Metafizik / New Age

VARLIKSAL İLKELER

WWW.ASTROSET.COM

Varlıksal İlkelerin Düşündürdükleri - 2

  Varlığın “BİR”LİĞİ  İlkesi
  Bir ve Tek Olan Varlık(Bütünsel Varlık), mutlak anlamda sonsuz ve anlaşılmaz olan ve kendi kendinin sebebi olan Yaratıcının bilgisinin tezahürüdür. Her şey O’nun bilgisinin tezahürüdür. Bildiğimiz/bilemediğimiz tüm tezahürat bu bilgi enerjisinin çokluk ve çeşitlilik halindeki görünümüdür(8). Bütünsel Varlık, bünyesinde Varlıksal İlkeleri de taşıyacak şekilde var edilmiştir.

  Şimdi biz bu ilkelerden Varlığın “Bir”liği İlkesi’ni anlamaya çalışırken; önce Yaratıcıyı, hiç değilse kavram olarak biraz düşünelim/duygulanalım. Bu konuda bize yardımcı olabilecek kısa bir pasaj Varlıksal İlkeler Kitapçığı’nın 5. sayfasında bulunuyor (Ruh ve Madde Yayınları). Şimdilik elimizdeki bilgilere göre tezahürattan önceki “küresel var oluş”, anladığımız kadarıyla şöyle bir durumdaydı:

- Hiyerarşi, zaman, mekân ve hareket yok; çünkü Varlık henüz Varlıksal İlkelerden Seçme Özgürlüğü’nü ve İradesini kullanmamış.
- Sadece Bir ve Tek Olan Varlık var.
- Bu var oluş, Yaratıcının bilgi olarak tezahürüdür.
- Mutlak anlamda sonsuz geçmişte ve şimdide Yaratıcı karşısında var olan bir tek şey var: VARLIK.

  Tezahürat olgusu içinde, ortaya çıkan her şeyin özü aslı, esası bu “VARLIK” tandır(“BİLGİ” dendir). Dolayısıyla, öz itibariyle her şey, tüm varlıklar, tezahüratın tümü öz olarak aynıdır. Bugün çokluk ve çeşitlilik halinde gördüğümüz sayısız varlıklar ve onların oluşturduğu sistemler, tek bir “VARLIK”ın (“BİLGİ”nin) çeşitli boyutlardaki zaman-mekân koşullarındaki tezahürüdür. Yani bildiğimiz/bilmediğimiz her şey O Bir ve Tek olanın çokluk ve çeşitlilik halinde tezahüründen başka bir şey değil. Öz olarak hepsi aynı. Dolayısıyla, öz olarak, her şey için “Varlıksal ‘Bir’lik” söz konusu. Çokluktaki birlik bu olsa gerek.

  Tezahür süreci ile ortaya çıkan her şeyin özü, bu “VARLIK” tandır(“BİLGİ” dendir), demiştik: Tezahür etmiş olan her şey, bu; sonsuz geçmişteki, Yaratıcının var ettiği Bir ve Tek olan “VARLIK” tır. Tezahür süreci içinde; Bir ve Tek Olan VARLIK, sonsuz çeşitlilikteki zaman-mekân koşullarında farklı biçim ve niteliklerde ortaya çıkmıştır. Burada “farklı biçim ve nitelikler” den kasıt; sayısız yoğunluk ortamları ile hiyerarşik bir yapılanmadır. Bildiğimiz/bilmediğimiz çokluk ve çeşitlilik böylece oluşmuştur.

