruh ise çoklukla tanımlanan maddeden tamamen farklıdır ve dolayısıyla bir’in zıddı yoktur. Bir Hint bilgesine göre “Bir, dünyaya ısı yayan güneştir”.

 Araştırmacı Schimmel’e göre Bir, ilksel bir’in, bir ikincisi olmayan ilahinin, kutuplaşmamış varoluşun simgesi olmuştur. Sembol, ilişkiyi, bütünlüğü ve birliği kapsar ve kendi içine dönüktür, ancak yaratılmış bütün varoluşun ötesinde durur. Gerçek birlik kavranamaz, ama bununla birlikte ortada bir düalite mevcuttur. Kutupsallık tanımayı sağlar. Sıfatlarla nitelenen herşey ancak kutupsallık sayesinde tanınabilir, örneğin büyük ve küçük; yüksek ve derin, acı ve tatlı gibi… İlahilikse bütün bunların ötesindeki mutlak varoluştur.

Kaynakça

· COOPER, J.C.; An Illustrated Encyclopedia of Traditional Symbols; Thames&Hudson; Slovenia, 2008.
·
 SALT, Alparslan; Semboller; RM Yayınları; İstanbul 2006.
·
 EBERHARD, Wolfram; Çin Simgeleri Sözlüğü; Kabalcı Yayınları; İstanbul 2000.
·
 SCHIMMEL, Ann Marie; Sayıların Gizemi; Kabalcı Yayınları; İstanbul 2000.

Yayına Hazırlayan: Astroset Semboller Araştırma Grubu

Yayın Tarihi: 06.Aralık.2011
 
 

© Astroset 2004-2011