Metafizik / New Age

YAZI DİZİSİ

WWW.ASTROSET.COM

Düşünce ve Duygu Kontrolü - 4

 

  Mutsuzluğumuzun asıl nedeni

  Günümüzde, mutsuzluklarımız yaşamın koşullarından değil, zihnimizin niteliksizliğinden kaynaklanmaktadır. Mutsuzluklarımızın iç huzura döndürülmesinin sırrı, zihin ve dolayısıyla da düşüncelerimizin kontrol altında tutulmasına, onların nefsin hegemonyasından kurtulmasına bağlıdır.

  Bebeklikten itibaren kendini tanıma konusunda hemen hemen hiçbir eğitim almadığımızdan kontrolsuz düşünce egonun hegemonyası altındadır. Zihin, bireye benliği çok önemliymiş gibi etkiler gönderir ve onun dikkatini kendi üzerine çekmek ister. Yani bizler bir anlamda kendi sağlıksız düşüncelerimiz tarafından  esir alınmış durumdayız demektir. Buna kendi kendini obsede etmek de denebilir. Yani sandığımız gibi bir başkasının bizi etki altına almasına pek gerek yoktur...

  Kendine Tapma
  Kibir ve kendini beğenmişlik nedeniyle insan kendini kendine de, özel bir tapınma ve kendine aşırı hayranlık durumu yaşayabilir. Çevrenizde böyle insanlar mutlaka vardır. Adama bakarsınız aslında hiç de iddia ettiği değeri taşımamakta ama yine de bir tür tapınma halinde benliğine aşırı hayranlık duymaktadır. Bu hal uyanık olmadığımız sürece bizi yanıltabileceği gibi, hayali bir kişilikle, hayali bir ortamda yaşamamıza neden olur. Koşullanmalarımızın nedeni içinde yaşadığımız çevrenin alışılagelmiş düşünce kalıplarını şuursuzca yani, onların özündeki bilgiye varmadan benimsemekten kaynaklanmaktadır. Gurdcieff’inde "Kendini Bilme" adlı eserinde önemle söz ettiği gibi uyurgezer makine insanlar çoğunlukla, fikirlerle değil, kalıplarla düşünürler. Tüm bu yanlış şeyleri biz de ister istemez yükleniriz ve bunun karşıtı olan şeylere kapalı kalırız; çevreye ve aileye aşırı bağımlıyızdır, düşünmemize gerek yoktur. Başkaları bizim yerimize düşünmüş ve hüküm vermiştir. Biz sadece bize empoze edilen, bir şekilde benimsetilen bu anlayışı kullanırız. Burada otomatizma vardır. Beynimiz programlanmıştır, koşullandırılmıştır / koşullandırılmaktadır. Örneğin reklam sektörü satış ve tüketimin artması gayesiyle bu yöntemi kullanmaktadır.

  Değer yargılarımız vardır, ama neye göre saptanmış yargılardır bunlar bilmeyiz. Daha çok küçükken düşünmemiz engellenir, aklımızı kullanmayı, kendi kendimize karar vermeyi öğrenemeyiz. Düşünmeyi pek sevmez ve davranışlarımızı çevreye göre düzenleriz ve bize yönelik toplumsal koşullandırmalarla hareket ederiz. " Büyüklerimiz hep doğrusunu bilir, doğrusunu yaparlar." diye düşünür, onları taklit ederiz. Oysaki, büyüklerin görevi; çocuklarını kendilerinden daha olgun /erdemli bireyler olarak yetiştirmektir, ama böyle olmaz. Onların değer yargıları, anlayışları bizimkiler olur. Uslu çocuk , paşa çocuk personasıyla yıllar geçiverir. Kısacası tembellik yaparız. Büyüdükçe "kendimiz olmak", otonom şahsiyet geliştirmek giderek zorlaşır; bu arada, beşeri "uykumuzun" derinliği de epeyce artmıştır. Bu uyurgezerlikle de her türlü akıma kapılmak, dejenerasyona oyuncak ya da malzeme olmak çok olasıdır. Bir çok genç de; böyle olmuyor mu? Ebeveynler olanlar buna çok daha iyi gözlemlemişlerdir...