  Dolayısıyla görülüyor ki, yaratılış/tezahürat; Bir ve Tek Olanın çokluk ve çeşitlilik halinde ortaya çıkışıdır, başka bir ifadeyle; görünmeyenin, görünür, algılanır hale gelişidir. Buradan da anlaşılıyor ki, esas olan ve aktif olan, temelde/özde olan görünmeyendir. Bunun, en azından bir kısmı bizler için şimdilik görünmeyen/bilinmeyendir. (gayb…)
  Araştırmacı ve düşünen zihin bu bilinmeyene/görünmeyene liyakati ölçüsünde nüfuz etmektedir. Esasen dünya beşeri Kutsal Vahy’le de hep buna özendirilmiştir
(9). Dünya bilimi de zaten “gayb”a büyük bir hızla nüfuz etmektedir. Ama ne gariptir ki tezahürat hakkında bilgimiz arttıkça, bilmediğimiz daha pek çok şeyin olduğu da ortaya çıkmaktadır. Tezahür olgusu içinde; bir tezahür, kendinden önceki daha süptil bir tezahürün sonucudur, ama ilk aşkın neden tüm nedenlerin nedeni Yaratıcıdır. “O’nun da nedeni yok mu?” gibi bir soru abestir, çünkü O, kendi kendisinin nedenidir. İdeler konusunu incelerken gördüğümüz gibi, eşyanın ideleri vardır. Bu, başka türlü ifadesiyle, eşya, idelerinden dolayı vardır. Yani, ide eşyanın nedenidir. Bu nedenle yukarıdaki, aşağıdakinin gelişiminden sorumludur, onun görüp gözetenidir(10).

  Tezahürat süreci içinde, Bir ve Tek Olan Varlık; sonsuz çeşitlilikteki zaman-mekân koşullarında farklı biçim ve niteliklerde ortaya çıkmış/çıkmaktadır. Algılayabildiğimiz çeşitlilik ve çokluk böylece oluşmuştur. Bununla birlikte, özde birlik olduğu için; aşağıdaki, sürekli olarak yukarıdakine, aslına/idesine benzemeye çalışır. Mutlak anlamda en yukarıdaki ise, mutlak sonsuzdaki merkezdir. Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, tekâmül etmemek, İlahi Murad/bir üstün muradı yönünde gitmemek diye bir şey söz konusu değildir.

  Yaratılış küresinin(tezahüratın) merkezine yaklaşıldıkça(“Merkez”in titreşimine/süptilitesine doğru yol alındıkça) tezahürat sadeleşir, ayrıntılar ortadan kalkar, yasalar ve ilkeler bütünleşir(“bir”leşir) ama kapsam ve tesirlilikleri artar, her şey “bir”leşir ve ayniyet kazanır. Bunlardan anlaşılıyor ki, özdeki bir’liğin, varlıksal bir’liğin, idrak edilmese bile hissedilmesi; idraklenme ve şuurlanma olgusu içinde tekâmül etmekle olası hale geliyor…

  Etik Sonuçlar
  Tezahür ortamının, bizim bulunduğumuz şu icaplar basamağındaki beşeri yaşamda; her şeyin, herkesin öz itibariyle “bir” olduğunu, her şeyin/herkesin aynı şeyin tezahürü olduğunu, hepimizin ve tüm yaratıkların aynı İlahi Murad’a hizmet etmekte olduğumuzu bilmek, daha insanca yaşamanın nedeni olmalıdır.

  Benzer şekilde, farklılıkların/ayrılıkların; tezahür ve işlevle aynı zamanda kendimizin illüzyonel yanılgısıyla da ilgili olduğunu, hepimizin aynı özdeki bilginin uygulamalarıyla meşgul olduğumuzu ve belli bir tekâmül ortamının amacına/hedefine hizmet etmekte olduğumuzu, yani en aşkın hedefimizin de bir olduğunu ve esasen o kutsal hedeften dolayı burada birlikte olduğumuzu bilmek; beşeri birçok didişmeyi, çekişmeyi ve zulmü ortadan kaldırmasa bile, azaltacak güçte bir bilinçtir. Böyle bir bilinçle yaşamak, herhalde birçok sorunu halleder ve gelişimimize, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de yeni yeni boyutlar kazandırır, gelişimin ivmesini arttırır. Bizleri biraz daha insanlaştırır ve uygarlaştırır…

  Bu güzel ideale ulaşmanın girişimleri tarih boyunca yapılmamış değil; çeşitli adlar altında “bir”lik denemeleri yapılmış  ama “birlik” ten öte gidilememiş. Çünkü hemen hemen hepsi politize ve ekonomize edilmiş; insan ikinci plana itilmekle de kalmamış, politikaya, ekonomiye alet/araç edilmiştir. Beşerlikten kurtulup, insanlaşmamız ve uygarlaşmamız için gönderilmiş bulunan Kutsal Vahyin bile günümüzde beşeri/nefsanî/politik çıkarlara feda edildiğini üzülerek görüyoruz. Bu neden böyledir? Ne yazık ki henüz Varlık-bilgi dengesini henüz genel beşeriyet olarak tutturamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır. Doğru ve güzel olanı,insani olanı biliyoruz ama idrak etmiş değiliz. Varlıksal yapımız sahip olduğumuz bilgiyle uyumlu şekilde yeterince gelişmiş değil; yani, varlık-bilgi dengesizliği…

