Sembolizm

WWW.ASTROSET.COM

SU SEMBOLÜ

  Dört temel unsurdan biri olan su sembolü çok sayıda gelenekte yeri olan bir semboldür ve genellikle arındırma, yeniden doğum, dönüşüm, bilgi, yenilenme, yaşam, doğurganlık, dişil prensip, iyileşme, şifa, esir (1), tesir (etki), ilk madde, nefsaniyeti yenmek, dünyanın oluşumu ve şuurlanma (aydınlanma) kavramları ile bağlantılı olduğu görülür.

  İslam’da, Hıristiyanlıkta, Yahudilikte, Dogon, Hint, Bambara Gelenekleri’nde, Çin ve Aztek Mitolojileri’nde, çeşitli efsanelerde, Eski Mısır’da ve diğer pek çok gelenekte varlığını korumaktadır. Ejderha, yunus, balık ve yılan sembolleriyle de ilişkilendirilir.

  Su, potansiyel ve üretken güçleri temsil eden, ayrışmamışlığın, yaratılışın kaynağı, “bütün tohumları içinde barındıran rahim” olarak kabul edilir. Kozmik döngünün başlangıcında ve sonunda su vardır. Su her zaman kendi içinde tüm biçimleri potansiyel olarak barından bir hayat kaynağı, büyümenin kaynağıdır. Kozmogonide, mitlerde, ritüellerde, ikonografide fonksiyonu her zaman aynıdır, her figürün öncüsü, her yaratma eyleminin destekleyicisidir. Ay ile özdeşleştirilen suyun ve ayın ritimleri evrene döngüsellik kazandırır. Tarih öncesinden beri su, ay ve kadın sembolleri, evrenin ve insan üretkenliğinin ilerlediği yönü belirler. Anne imajının suya atfedilmesi sembole, anneye ait gizemli birtakım özellikler kazandırır.

  Spiral, salyangoz, kadın, su ve balık tüm gelenek ve inanışlarda doğurganlıkla ilişkilendirilirler. İlk su, ilk maddenin imajı aynı zamanda tüm katı maddelerin şekil ve katılık kazanmadan önceki halini kapsar. Bu nedenle simyacılar su adını insanın sıvı bedenine vermişlerdir. Bu sıvı beden, modern psikolojide şuursuz olanın sembolü olarak yorumlanmıştır, yani kişiliğin şekilsiz, dinamik, harekete geçirici ve dişil yanı olarak…

  Hint Mitolojisi’nde Narayana’nın (2) göbeğinden çıkan kozmik ağaca tutunarak yüzdüğü ilk su sembolünün pek çok sembolik ifadelerde yerini bulduğuna rastlanmaktadır. Örneğin Purana Geleneği’nde ağacın yerini lotüs çiçeği almıştır ve bu çiçeğin ortasından Brahma doğmuştur. Narayana’nın endişeden ve ıstıraptan uzak tam bir mutluluk içinde yürüdüğü sular durağanlık ve ayrışmamışlık halini, başka bir deyişle kozmik geceyi sembolize etmektedir. Bu haliyle Narayana’nın “uyuduğu” ifade edilir. Göbeğinden, yani merkezden ilk kozmik biçim hayat bulur ve bu lotüs veya ağaç olarak nitelenir. Lotüs ve ağaç sembolleri burada yaşam veren ancak henüz uyanmamış özsuyunu, henüz şuurun tam olarak açılmadığı bir yaşamı temsil ederler.


(apsu, kozmik deniz)

  Sümer-Babil kozmogonisinde ise Apsu ve Tiamat simgeleri yeralır. Apsu, daha sonra üzerinde yeryüzünün yüzeceği tatlı su okyanusunu temsil eder. Tiamat ise canavarların bulunduğu tuzlu ve acı denizidir. Sümer Mitolojisi’ne göre dünya Apsu ile Tiamat’ın birleşmesinden meydana gelmiştir. Tüm canlılar, Tiamat adı verilen tuzlu su denizinden çıkmışlardır. Bu ifade, evrenin yardılışının bir temsili olarak yorumlanmıştır. Yaradılış şiiri olan Enuma Eliş şöyle başlamaktadır:

Yukarıda henüz gökler adlandırılmamışken
Aşağıda henüz yerin bir adı yokken,
Onların ezeli yaşam kaynağı Apsu,
Mumu ve herkesin annesi Tiamat,
Henüz sularını tek bir kaynakta toplarken…

Tatlı ve tuzlu su denizi sembollerinden Kuran’da da sözedilir:

