Metafor / Kuantum Evren

www.astroset.com

Kültürel Küreselleşme (2)

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

POST MODERN FELSEFE

  İkinci dünya savaşından sonra bu bölünmeyi fark eden Postmodern düşünürler modern çağın dışa dönük ve tümüyle nesnel bakış açısını sorgulamaktadırlar. Her ne kadar nesnel (objektif) bakış açısı tarafsız olduğunu savunsa dahi gene de dış dünyanın bir yorumu olmaktan öteye gidememektedir. Dış dünyadan duyu organlarımıza ulaşan birtakım verileri biz yorumlayarak anlayabiliyoruz. Hiçbir zaman dış dünyanın aslını, esas dokusunu bilemiyoruz. Pozitif bilimler ölçümü esas olarak kabul ederler. Her olayı ve nesneyi ölçmek isterler. Zira pozitif bilimlerin dili matematiktir ve matematiğin abecesi de sayılardır. Matematiksel bir ifade sayısal bir ifade demektir. Sayı ise ölçüm gerektirir.

  Ancak doğada her türlü yapı ve oluşum ölçülemez. Uzayın sonsuz büyük boyutları ve elementer parçacıkların sonsuz küçük boyutları söz konusu olduğunda ölçüm yapmakta temel zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu zorluklar daha hassas ve güçlü aletler geliştirerek giderilebilecek türden zorluklar değildir. Yani ölçüm tekniğinin bir limiti bulunmaktadır ki bu limit hem pratik hem de kuramsal olarak aşılamaz. Dolayısıyla, analitik yaklaşımın sınırlı olduğunun farkında olmamız gerekir.

  Ayrıca, insan söz konusu olduğunda sevgi, aşk, kin, nefret vs..gibi hislerin var olduklarını kabul ediyoruz ama bunları sayıya döküp ölçemiyoruz. Bu bakımdan günümüzün bilimi özneyi dışlar. Özneden gelen bilgileri yok sayar. Sadece nesnel bilgilere değer verir yani günümüzün bilimi katılımcı değil, gözlemci bir bilimdir. Modern çağ insanı dahi bir nesne olarak değerlendirmiş ve onu nesneye çevirmiştir.

  Postmodern Felsefe ve Kuantum Kuramı
  İşte, postmodern felsefe, gözlemci bakışa olan bu aşırı güveni de sorgulamaktadır. Zira, gözlem yaparak gerçeği bulmak mümkün değildir. 20. yüzyılda gelişen Kuantum kuramı gözleyen ve gözlenenin bir bütün oluşturduklarını ve bunların birbirlerini etkilediklerini iddia etmiştir. 1982 yılında ise deney yoluyla bu iddianın doğru olduğu kanıtlanmıştır. Yani biz gözlem yaparak dış dünyayı olduğu gibi değil, kendi görüş ve inancımızı da katarak algılıyoruz. Alet kullanarak ölçüm dahi yapsak gene de aletin verdiği sayıları yorumlamak gerekiyor. İşte bu noktada kendi görüş ve inançlarımız devreye giriyor. Genelde deney ve gözlemler bir kuramı doğrulamak veya ret etmek için yapılır. Yani temelde bir görüş söz konusudur. Eğer gözlem ve deneyler bu görüş ile açıklanamazsa yeni bir görüş getirilir. Ama yeni görüş de sadece bizim zihnen yaratmış olduğumuz bir modelden veya paradigmadan öteye gitmez. Doğanın aslına gene ulaşamayız.

  Doğanın aslı nesnel değil, özneldir. İçe bakmadan öze ulaşılamaz. Öze ulaşan insan ise bilgi sahibi değil, bilge kişi olmuş demektir. Bilgiye bir nesne gibi bakarsanız bilgi sahibi olursunuz. Fakat bilgi özden kaynaklanıyorsa bilge olunur. Yani bilgi tüm varlığın bir parçası olur ve davranışlara yansır. Bilge kişinin en önemli özelliği de herkesten farklı davranışlarıdır. Bilge kişi kitleye uyan, geniş toplulukların gittiği yolda giden ve onların inandığına körü körüne inanan bir kişi değildir. Kendi benlik boyutunu yükselttiği için kolayca yönlendirilemez, gaza getirilemez, kandırılamaz. Oysa ki, iletişim araçları sayesinde günümüzün insanı yönlendirilmekte, hatta kandırılmaktadır.

  Toplum Mühendisliği
  Günümüzde Toplum Mühendisliği diye yeni bir bilim dalı dahi türemiştir. Toplum mühendisleri insanların zaaflarını, hassas noktalarını saptayarak onları istedikleri şekilde ve yönde şartlamakta, adeta beyin yıkamaktadırlar. Bu beyin yıkama mekanizmasına medya denilen basın ve yayın organları, ticari şirketler ve sivil toplum örgütleri de bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunmaktadırlar.

  Günümüzde şehir insanının her yediği ve içtiği madde yapay bir dönüşümden az veya çok geçmiş durumdadır. Sebze ve meyveler hormonlu, konserve ve salçalar, dayanıklı olmaları için katkılı, sular ilaçlanmış ve doğal şeklinden uzaklaştırılmış durumdadırlar. Kısacası şehir insanı doğal olanı görmeden, tatmadan, duymadan, koklamadan ve dokunmadan yaşamını sürdürmektedir. Şu halde şehir insanının hem edindiği bilgi hem de yaşadığı ortam yapay olmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, bize sunulan yapay bilgilere kanmamak ve onları sorgulamaktır. Postmodern yaklaşımın esas olarak başarmak istediği budur.

>> Önceki Bölüm

>> Sonraki Bölüm

Yayın Tarihi:07.Mart.2008

 

© Astroset 2004-2010