  Bildiğimizin bilincine ulaşmamış olduğumuz için, 21. Y.Y.’a girdik, hala ne haldeyiz, üzülerek görüyoruz… Kardeşlik” ve dostluk kavramının da temelini oluşturan varlıksal birlik bilincinden uzak zihniyetin temsilcileri, teknoloji de ne kadar ilerlemiş olursa olsun nefsanî ve dünyasal çıkarları uğruna birlik şöyle dursun, bölücülükten bile geri kalmıyorlar. Ahlaksal çürümeden kaynaklanan bunalım her yanda kol geziyor. Ama kadim bilgelikten süzülerek günümüze kadar gelmiş bir saptama da var: Devre sonunu yaşadığımız şu günlerin belirgin niteliklerinden biri de, “Ayakların baş durumunda olması” değil midir?… Toplumları mutlu bir beraberlik içinde yaşatıp yücelten unsurları hazmetmiş yönetimler/yöneticiler “baş” olmadıkça, çekeceğimiz daha çok ıstırap var demektir. Sözde birlik / beraberlik ve insan hakları vb. söylemleriyle; bölücü, parçalayıcı, yayılmacı ve sömürgen eğilimlerle varlıklarını sürdürmeye çalışan yönetimlerden dünya arınmadıkça, özlenen insanca huzur pek geleceğe benzemiyor…

  Özlemini çektiğimiz bilişin/bilincin kalıcı olması için; önce içsel birliğe ulaşmalıyız: Benliklerin teke indirilmesi, çok yüzlülüğün(riyakârlığın) en aza indirilmesi, mana(iç) ile suretin(dışın) bir olması… Bunun için de; yalan söylemeyecek hale gelmek, pozitif yayın odağı haline gelmek, kendimiz için istemediğimizi başkası için de istememek, kısacası tezahüratın tüm birimlerini, yakınlarımızdan başlayarak kendimiz gibi sevmek…

  Beşer tek tek bu kaliteye gelmeden, hiç değilse, bu nitelikte belli bir kritik kitle oluşmadan, tüm beşeri birlik denemeleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Birey ancak kendi içsel “bir”liğini kurduktan sonra, bunu başaran öteki insan kardeşleriyle mantal birlik halini de deneyimleyecektir. Beşeri uyanışın en belirgin işareti bu olacağa benzemektedir. Böyle bir değişim ve dönüşümden sonra, dünyada bunu başarabilmiş olanlardan oluşan Yeni İnsanlık tan söz edilebilir.
<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>


DİPNOTLAR:

(8) Yaradan ve yaradılış hk. İyi bir hissiyata sahip olmak isteyenlere Bedri RUHSELMAN’ın “ALLAH” adlı eserini incelemelerini öğütleriz.

(9) “Düşünmez misiniz”, “akletmez misiniz”, “aklı işletmek” mealindeki Kur’an ayetleri: Yasin 68, Casiye 23, Bakara 190, Haşr 21, Ali İmran 7, Muhammed 24, Nur 61, Talak 10, Rum 8+9, Ankebut 49.

(10) Sonsuz sınırsız tezahürat ortamında “aşağılık” / “yukarılık” söz konusu değil. Burada “aşağılık” / “yukarılık” tan kasıt, titreşimlerin alçak ya da yüksek oluşudur. Tekâmül olgusu içinde de aşağıdaki yukarıdakine benzemeye çalışır.

YARARLANILAN ESERLER:

- KUR’AN
- SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları.
- BÜYÜK İNİSİYELER, Ruh ve Madde Yayınları.
- İNSANIN GERÇEĞİ KENDİNİ BİLMEK, Ruh ve Madde Yayınları.

 

© Astroset 2004-2010