“İki denizin arasında her ikisinin de hiç aşamadığı bir engel vardır” (55/20)
“Bu iki deniz bir değildir, birinin suları içilince tatlı ve hoştur, diğerininki tuzlu ve acıdır”.
(35/12)

Kuran’da su sembolüyle ilişkili olarak yeralan bir diğer ifade de şöyledir:

“…Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel, bereketli çiftten bir şeyler bitirir”. (22/88)

   Mevlana’ya göre suyun görevi her şeyden önce kirleri temizlemektir. Rahmet suyu günahkarları bekler. Suyun hayat verme niteliği, hayat suyu ya da “*ab-ı hayat” (*içen kişiye ölümsüzlük kazandırdığına inanılan efsanevî su) kavramına yol açmıştır. Ab-ı hayat, Annemarie Schimmel’e göre iki denizin birleştiği yere yakındır ve toprağın en derin dehlizlerinde bulunmaktadır. İskender gibi büyük kahramanlar bile bu suyu bulamamıştır. Hayat suyu yaşamı sonsuz kılar ve gençleştirir. Olağanüstü bir akıcılığa sahiptir ve her şeyin gelişimini sağlar.

  Bütün bunların yanı sıra su iyileştirici bir unsurdur, Hindistan’da hastalıkların suya atılması geleneği vardır. Kullanılmamış suyla tedavide hastalığın ezeli suyla teması sağlanarak yenilenmeyi gerçekleştirmenin yolu aranır; su her şeyi parçalama ve özümseme gücüyle kötülüğü emer. Hindistan’da bu unsur, yağmur, bitki özsuyu, süt ve kan formunda tüm doğada dolanan hayatın koruyucusu olarak kabul edilirdi.

  Su sembolüne ait bir diğer açılım da suyun sezgisel bir bilgelikle özdeşleştirilmesidir. Mezopotamya Halkları’nın Kozmogonisi’nde suyun derinliği; kavranamayan, kimliği olmayan bilgelik olarak kabul edilirdi. Kadim bir İrlanda Tanrısı olan Domnu, denizin derinliğini temsil ediyordu. Tarih öncesi zamanlarda derinlik kelimesi özel olarak gizemli olanı ve kavranılamayanı ifade ediyordu. Sular, kısaca, evrensel boyutta tüm yaratılışın ve şekle bürünüşün önünde giden potansiyelleri temsil ediyordu. Saydamlık ve derinlik nitelikleri genellikle suyla özdeşleştirilir, tıpkı dünya gibi dişil bir prensip olan bu element, kadim insanların suya karşı saygısının da ötesine geçer. Babilliler buna “bilgelik evi” adını vermişlerdir


(Atlantis)

  Su sembolü ile ilgili bir diğer açılım da “suya batma” kavramıdır. Suya batma, şekillenme öncesindeki bir hale geri dönmeyi sembolize eder ve bu da bir yandan ölüm ve yok oluşu ifade ederken diğer yandan yeniden doğum anlamına gelir, çünkü dalmak hayat gücünü yoğunlaştırır. Hıristiyanlıktaki vaftizlik sembolü bu sembolle yakından ilintilidir, Aziz Yuhanna’ya göre vaftiz ruhun kurtuluşunu ve günahlardan arınmayı temsil eder. Aziz Pavlus’a göre ise vaftiz sırasında suya batan insan ölür, sonra yeniden doğar, arınır, yenilenir. Bu sembolizmde bahsedilen ölüm sadece doğadaki insanı etkiler, yeniden doğum ise ruhsal insanı etkiler. Kozmik seviyede ise, suya dalmanın anlamı tüm formların eriyerek sıvı bir hale dönüşmesidir, böylece daha sonra yeni kozmik modellerde yeniden birleşecek olan elementler serbest bırakılmış olur. Suya batma sembolü tufan inanışlarında da görülür. Tufanlarda insanlığın suyun altında kalması ve eski bir dönemin bitmesi, ardından yeni bir insan ırkının, yeni bir dönemin başlangıcı gerçekleşir. Tıpkı Atlantis ve Mu Uygarlıkları’nda olduğu gibi. Kayıp Mu Kıtası’nın batmadan önce üzerinde bulunduğu ifade edilen Pasifik Okyanusu çevresi mitlerine göre insanlık belirli dönemlerde günahları nedeniyle su altında kalarak yok olur. Ama bu tamamen yok olma değildir, batışın ardından insanlık yenilenmiş haliyle yeniden doğar. Sözkonusu mitlere ve inanışlara göre insanoğlu hala aynı kaderi, bir gün suların altında yok olup gitme kaderini taşımaktadır.