  Bir genç ya da çocuk için makbul olan; büyüklerinin gözetimi ve rehberliği altında onların realitesinin üzerine ulaşmaktır. Büyüklerine saygıda ve sevgide kusur etmeden bunu başarmaktır. Anne babalar her şeyin doğrusunu bilebilir ama bunu uygulamaya dökemeyebilir. Anne babalar her zaman çocuklarının iyiliğini, doğru olamalarını isterler ama, her şeyin doğrusunu yapamayabilirler. Bu nedenle, "Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma!” konusunda dikkatli ol ve hatta yapma... denmiştir(7).

  Vicdan Sesine Kulak Vermek
  Durum böyle olduğuna göre neler yapabiliriz? Yapacağımız ilk şey, düşüncelerimizi hemen ciddiye almamak, egomuzun etkisi altında mı değil mi diye kontrol etmek, bunun için vicdan sesimize kulak vermektir. Küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızı buna alıştırmaktır; yani onları bencillikten kurtarmaya çalışmaktır. Bu çok yararlı bir uygulamadır. Çocuğa yönelik eğitim/bakım,onun bencillikten kurtulmasına hizmet etmiyorsa, o eğitim kısırdır. Bu içsel çalışma sayesinde kendi kişisel görüşlerimiz (çocuğun / gencin bencilce görüşleri) gerçeğin önüne geçmeyecektir. Çünkü zihin devreye girdiği an, tepkilerimiz onun istediği gibi olur. En doğruyu bildiğimizin zannına kapılırız. Bu sadece bir zandır. Her şeyin en doğrusunu Tanrı'ın bildiğini sıksık anımsamakta yarar var. Tüm beşeri bilgiler geçicidir ve şimdilik ve bize göre doğruluk değerine sahiptir…

  Oysa ki duyguları yerinde ve zamanında yaşama potansiyeline sahibiz. Duygulu insanlar olmak yerine duygusal makineler gibi hareket ediyoruz. Duygulanma ile duygusallığı da karıştırmamak gerek...  Bu ayırımı yapamazsak, düşünce ve duyguyu kontrol altına alma çabamız da engellenmiş olur. Çünkü şuurlu bir çaba yok, daha çok koşullu tepkiler veriyoruz.
  Her toplumda, bireyden beklenen tepkiler vardır, onun dışına çıkmak dışlanmak duygusu yaşatacağından, biz de bize biçilen rolün gerektirdiği duyguyu devreye sokuveririz. Bu da fiziksel ve ruhsal varlığımız için bir zırh oluştur, olur biter.

  Bunları ve her şeyi iyi düşünmek gerek; erdemli olmanın ve idraklenmenin gereğidir bu. Kur'an'a göre de düşünmemek bir eksikliktir. Dünya beşerini okumaya, düşünmeye ve araştırmaya yönlendiren çokça ayet vardır:  Örneğin,  "Her şeyden de bir çift yarattık; olur ki, düşünüp, öğüt ve bilgi alırsınız." - Zariyat 51/47-49  Burada özellikle ikinci ayette geçen, "öğüt ve bilgiler"in özüne ulaşmak için düşünerek irdelemek ve uygulamak gerekir. Düşünmek de sadece düşünce olarak kalmamalıdır. Yani egemen olmakta zorlandığımız zihnimizin bir parçası haline gelmemelidir.

  Farkındalığı Arttırmak
  Düşünce bireyi, pozitif olmaya, araştırma ve öğrenmeye ve bilgi uygulamasına yöneltmelidir. Düşünme, dünya beşerini öteki canlılardan ayıran aklın çalışmasıdır. Kur'an'da ve tüm öteki kutsal metinler ile inisiyatik öğretilerde insan; bedensel tembelliğinden çok, aklını kullanıp düşünmemekten yani, tefekkür bağlamında gösterdiği  tembellikte) ötürü uyarılmıştır. Çünkü düşünmeden, bilgilerin özüne varma cehti sergilenmeden idraklenmek ve şuurlanmak; dolayısıyla, makbul bir kul olmak olası değildir. "Neden düşünmezsiniz, neden akıl etmezsiniz..." diye uyarı bundandır. Yani esas olan, “işlevsel akıl”a sahip olmaktır ki, bu da zihni, nefsin hegemonyasından kurtarmakla olasıdır.

