Metafizik / New Age

VARLIKSAL İLKELER

WWW.ASTROSET.COM

Varlıksal İlkelerin Düşündürdükleri

  Giriş
  Kuşkusuz, her şeyin en doğrusunu ALLAH bilir ama O’nun bize lütfettiği bilgilerden bizim çıkarabildiklerimiz kadarına göre Yaratıcı’nın yarattığı bir ve tek olan Bütünsel Varlık’tır. Bütünsel Varlık, Yaratıcının bilgisinin çokluk ve çeşitlilik halinde tezahürüdür. Bu tezahürat âlemi O’ndan bize doğru kabalaşan bir yapılanma halindedir. Kuşkusuz biz dünya beşeri bu hiyerarşik yapılanmanın en dıştaki son sınırı değiliz; kabalaşma bizden sonra da sürüp gidiyor. Bir ve tek olarak Bütünsel Varlık öz olarak Yaradan’ın bilgisinden başka bir şey olmadığı için, özde ‘bir’lik (Varlıksal ‘Bir’lik) söz konusudur. Varlıksal ‘Bir’liğin ayrıntılarına geçmeden önce bütünsel varlığın yani tezahürat âleminin kendi içindeki hiyerarşik yapılanması konusundaki bilgilerimizi gözden geçirelim. Bizim bulunduğumuz enkarnasyon ortamından, tezahüratın sonsuz yüceliklerine doğru bu yapılanmanın şöyle olduğunu biliyoruz: İcaplar, toplumsal/beşeri yasalar, İlahi İrade Yasaları(Sünnetullah)(1), ideler/idealar, varlıksal ilkeler...

  İcaplar
  Bedenli yaşamın “kapalı” (bağlı/dar) şuur yaşamının zorunluluklarından doğmuş gereklilikler bizler için “icaplar ortamı”nı oluşturuyor. Bunlar aynı zamanda özgürlüğümüzü tekâmül düzeyimize göre sınırlayan ve kısıtlayan gerekliliklerdir.

  Enkarne olduğumuz bu “icaplar ortamında” yani, tezahüratın bizim bulunduğumuz şu dünya ortamında değişik şuur düzeylerinde enkarne vaziyetteyiz. Bir kısmımız “kapalı” bir enkarnasyon veya “dar” şuur ile burada bulunabiliyoruz. Sadece yaşam planımız değil, içinde bulunduğumuz icaplar ortamının içsel gelişim olanaklarından şu ya da bu düzeyde yararlanıp yararlanmadığımız da şuurumuzun bu durumuna bağlı. Bu nedenle “kapalı” ve “dar” şuur hallerinden ne anladığımıza da kısaca bakalım:
  “Dar Şuur” ile cehitsizlikten kaynaklanan, atalet/taklitçilik ve tembellikten kaynaklanan verimsiz yaşam şeklini kastediyoruz. “Kapalı Şuur”dan da, vazifesi/planı gereği kasten oluşturulan bir şuur halini kastediyoruz. Bu şuur halinde vazife otomatik olarak yapılır ama özel bir durum sözkonusu değilse, dar ve kapalı şuur hallerini birbirinden ayırmak pek mümkün değildir, ikiside aşağı yukarı aynı anlama gelir.

  Bu duruma göre, büyük ölçüde; otomatik ve yarı uykulu, sadelikten ve sakınmadan(2) uzak, illüzyonel yanılgının kurbanı olarak bedensel benin yani, eğitilmemiş nefsin ve geveze zihnin yönetiminde sürdürülen bir yaşam, “icapların içinde kaybolmuşluk”tan başka bir şey değildir. Varlık bu durumdan kurtulana ve kendine gelene kadar (artık idraklenme cehtine göre) pek çok kez enkarne olmak zorunda kalabilir. Tezahüratın bu icaplar ortamında tutunup, belli bir yaşam planını uygulamak ve hiç değilse “dar şuurluluk”tan kurtulmak için, gelişim ihtiyaçlarını gidereceği ortama bir bakıma sabitlenmesi, tutunması, belli sürelerde o ortama bağlı kalması gerekir. Bu nedenle icaplar aynı zamanda söz konusu sabitlenmenin gereğidir. Sabitlenmenin gereği olan icaplardan bir kaçını da şöylece sıralayabiliriz:
  Mekânın fizik özellikleri, doğa yasaları, bedenin biyolojik/fizyolojik özellikleri ile toplumsal, dinsel, kültürel, ekonomik ve hatta politik icaplar. Ayrıca, tüm bunlara ek olarak, “yapay icaplar” ımız da var. Evet, biz beşeri varlıklar olarak; beşeri/toplumsal koşullandırmalar ile maddenin cezbedici etkisi altında bir yığın yapay icap ve ihtiyaçlar yükleniyoruz ve doğal olarak ağırlaşıyoruz, içsel gelişim yönünde hareket yeteneğimizi kısıtlıyoruz. Evet, böyle bir kendini bilmezlik ve illüzyonel yanılgı içinde kendi ayaklarımıza kendi ellerimizle zincir vuruyoruz. Ondan sonra da, kendini bilmeyen beşere özgü bir basiretsizlik içinde özgürlükten söz ediyoruz. Çünkü nefsin başıboşluğunu ve kontrolsüzlüğünü özgürlük sanmak gibi bir yanılgımız da var.  