  Dogon ve Bambara Gelenekleri’ne göre su, Yer’i dölleyen bir tür tohumdur. Tohum ışığın, kelamın sembolüdür ve spiral ile temsil edilir. Daha önce kuru su varken, nemli su prensibi dünyanın yaratılmasının temeli olan kozmik yumurtanın içinde başlamıştır. Dogon Geleneği’ne göre kelam dile gelmedikçe kuru su denilen düşünceden ibarettir, dile geldikten sonra nemli su olur; yani düşünce eyleme nemli su sembolüyle geçer. Brezilya’nın Karaja Kızılderilileri mitolojik zamanlarda hareketsiz bir şekilde suda bulunduklarını anlatırlar. Bazı kadim halklarda kadınların çocuk doğurmak için dua ettikleri bir Su-Ana vardır.

 
(oannes)

  Geleneklerin pek çoğunda ilahlar ya da ruhsal rehberler de su ile ilişkilendirilir. Asur-Babil dinlerinde denizin sularını ölçen ve yolları açan Sirius Çiftyıldızıdır. Dogonlar’a göre suların efendisi, Sirius ile ilişkilendirilen O-nommo’dur ve insanları gözetmektedir. Sümer’in Enki’si de sularda yaşar, balık kuyruğuyla simgelenir ve Oannes ile ilişkilendirilir. Oannes, insanlığa (bilgiyi) getiren mitsel bir karakterdir ve yarı insan yarı balık olarak tasvir edilir.

  Mısır Hiyerogliflerinde su sembolü küçük keskin tepeleri olan dalgalı bir çizgi olarak gösterilir. Aynı şekil üçlü olarak bulunduğunda ilk okyanusu ve ilk suyu ifade ettiği gibi Nun adı verilen süptil okyanusu ifade ettiği de görülür. Her çeşit suyun Nun denilen okyanustan kaynaklandığı kabul edilir. Çinliler suyu ejderhanın özel bir evi olarak kabul ederler çünkü hayatın tümü sulardan gelmektedir. Eski Çin kozmolojisinde ateş ve su Büyük Bir’den kaynaklanır, su nemlendirir ve aşağı inmeye meyillidir, ateş ise alevlenir ve yukarı çıkmaya meyillidir. Ateşin gündüze ait oluşu gibi su da geceye aittir. Vedalar’da (3) su *matritamanah’a (*en çok anneliğe özgü oluş) atfedilirdi çünkü başlangıçta her şey ışığın olmadığı bir deniz gibiydi. Sınırsız ve ölümsüz olan sular dünyadaki her şeyin başlangıcı ve sonudur.

     Kadim kültürler suları yüksek sular ve alçak sular (ya da yukarı ve aşağı sular) olarak ikiye ayırırlar. Yüksek sular potansiyel olanı ya da hala olası olanı ifade eder, alçak sular ise yaratılmış olanı temsil eder. Aşağı suların, esiri alemin astral (4) ortamlarıyla ilgili olarak kullanıldığı görülür. Bu ortamlar insanların yaşarken zihinsel olarak aşması gereken seviyelerdir. Aydınlanan kişilerin, başka bir deyişle nefsaniyetini yenebilmiş olanların bu düzeylerden değil daha yüksek düzeylerden beslendikleri söylenir. Aşağı suları aşmak sembolizmi bazı geleneklerde de ölüm olayının devamında aşılması gereken ve varlığa sıkıntı veren bir aşamayı ifade eder. Bu sular sözkonusu sembolizmin işlendiği geleneklerde geçilmesi gereken bir ırmak’a dönüşür, genellikle de ırmak, bir köprü vasıtasıyla geçilecektir. Şaman Gelenekleri’ne göre söz konusu köprü ya da tehlikeli ırmak Şamanlar’ın trans deneyimleri sırasında geçmeye alışkın oldukları bir yerdir. Orta Sibirya Şamanları trans sırasında birkaç ırmağı ve bir köprüyü geçtikten sonra gölgeler diyarının uzandığı “büyük su”ya gelirler. Yukarı ya da yüksek sular ise esirin en ince en süptil ortamlarını ve Ruhsal İdare Mekanizması’ndan akan, yükseltici, geliştirici tesirleri temsil eder. Bambara Geleneği’ne göre yedinci gök katı Dünya için gerekli rahmetlerle doludur. Buda, bir vaazında saydam sularının dibindeki kumları, deniz kabuklarını, salyangozları ve balıkları gösterdiği dağ gölüne “kurtarma yolu” şeklinde gönderme yapmaktadır. Bu gölün Yüksek Suları sembolize ettiği ise açıktır. Ruhsal aydınlığa ulaşan inisiyeler, Aşağı Suları aşar ve Yukarı Sularla irtibat kurarlar. Bu sembolizm ise Upanişadlar’da, Budizm’de, Sufilikte, Taoizm’de yeralır. Doğu Geleneklerinde Nirvana, Tao ve ilahi öz de yukarı sularla ilişkilendirilir. Ruhsal aydınlığa ulaşanlar geleneklere göre “ölümsüzlük içkisinden içmiş kişiler”dir.