  Duygu ve düşünce kontrolu nasıl olur?
  Duygu ve düşünce kontrolu, tüm yazımız boyunca ifade etmeye çalıştığımız gibi;
içe dönüş çabasıyla gerçek olacaktır. İçe dönüş çalışmalarınızı isterseniz tek başınıza isterseniz profesyonel destek alarak, isterseniz de size uygun bir grup bulup, onlarla içsel anlamda bütünleşerek yapabilirsiniz. Bu şekilde elde edilecek farkındalık, bireyin içsel özgürlüğüne atacağı ilk adımdır. Kendimizi sıkı bir gözlemden geçirmeliyiz. Kendimiz hakkında edineceğimiz doğru bilgi, bazen acı da olabilir. Eleştiriyi bir alışkanlık haline getirmeden bunu yapacak cesarete sahip olmalıyız. İçsel özgürlüğü elde etmek için, duyularımızı tam olarak kullanmalıyız. Çevremizde olup bitenin her an farkında olmaya çalışmalıyız. Zihnimiz bizi alıp bir yerlere götürmeden, içinde bulunduğumuz 'an'ı doğru değerlendirmeliyiz. 'An'da yaşarsak, ön yargılarımızın da ne kadar çabuk kaybolduğunu görebiliriz, çünkü onlar geçmişimizin ürünüdür.

  Herşeyi duyguyla anlarız, hisle anlarız. Her bilginin bir duygusu vardır. Bu anlamda "kontrol" , önemli bir ölçüde  duyguları doğru anlamak , doğru kullanmakla  olasıdır. Duygu bir tesirdir ve gereklidir. Ondan kurtulmak için onu yok saymak ya da  bastırmak için çaba sarfetmemeliyiz. Yanlızca o tesire  açık olup gereken titreşimde kalmaya çalışmalıyız. Bu titreşimimimizi yüksek düzeyde tutmaya çalışmalıyız, ne az ne de çok. Buna dikeyde kalma çalışması da denmektedir yani birey yataydan gelen tüm etkilere karşı  ruhsal yönünü unutmayarak olaylara, insanlara ve başına gelenlere daha üst bir seviyeden bakmayı başarabilir, bu her zaman olasıdır.Onlardan besleniyoruz. İnsan beslendiği kaynağı kurutur mu? Özgür insanın kudretli yanı, onları yönlendirebilmesidir, onları birebir yaşayarak, haletin hakkını vermesidir. Düşüncesine egemen olup, duyguları birebir değerlendirmesidir. Sıradan birey, anlamak için; yalnızca aklını kullanırken, olgun insan akıl-duygu-sezgi-vicdan işbirliğine güvenir. Alıştığı eski zihin-duygu  kalıplarının aksine, içinden gelen sezginin  ve vicdanın sesini dinler.

  Dünya beşeriyeti olarak günümüzde pek çok kimse duygu realitesinin tesir alanı içindedir. Görünürdeki kargaşa, bu realitenin elinde oyuncak olduğumuzun hazin manzarasıdır. Duygu realitesi kişinin  egosundan emir aldığı ve onun güdümünde dünyayı, yaşamını değerlendirdiği bir durumdur. O kimse, yüksek titreşimli tesirlerden çok, düşük titreşimli (kaba) tesirler altındadır. Dikeyde değil yatay etkiler altında yaşamayı tercin etmekte ve kendi realitesinin karmaşası içinde kaybolup gitmeyi göze almaktadır. İçinde bulunduğumuz bu kargaşadan bizi kurtaracak olanlar küflenmiş ve geçersiz hale gelmiş duygu ve düşüncelerimizin bir an önce yeniden yapılandırılması ile mümkün olacaktır.