  Dünyada bulunuş nedenimiz olan varlıksal/evrensel etkinliğimizi ve tekâmülümüzü ağırlaştıran, bizi yaşam planımızın hedeflerinden saptıran “yapay icaplar” ın üzerinde birkaç söz daha söylemekte yarar var: “Görenin de görmeyenin de önünde(3)olan maddi ve manevi gelişim olanaklarını(Kur’an ifadesiyle “nimetler”i), kendi beşeri ve nefsanî çıkarlarına alet ederek oluşturulan empozisyonlarla/koşullandırmalarla, aldatmaca ve kandırmacalarla oluşan “yapay icaplar” bireysel ve beşeri gelişimin önünde yüzyıllar boyu engel olmuştur ve ıstıraplı yaşam sınavlarına davetiye hazırlamıştır. Çünkü kendini bilmeyen beşer bunlarla özdeşleşmekte, onları tutku/idol, hatta put haline getirmekte ve başkalarını da bunlarla kandırmaya, etkilemeye ve hatta tahakküm altına almaya çalışmaktadır. Günümüzde moda ve reklam sektörü ile siyasallaştrılımış tüm ruhsal öğretiler bu çarpık gidişin başrol oyuncularıdır.

  Bir tekâmül ortamında bulunan enkarne varlık, “sabitlenme bilgisi”nin gereği olan doğal/kaçınılmaz icaplara; “yapay icaplar” katmak, onlarla özdeşleşmek bir yana onların hikmetini anlamak ve hatta toplumsal/beşeri/kültürel icapları erdemler yönünde ihya etmek durumundadır. İnsana yaraşır yüceliğin/erdemliliğin gereği bu değil midir? Enkarne ruh varlığı, enkarne olduğu mekândaki her şeyle birlikte; icapların kökenlerini oluşturan yaptırımları da insani değerler yönünde geliştirmekten sorumludur. Ama çoğu zaman bedenlenmeyle birlikte, varlık; bu varlıksal ve evrensel idealini unutur. Çünkü belirli bir yaşam planını uygulamak, bir vazifeyi yerine getirmek üzere şuurunu kasten “kapatmış” ya da “daraltmış” tır. Bu nedenle, çoğunlukla “icapların kölesi” durumundayız, dahası; icaplarla özdeşleşiriz, bununla da yetinmez zaten var olan ortamın doğal icaplarına “yapay icaplar”da ekleriz ve bunları “olmazsa olmazlar” olarak birbirimize empoze ederiz. Büyük inisiyelerden ölümsüz Hermes(4) enkarne varlığın bu durumunu binlerce yıl önce ne güzel betimlemiş:

  “Ruh varlığı küreden küreye düşerken, gitgide ağırlaşan bedenlere bürünür. Bu düşüş dünya zindanına varıncaya kadar sürer. Gitgide maddeye gömülmenin verdiği sarhoşlukla manevi kökenlerinin anısını bile unutur.”

  Bilgelik ve bilgi yüklü bu Hermetik ifade, uzun uzun yorumlanabilecek derinlikte ama şu kadar ifadeyle şimdilik yetinelim: Görüldüğü gibi, varlığın sonsuz yüceliklerden enkarnasyonu sırasında; “enerjinin orijinalliğini yitirmesi”, “tesirin kabalaşarak yayılması”, “tek ve bir olan” ın çokluk ve çeşitlilik halinde görünür hale gelmesi gibi varlıksal olgular söz konusu…