  Neospiritüalist görüşte, su daha çok yüksek tesirlerin inişini simgeler. Yüksek tesirlerle insanların beslenmesini, kendini var etmesini, arınmasını temsil eder. Suyun, en ince kanallar vasıtasıyla en ücra köşelere kadar yayılması özelliği bu noktada önem taşımaktadır. Örneğin bir ağaç düşünün, ağacın kökleri toprağın içindedir ama çok ince kanallarla suyu çeker. Beslenmede su toprağın içine yayılarak çok ince kanallar vasıtasıyla, belki de görünmeyecek kadar ince kanallar vasıtasıyla, hiç geçmesi mümkün olmayan yerlerden bile geçerek, toprağı o tesirler ve o besinlerle besler.

  Bir başka örnekte de insan organizmasını düşünelim, insan bedeninde kan bütün organlara ve hücrelere besini taşır. Ayrıca kılcal damarlar aracılığıyla o akışkan olanın en ücra hücrelere kadar yayılması sağlanır yani yüksek tesirler su aracılığıyla çok ince kanallardan geçerek her yere ulaşır. Bizlerde gözümüzle o yüksek tesirleri göremeyiz ama kendimizi açarsak her an o yüksek tesirlerden beslenebilir, o tesirler ağının içinde yıkanabiliriz.

  Ruhsal İdare Mekanizması’nın bize göndermiş olduğu tesirlerle her an yıkanıyor ve besleniyoruz. Su sembolü de burada Semavi Yönetim’in Yüksek Tesirlerinin en ücra köşelere, cidarlara, çeperlere kadar gitmesi, akması, her şeyi beslemesi, tesirler ve bilgilerle yıkaması, arındırması olarak ele alınabilir. (5)
 
“Sadıklar Planı” ruhsal tebliğlerine göre, deniz pür bilgidir. Su ve suyun arşınlanması ve bu suyun bir ırmak halini alması ve o ırmakta balıkların ve balıkçıların bulunması, şeriat realitesinin sevgi ile son bulmasını ifade eder. Ayrıca Vicdan planının bir sembolüdür. Vicdan planı ruhsal bir sistemdir ve evrenin pozitif, ışık, hayır, yüce, iyilik yönünü simgeler. Su da Vicdan planının eyleme geçmiş hali, yani uygulamasıdır. Bu, uygulama yapabilecek olanların yollarını aydınlatmak, kapalı olan geçitlerini açmak ve hatta onlarla, onlar için mücadele anlamına gelir.

Dipnotlar:

(1)   Esir: Duyularla algılanmayan, atmosferin ötesindeki uzayı dolduran süptil madde.
(2)   Narayana: Yaratıcı Tanrı Brahma’nın bir diğer adı.
(3)   Hinduizmin eski kutsal metinleri.
(4)   Astral (alem): Seyyal bir maddeden oluştuğu, fizik dünyadaki yaşamı etkilediği kabul edilen görünmez aleme verilen addır. İlahi plandan veya madde planından gelen her şeyin astral bir yansıması vardır. Astral plan, heyecanlar ve tutkular planıdır.
(5)  Sadıklar Planı: Celse 90 -19.3.1966 - Celse 91 -26.3.1966

Kaynakça

· ELIADE, Mircea; Dinler Tarihine Giriş; Kabalcı Yayınları; İstanbul2003
·
 SALT, Alparslan; Semboller; RM Yayınları; İstanbul 2006.
·
 SALT, Alparslan ve ÇOBANLI Cem; Dharma Ansiklopedi; Dharma Yayınları; İstanbul 2001.
·
 EBERHARD, Wolfram; Çin Simgeleri Sözlüğü; Kabalcı Yayınları; İstanbul 2000.
·
 CIRLOT, J. E. ; A Dictionary of Symbols; Dover Publications; New York 2002.
·
 SCHIMMEL, Ann Marie; Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri; Kabalcı Yayınları; İstanbul 2004.
·
 Sadıklar Planı-Ruhsal Tebliğler- Ruh ve Madde Yayınları; İstanbul 1988.
·
 ARIKDAL, Ergün; Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü; RM Yayınları; İstanbul 1998.

Yayına Hazırlayan: Astroset Semboller Araştırma Grubu

Yayın Tarihi: 28.Ekim.2009
 
 

© Astroset 2004-2010