Metafor/Kuantum Evren

3- IŞIKTAN HIZLI FOTON İLETİŞİMİ

WWW.ASTROSET.COM
Yayın Tarihi: 11.Haziran.2008

  Beklenmedik bir anda, bu kadar madde üstü, metafizik/ madde ötesi bir girdaba fırlatılmak materyalist doğa bilimleri için yeterince kötü olmuştu. Ancak üstlerine çökenler bu kadarla kalmıyor.

  Örneğin, ışık ve maddi dalgalar oluşturmak için, madde üstü "esir"in titreşimini sağlayan güç nereden gelmekte? Onu harekete geçiren kim veya nedir? O düzenli olmalıdır, çünkü ortaya çıkardığı dalgalar düzenli; örneğin, tüm elektronlar eşit madde ve eşit elektrikle yüklüdür. Fakat bu düzenin sorumlusu kim veya nedir?

  Işık dalgalarının bazı durumlarda ışık parçacıkları gibi davranmalarının nedeni, henüz çözülmemiş bir sorudur. Ve ışık parçacıkları, çift-aralık deneyinde; ışık dalgaları gibi davranmaları gerektiğini nereden biliyorlar? Her halükarda bunu biliyorlar; hem de tekil fotonlar halinde art arda çift aralığa doğru gönderildiklerinde bile.
  Henüz çözülmemiş bir diğer soru ise, fotonların birbirleriyle nasıl iletişim kurduğudur. Clousner-Freedmen ikilisinin deneyi fotonların bunu yapabildiklerini göstermiştir.
  Tek bir ışık kaynağından çiftler olarak üretilen, fakat her biri ters yönde ışınlanan iki fotondan, sadece birine etki gönderilmesine rağmen, diğeri buna anında cevap veriyor. Her ikisi de birbirinden ışık hızıyla uzaklaştıklarına göre; öyle ya da böyle ışıktan daha hızlı bir şekilde birbirleriyle iletişim kurmaları bir zorunluluktur. Fakat ne ile iletişim kuruyorlar? "Süper luminal iletişim dalgaları" ile mi ? Bu adeta fotonlar arası bir telepati olurdu! Pozitif bilime büyü karışırdı!
  Ve daha kötüsü esas şimdi geliyor: Yeni araştırmaların sonuçları; elektromanyetik dalgalarının da bazı belirli durumlarda, ışık hızı üstünde hareket edebileceklerine işaret etmektedir. Eğer bu sonuçlar deneylerle kanıtlanabilirse, bu "
görecelik teori"sinin temel taşlarından birini ve fiziğin o kadar zahmetlerle oluşturmuş olduğu gerçeklik modelini bir kez daha çökme tehdidi altına sokacaktır.

  Fakat yine de, bu tehlikenin asılsız olduğu kesinlik kazanırsa bile ışığın gerçek tabiatının ne olduğunu bilmediğimiz gerçeğinden kaçamayız. Bunu kabullenmeliyiz, bunun dışında kalanlar sadece birer spekülasyondur.
  Ancak bu ümitsizliğe düşmemiz için bir sebep olmamalı, çünkü ışığın gerçek varlığını henüz kavramamış olsak da tesirleri hakkında oldukça nitelikli bir bilgiye sahibiz. Işık, fizik alemin garip bir hayaleti değildir. Işık, dış dünyada olduğu gibi iç dünyamızda da kesin bir olgudur. Bizi beslemekte, bizi iyileştirmekte, bizim iletişimimizi sağlamaktadır.

  CANLILARIN IŞILDAYAN GÜCÜ

   Günümüz doğa bilimleri, ışığın özellikle enerji yönünü incelemektedir. Acaba ışık, gerçekten sadece enerji midir? Bazı fizikçilerin savunduğu gibi, eğer madde, enerjinin özel bir formu, başka bir deyimle "donmuş ışık" ise, bu durumda ışığı, bir tür enerji biçimine "akıtılmış" ruhsal enerji olarak tasavvur edemez miyiz? Aslında ışık nedir? Bu soruya, henüz hiçbir fizikçi yanıt verememektedir. Peki, acaba ışığın ne olduğunu bilemesek de, en azından ne işe yaradığını biliyor muyuz?