Tesirin Kabalaşarak Gelmesi

  Maddenin cazibesi ve kendine benzetici etkisiyle, söz konusu yapay icaplar tarafından “arsız sarmaşıklar” gibi sarılırız. Bu durum, bazı inisiyatik öğretilerde “ahtapot kollarının acımasızlığı”na ve dünya tekâmül okulu da bir “ahtapot”a benzetilir. Bu durum, “mantal erozyon” ya da “astralden beslenir” hale gelmenin işaretidir. Bu, başka türlü ifadesiyle, “astralden yukarıya kapalı hale gelmek” demektir. Bu durumda, enkarnasyonla getirdiğimiz mantal birikimin bedensel bene indirilmesi ve yaşama geçirilmesi hemen hemen olanaksızdır. Sanki belli bir yaşam planı için gerekli olan mantal birikim yok olmuş(erozyona uğramış) gibidir. Böyle talihsiz bir durumda, az yukarıda sözünü ettiğimiz “icapların kölesi” olma, onlarla özdeşleşme ve daha çok yapay icap edinme tehlikesi giderek artar elbette. Moda, toplumsal/geleneksel koşullandırmalar, adetler, inançlar, alışkanlıklar, özdeşleşmeler, huylar ve yapay ihtiyaçlar vb. dünya ahtapotunun iğrenç ve yapışkan kollarından başkası değildir. İsterseniz bunlara, “dünya maddesinin/beşeriyetinin uyku hapları” da diyebilirsiniz. Çünkü dünya beşerinin büyük çoğunluk olarak en belirgin özelliği ve görünümü uykuda olmasıdır. (5)

  Aslımız/özümüz ve asıl kendimiz olan ruh varlığı, Varlıksal İlkeleri özünde taşıyor ve onlara göre kendisinden beklenen varlıksal işlev ve görevleri yerine getirmeye çalışıyor olmasına rağmen; maddeye yöneldiği zaman, sabitlenmeyi hedeflediği mekânın icapları tarafından sanki kıskıvrak yakalanır. Bu, maddenin, enkarne varlık (beden) üzerindeki  egemenliğidir. Maddenin egemenliğinden kurtulup, maddeye (bedensel bene) egemen duruma geçmek demek; astral plan düzeyinden mantal plana yükselmek, mantalden beslenir hale gelmek demektir. Bunda başarılı olmanında, bireyin; kendini tanıma cehti içinde varlıksal yapısını oluşturan “merkezler(5) arası sirkülâsyonları gerçekleştirme niyetini ve cehtini sürekli kılmasına bağlı olduğunu biliyoruz.


Merkezler ve Varlıksal Yapımız

   İllüzyonel yanılgıdan, icapların dejenere edici etkisinden korunabilmek ve sapmışlardan(2) olmamak böyle bir titizlikle olasıdır. Birey bunda başarılı olabildiği oranda çevrenin/ortamın köleliğinden kurtulur ve önce bedenine, sonra çevreye/maddeye egemen hale gelir ki bu durumun özellikle Hint ezoterizmindeki adı “Maddenin Efendisi Olmak”tır.

  Görülüyor ki, tezahürat ortamının icaplar kademesindeki enkarne bir varlık için, maddesel ortamın icaplarına gömülmek, bir yerlere “sabitlenmek” bir bakıma gereklidir ama atalete kapılmadan, “Kabuklar içinde sabitleşip kalmadan…”  icaplarla özdeşleşmeden ve bunların hepsini ve her şeyi içsel gelişim için birer araç bilip, giderek “sadeleşmek”, yani gereksiz yapay icapları fark ve terk ederek icapların üzerine çıkmak gerek. İcaplar ortamında “icapların üzerine çıkmak” yani onlara egemen hale gelmek varlıksal bir başarıdır. Tüm Kutsal Vahy’in ve belli başlı inisiyatik öğretilerin hedefi bu konuda enkarne varlığa yardımcı olmaktır. Bu anlamda bu sadeleşme ve idraklenme cehti bizi; toplumsal ve doğa yasalarına, oradan da İlahi İrade Yasalarına giden yolun ağzına getirecektir. Ayrıca, söz konusu “sadeleşme” vazifemiz açısından da gereklidir. Çünkü vazifemiz; icaplara bulanmış ve icaplarla sanki perdelenmiş durumdadır. Bunlardan arınmadıkça; sadece vazifemiz değil, yaşam planımızın hedefi yönünde de bir yaşam sergilemek zorlaşabilir ...

  Toplumsal Yasalar
  Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız genel icapların; ekonomik, ideolojik ve dinsel kurumlar çerçevesinde hukuksal kurallara göre düzenlenmiş şeklidir toplumsal yasalar. Toplumsal yasaların, tezahürat hiyerarşisi içindeki yeri, icaplar ile İlahi İrade Yasaları(Sünnetullah) arasıdır. Bir bakıma, toplumsal yasalar; İlahi İrade Yasaları’nın beşerileşmiş şeklidir.

