Metafor/Kuantum Evren

WWW.ASTROSET.COM

 

YENİ BİR METAFOR VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 

  Klasik fizik, Ortaçağ ve Yunan Felsefesinin ve kökleri eski Mısır’a kadar uzanan kadim bilgeliğin yaşayan, canlı, amaç ve zeka dolu, tanrı sevgisinin insanın yararına kullanıldığı kozmosunu almış, ölü, tıkır tıkır işleyen cansız-ruhsuz bir makineye dönüştürmüştür.
Kopernik devrimi dünyayı yerinden oynatmış, dolayısıyla insanları da dünyanın merkezi olmaktan çıkarmıştır.
  Newton’un devinim üzerine üç kuralı ve oluşturduğu mekanik güneş sistemi modeli tamamıyla cansız bir yaşam taslağıdır. Nesnelerin hareket ediyor olmalarının nedeni belirli ve sabit kuralları izliyor olmaları, soğuk sessizlik, bir zamanların coşkulu ve büyülü anlayışının üzerine gölge düşürdü. İnsanın, yaşamın evrim süreçlerinin ve bilincin tüm kozmosa yayılabilen etki alanının sanki bu koskoca mekanik makinenin çalışmasıyla hiçbir ilgisi yoktu…

  Tarih boyunca kendimiz ve evren içindeki yerimizle ilgili algılayışımızı günün geçerli fiziksel kuramlarına dayandırmanın bedelini şu anda da çok pahalı ödüyoruz ve ödemeye de devam edeceğe benziyoruz…
  Tam 300 yıldır, fizikçi olsun olmasın herkesin kişisel felsefesi, kimlik arayışı, diğer insanlar ve dünyayla ilişkisi, kasvetli-mekanik Newtoncu görüşün izini taşıyor.
Marx’ın tanımladığı tarihin değişmez yasaları, Darwin ’in kör evrimci mücadelesi ve Freud ’un insan ruhunun her sorunu salt cinselliğe indirgemesi; tümü de, büyük ölçüde ilhamlarını Newton ’nun katı fizik kuramından alarak, bizi kendimizden ve evrenden kopuşa ve yalnızlığa mahkum etti.
  Günlük yaşamımızın her evresiyle ilişkide olan o bir sürü teknolojik araç gereç, bilincimize öyle derin nüfuz etmiştir ki hepimiz kendimizi bu mekanik aynalarda görmeye başladık. Bu nedenle de insani sorunlar büyümeye; sevgi, anlayış, şefkat, yardımlaşma, dayanışma gibi ruhsal yasaların yeryüzündeki uygulama alanları daralmaya başladı.

  Depresyon ve Mekanistik Anlayış
  Günümüz insanının çok sık şikayet ettiği depresyon, stres, yaşamın anlamıyla ilgili sorulara yanıt bulamama, amaçsızlık, sıkıntı ve yabancılaşmanın artmasının asıl nedeni; bölen, ayıran, parçalayan mekanistik anlayışların tümüne aittir.
  Kutsal olan hiçbir şeye hürmet göstermeyen büyük çoğunluktaki çağımız insanının bu anlayışı, evren ahengiyle uygun olmayan hesapsız işleri; sayıları gittikçe artan maddi yapılaşmayla katılaşarak birleşti. Bilinçten ve maddenin asıl anlamından kopmamıza neden oldu.
Mekanistik dünya görüşü yaşamlarımızı ve düşüncelerimizi hala böyle etki altında tutarken Newtoncu fiziğin heyecanının da çoktan geçmiş olması ironik bir durumdur. Tabii ki hala dinamoları çalıştıran, insanı uzaya gönderen fizik Newtoncu fiziktir ama artık yaratıcı fiziksel düşüncenin ön planında değildir.
Günümüzde Newtoncu fiziğin daha alt seviyede bir fen bilgisi eğitimi olduğu düşünüldüğünden önde gelen üniversitelerde klasik fizik dersi verilmemektedir. Onun yerine şimdi fizik biliminin uygulanışını kökünden değiştirmiş olan “Yeni Fizik”, Einstein ’in görelilik kuramı ve kuantum mekaniği var.