  Yeni insanlık yolunda yürüyen bireyler için vardım, geldim, aştım, bitirdim, benliğimde eridim, Tanrı’da kayboldum, kutupluluğu yani iyi ve kötü olmayı aştım, o realiteyi de tamam ettim, şu realiteyi de bitirdim, herkesi aştım geçtim gibi kavramlar yoktur, bu bilgileri sadece okumak ve entelektüel düzeyde sahip olmak bizi hiçbir yere götürmez. Önemli olan her sabah uyandığımızdan itibaren samimiyetle uygulamasını yapmaya çalışmaktır.
  Gerçek bir uygulamacı mütevazıdır çünkü nerelerde eksikleri olduğunu,bir türlü tam olarak başaramadığını çok iyi görür ve kendini ululamaktan vazgeçer. Bu bedenden ayrılıncaya kadar hergün yeniden ve yeniden  sınanacağımız olaylarla kendimizi arındırmak, aydınlatmak, genişletmek ve büyümek, olgunlaşmak potansiyeliyle dolu olduğumuzu ve varacak tek bir nokta olmadığını baştan bilmekte yarar vardır. ‘İyi insan olmaya başlıyorum galiba’ demek daha sade ve daha net bir tanımdır. Hak’ta eridim, Bütün’e karıştım, bende yokoldum, O’nda var oldum gibi kafa karıştıran ibareleri yeni çağın insanı hiç kullanmaz. Bilir ki, az sonra biri ayağına bastığında, trafik sıkıştığında, kuyruktaki adam ön sıraya hakkı olmadan geçmeye çalıştığında, dedikodusu yapıldığında, yüzüne ya da arkasından konuşulduğunda, eleştiri aldığında kızacak veya bağıracaktır. Ya da her kontrolü kaçırdığında öfkesine hakim olamadığında içindeki öteki yönünün harekete geçmesiyle birlik ve erdem mücadelesini kaybedecek ve yasa ihlali yapacaktır.

  Yeni çağa uygun yaşamanın ilk ve temel şartı, sade, doğal, kibirsiz, sevecen, saygılı, nazik insanlar olmaktan geçer çünkü enerjiler incelmekte, kristalleşmekte, şeffaflaşmaktadır…

Yeni insanlık yolunda hepimize başarılar....


DİPNOTLAR

(7) Ataları/ebeveynleri körü körüne taklid; körükörüne taklidi yeğleyen akıl tembelliğidir. İnsanların, akıllarını, dirayetle ve isabetle kullanmak konusundaki tembellikleri de, atalarından kendilerine aktarılmış olan  bilgilerin ve adetlerin isabetliliğini tartışmaktan kaçınmalarına ve büyüklerini körükörüne taklid etmenin bir fazilet olduğunu vehmeden bir zihinsel konfora (ve atalete)  sıkı sıkıya yapışmalarına yol açmıştır. İçsel gelişimi engelleyici bu tehlikeye karşı insanlar; başta Kur'an olmak üzere, peygamberler, mezhepler ve inisiyatik  öğretiler tarafından uyarılarak, akıllarını dirayetele ve isabetle kullanmalarını öğütlemişlerdir. Bu uyarı ve öğütlere uyanlar; bilginin kökenini araştırmak suretiyle, körükörüne taklidin aslında, böyle yapanları Tanrı’dan ve Yasaların uygulanmasından, erdemli ve bilge insan olmaktan nasılda uzaklaştırmış olduğunu idrak etme şansını yakalamışlardır. (Örnek: "Benim her dediğimi taklid etme! Kendin tefekkür edip, kanıtlarıma bak. Çünkü dinde, başkasına güvenmek caiz değildir." -İmam Şafii)(Kur'an ayeti: "Hala mı öğüt ve ibret almazsınız!"-XLV/23)

Yayın Tarihi: 26.Mayıs.2010

<< Önceki Bölüm
 

© Astroset 2004-2010