  İlahi İrade Yasaları
  Tüm evreni kapsayan İlahi İrade Yasaları’nın dünya gezegeniyle ilgili olanlarıyla karşı karşıyayız; bu yasalara uymak, onları öğrenmek ve onları kullanır hale gelmek tekâmülümüzün gereğidir. Ruh varlıkları olarak bizler, bu evrensel ve kozmik potansiyelimizden dolayı Meleklerden de yüce bir geleceğe sahibiz.(6) Yani ruh varlığı (cevheri ruh olan varlık) için son hedef meleklik değil, onun da ötesidir.

  Beşeri/toplumsal yasalar değişir ama evren yasaları (Sünnetullah) evrenler boyunca değişmez. Ancak “mekân özellikleri”ne göre görünümü değişik olabilir. Yani İlahi İrade Yasaları’nın maddesel ortamların niteliklerine göre uyum sağlaması ve öylece tezahür etmesi söz konusudur. Örneğin, evrensel cazibe etkisi olan Sevgi Yasası, yıldızlar arası ortamda gravitasyon(çekim gücü) olarak görünürken; dünyada(beşeri mekânda) çeşitli kabalık ve incelikteki sevgi türleri olarak ortaya çıkar. Zaman enerjisi de; bu mekânın özelliklerinden dolayı, “burularak” tezahür eder. Sonuç ise; illüzyon, doğrusal(lineer) zaman yanılgısından başka bir şey değildir: Geçmiş, şimdi, gelecek yanılgısı… Evren yasalarının, kozmik anlamda(evrenler boyunca) değişmez nitelikli oluşu Kur’an’da, “Gökte sabit yıldızlar yarattık…” şeklinde ifade edilmiştir.

  Tezahürat ortamındaki hiyerarşinin bir kademesini oluşturan İlahi İrade Yasaları’nın muhafızları/koruyucuları melekler, uygulayıcıları ise Ruhsal Planlardır. (“Planes”)Ünlü filozof Zenon’a göre; ideal yol, “Doğayı izlemek ve İlahi İrade Yasaları’nı tanımaya çalışmaktır.

  Belli bir zaman-mekân kesitinde, belli bir tekâmül ortamının belli bir devresinde bulunan bir varlık için, orada geçerli İlahi İrade Yasalarına tabi olmak, onlara uyum sağlamak, öğrenmek ve onları kullanır hale gelmek varlıksal bir mukadderattır.

  İlahi İrade Yasalarına uyumlu yaşamak; ezoterik öğretilerde “Tanrı’yla birlikte yürümek… şeklinde ifade bulmuştur. İlahi İrade Yasaları’nın icaplara/mekân niteliklerine göre aldığı şekillerden birinin de beşeri/toplumsal yasalar olduğunu az yukarıda belirtmiştik. Bu nedenle, toplumlar; doğrudan doğruya İlahi İrade Yasaları ile yönetilemezler. Bir bakıma, beşeri yasalar; İlahi İrade Yasaları’nın “uyum yasaları” olmaktadır. Belli bir Ruhsal Planda geçerli olan yasalar, o planın merkezinde/ “tepesinde” “tek” e dönüşür ki o da İlahi Murad’dır.


İlkeler ve Yasalar Hiyerarşisi

  Belli bir Ruhsal Plan’ın varlıkları, “Merkez”in işini(Muradını) O’nun yasaları çerçevesinde yapmaya çalışırlar ki bu da onların vazifesidir. Her enkarne varlığın yaşam planında, bu yüce vazifeyle ilgili bir kırıntı bulunur. Ruh varlığının genel anlamda vazifesi, “Yaradılış nuru”nu maddesel ortamlarda, maddenin derinliklerinde ışıtmaktır.

  Varlık sonsuz ışıklı ortamlara doğru yükseldikçe, tezahürat hiyerarşisi içinde titreşimi yükseldikçe tabi olduğu yasaların sayısı azalır ama kapsamları genişler. Bir Yasası’nın kapsama alanı(vüs’ati) tüm yasaları içine alacak/alan yücelik ve tesirliliktedir. İlahi İrade Yasaları evrenlerin aktif güçleridir. Varlıklar zaman-mekân koşullarına bağlı olarak, İlahi İrade Yasaları’ndan hep aynı şekilde etkilenmezler; çünkü hiçbir varlık bir başkasıyla aynı tekâmül düzeyinde değildir.