  Görelilik ve Kuantum Kuramı
  Görelilik kuramı fizik biliminin uygulanmasına önemli katkılarda bulunmuş olsa da yeni bir dünya görüşüne öncü olamamıştır. Einstein ’in yanlış yorumlanması, tarih ve antropoloji alanında
‘görelilik’ (rölativite) adlı bir akımın çıkmasını sağlamışsa da görelilik kuramı yüksek hız ve çok büyük uzaklıklar fiziğiyle ilgilidir, ancak kozmolojik ölçekte kendini gösterir ve yere bağımlı günlük yaşantımızda hiçbir şekilde yeri yoktur. Kuantum fiziği ise farklıdır. Atom taneciğinin içindeki mikro dünyanın fiziği olarak bize, gördüğümüz her şeyin iç işleyişini ve en azından fiziksel olarak ne olduğunu anlatır.
  Bedenlerimiz de dahil madde dünyası atomlardan ve onların daha küçük bölümlerinden oluşmuştur ve bu temel gerçekliğin küçük parçalarını yöneten yasalar günlük yaşamımızın her yanına yayılmıştır. Bir tek foton ya da ışık parçacığı optik sinirin duyarlığını etkiler. Belirsizlik ilkesi, yaşlanmaya katkıda bulunan genetik hataların birikmesinde ve bazı kanser çeşitlerinin gelişmesinde ve hatta evrimin oluşumunda da aynı ölçüde rol oynayan elektronları yönetir. Benzetme düzeyinde, kuantum fiziği imge yönünden günlük yaşamın deneyimlerine uyarlanabilecek kadar zengindir. Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi çoktan sosyolog ve psikologların diline girmiş; kuantum sıçraması deyimi artık her türlü ani değişiklik durumunu tartışırken kullanılan bildik bir deyim haline gelmiştir.

  Belirsizlik İlkesi
  Belirsizlik ilkesine göre dalga ve parçacık tanımlamaları birbirlerine engel olurlar. Varoluşun tam anlamıyla anlaşılması için her ikisinin de aynı anda ulaşılır olması gerekirken, belli bir zamanda ancak birine ulaşmak mümkündür. Bu durumda, ya elektron parçacık konumundaysa onun kesin durumunu ya da dalga konumundaysa momentumunu (hızını) ölçebiliriz. Fakat asla ikisini birden aynı anda ölçemeyiz.

Yeni bir metafor ve dünya görüşü
  Kuantum fiziğinin fiziksel ve ruhsal dünya hakkında söylediklerinden doğal olarak yeni bir metafor ve dünya görüşü kaynaklanır. Bu dünya görüşünün özellikleri; yeni fiziğin niye yeni olduğunu tartıştıkça ve yeni fizik bilinciyle bakarak, insan felsefesine ve insan ilişkilerine yani psikolojiye nasıl uygulandığını gördükçe daha da netleşecektir. Kuantum kuramı şimdiye dek ortaya atılan en başarılı fizik kuramıdır. Deney sonuçlarını ancak birkaç desimal nokta kaymasıyla doğru olarak önceden hesaplayabilir. Fakat her nasılsa bu ön tahminleri ve sonuçları açıklayamadığı için genel denklemlerden yeni gerçeklik ortaya çıksa da, buluşlarıyla insanın hayal gücünü canlandıran bu ‘yeni dünya görüşü’ henüz yeterince anlaşılmış değildir.

  Kuantum Kuramı ve Günlük yaşam
  Kuantum kuramının tamamlandığı son altmış yılda kuantum fizikçileri arasındaki yaygın görüş, kendilerinin gerçek dünyayla ilgili ne bir şey söyleyebilecekleri, ne de söylemeleri gerektiğidir. Yapabilecekleri en  emin şeyin denklemler sonucu tahminlerde bulunmaya devam etmek olduğunu söylerler. Ve bu katı söylem kuantum kuramıyla günlük yaşam arasında yapılacak yeni sentezlerin oluşumunu aksatmaktadır. Bu aşırı bilimsel ve
“gerçekçi olmayan” görüş, Danimarkalı fizikçi Niels Bohr tarafından yapılan kuantum kuramının Kopenhag yorumu olarak bilinir.
   Fizik, her şeyin olasılıklar denizinde yüzdüğü ve hiçbir şeyin sabit bir yerde varolduğundan söz edilemeyen, kuantum seviyesindeki olayların garip ve belirsiz doğasından etkilenerek bu görüşü şiddetle savunmuştur. Bu görüş kuantum kuramcıları ve onların felsefi izleyicileri arasında atom-altı parçacık seviyesinde gerçeklik olmadığı, hatta bazı durumlarda gerçeklik diye bir şey olmadığı şeklinde saçma ve asılsız söylemlerin ya da teorilerin oluşmasına da neden olmuştur ki tamamen yanlış anlaşılmış faraziyelerdir. Oysa nesnelerin varolduğu gerçek bir dünya vardır ve bizler o gerçek dünyada her gün soluk alıp-vermekteyiz. Kuantum kuramının yeni metafor oluşturması ve çağımızın ana felsefesi olabilmesi için, hakkında günlük yaşamın gerçekleriyle ilgili olarak çok konuşulması ve çok örnek verilmesi gerekir.

 
 

© Astroset 2004-2010