  İdeler/İdealar

  Her bir şeyin aslı, özü ve şekil verici ilkesi idelerdir. Bir ide, ait olduğu şeyin değişmeyen, sabit ve ebedi olan gerçekliğidir. İslam felsefesi’nde “ayan-ı sabite” denen idea, eşyanın(fizik evrenin) temelini ve gerçek cevherini oluşturur. Örneğin, ezoterik bilgilere göre, dünyadaki tüm elementler dört idea olan; ateş, hava, su, toprak elementlerinden oluşmuştur.

  Öz’ün içinde idealar müteal/aşkın tahayyül olarak vardır. Her şeyin tek tek idesi yoktur; birden fazla şeyin bir tek idesi vardır. Dünya beşerinin ve evrenlerdeki (değişik şuur düzeylerindeki) beşeri varlıkların idesi İnsan-ı Kamil’dir. İdeaların ideası da “Hayr-ı Ala” dır yani en yüksek Hayr, Yüce İyilik (7). İdeler, “tezahüratın tasarımı” olarak da ifade edilir; eşyanın ilk örnekleri, yaradılış kalıpları, arketip, prototip… Kuşkusuz, her şeyin olduğu gibi idelerinde ilk nedeni Yaratıcıdır. Bir bakıma sanki yaratılış maketleri olan ideler, kendilerini eşya aracılığıyla tezahür ettirirler. İdelerin Ontolojideki karşılığı “görünmeyen tesirler”dir.

  Tezahürat âleminin hiyerarşik yapılanması içinde; idelerinde üzerinde yani titreşimsel olarak idelerden de süptil olan Varlıksal İlkeler bulunuyor. Yaratıcı tarafından yoktan var edilen “Bir ve Tek Olan Varlık” (Bütünsel Varlık); bünyesinde, Varlıksal İlkeleri ya da “Tanrısal Bilgi”yi taşıyacak şekilde var edilmiştir.

Sonraki Bölüm >>


DİPNOTLAR:

(1) “Sünnetullah” İlahi İrade Yasaları’nın Kur’an dilindeki karşılığıdır. “Sünnetullah” sözcüğü, Kur’an’ın defalarca sayfalarında yer verdiği bir sözcüktür; Varlığın ve tarihin değişmez/değiştirilemez yasalarını ifade eder. Her şey Sünnetullah’a uygun olarak seyreder. Konuyla ilgili birkaç örnek için bkz.; İsra 77, Azhab 38, Fatır 43+44, Gafir 85, Fetih 23. (Kaynak: İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI, Yaşar N. ÖZTÜRK, Yeni Boyut Yayınları).

(2)Sakınmak”; Burada “sakınmak” tan kasıt; dünya maddesinin cazibesinden ve nefsanî/toplumsal koşullandırmaların iğvasından korunma titizliği sergilemektir. Bu anlamda “sakınmanın” bireye kazandıracağı insani değerler övülürken; bunun tersi olan “sapmışlığın” bireye getireceği/getirdiği kayıplar konusunda Kutsal Vahy’de birçok uyarı ve öğüt bulunmaktadır. Bu konuda birkaç örnek için bkz. Kur’an ayetleri; Bakara’nın ilk 10 ayeti + 257+99, Saff 5, Nisa 116+27, Ahkaf 32, Ali İmran 138+76+186, Hakka 48, Yunus 63, Nahl 115, Kamer 47.

(3) Sadıklar Planı Tebliğleri, Ruh ve Madde Yayınları.

(4) Büyük İNİSİYELER, Ruh ve Madde Yayınları.

(5) İNSANIN GERÇEĞİ KENDİNİ BİLMEK, Ruh ve Madde Yayınları.

(6) Melekler: Tüm varlığıyla, vazifesi her ne ise; o vazifeyi hiç şaşmaz bir biçimde uygulamakta olan ve sadece kendilerine ne öğretilmiş ise onu yapan, özellikle tek bir iş gören(cevheri melek olan) varlık planlarıdır. Ruhsal İrade Mekanizmaları’na(RİM) bağlı olmak üzere, üniteler tarzında çalışan yardımcı planlardır(“planes”).

(7) Yüce İyilik” ve benzeri felsefi kavramların açılımı için bkz. PLOTİNOS ENNEADLER, Ruh ve Madde Yayınları; KİNDİ, Prof.Dr. Mahmut Kaya.

YARARLANILAN ESERLER:

- KUR’AN
- SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları.
- BÜYÜK İNİSİYELER, Ruh ve Madde Yayınları.
- İNSANIN GERÇEĞİ KENDİNİ BİLMEK, Ruh ve Madde Yayınları.

 

© Astroset 2004-2010