 

  Eski Ahit'te; Tanrı, göğü ve dünyayı, inisiyatik yorumuyla, ruh ve maddeyi yarattıktan sonra, ışığı, enerjiyi meydana getirir. Belki de ışık; ruh ve madde arasında bir aracıdır: Bir bilgi taşıyıcı, "Canlandırıcı" !
  Her halükarda kesin olan şudur: Bizler, biyolojik yaşamın korunması ve şekillenmesi için gerekli olan ışığın, varlıksal temel şartlardan biri olduğunu görmek durumundayız.

  Işık sadece aydınlıktan ibaret bir şey değildir. Işık, hepimizin bildiği gibi, enerji sağlar. Fakat bunu dönüştürmek için, karmaşık sistemlerden oluşan bir organizmaya gereksinim duyar. Bu; gezegenimizin ilk büyük evrim süreci olan ve işin aslına bakılırsa evrimin gerçekleşmesini sağlayan, fotosentezdir. İşleyişi oldukça iyi bilinmesine rağmen, nasıl meydana gelebildiği bir bilmece.

 

  Işık, hayretler uyandıran biyolojik bir anlama sahiptir. O, sadece enerji sağlamakla kalmaz, enformasyon da taşır. Biyolojik sistemler birbirleriyle ışık sayesinde iletişim kurarlar. Güneşin ışınları, insan ve hayvandaki hormon üretimine tesir eder ve bitkilerin büyümesini sağlar. Büyük bir ihtimalle hücrelerdeki metabolizma işlemleri sadece kimyasal mesaj taşıyıcı hücreler sayesinde değil, ışık tarafından da yönlendirilmektedir. Kısacası; doğrudan ya da dolaylı olarak tüm canlılar ve yaydıkları ışık, diriliklerinin ölçüsüdür. Dr. Mae Wan Ho'nun en son çalışmaları bunu göstermektedir.

  Londra'nın kuzeyinde yer alan Milton Keynes'deki Açık Üniversitede, Dr. Mae Ho, öğrencileri ile birlikte polarizasyon mikroskobunu kullanarak tek hücreliler, su bitleri ya da örneğin sinek kozaları gibi küçük canlıları olağanüstü bir renklilik içinde izleyebildikleri bir teknik geliştirdiler. Polarize edilmiş; yani eşit ayarlı ışık ile çalışan bu tür mikroskoplar, genelde mineral kristallerini araştırmak için kullanılırlar. Bu tür gereçlerde uygulanan birkaç ufak değişiklikten sonra, canlı varlıkların da incelenebilmesi; doku ve organların, düzenli ve sıvı kristallerine benzer bir yapıya sahip olmalarından dolayı mümkün olmaktadır. Ancak sadece canlı oldukları sürece! Organizmaların ışığı ve renkliliği, canlılıklarının bir ölçüsüdür. Öldüklerinde, bu ışık ve rengi kaybederler.

 

 SAĞLIKLI BEDENDE CANLI RENKLER

  "Bu görüntüleme tekniğinin bu kadar özel olmasının nedeni, enerji iletimi ile bağlantıda olan canlı, dinamik düzenli sistemleri göstermesidir", diyor Dr. Ho. Demek ki bir organizma çok canlı ve sağlıklıysa, renkleri daha çok parlıyor. Ancak durağan ya da donmuş veya kurumak üzereyse, o zaman rengini kaybediyor. Ve tabi ki öldüğünde ise rengi soluyor. Hem de bir hayli hızlı. Öyleyse yaşam ve ölümü, bu renkliliği temel alarak tanımlayamaz mıyız ? Dr. Ho bu sorumuza evet cevabını veriyor: "Yaşam, gökkuşağının tüm renkleridir. Bu tanımlamanın, diğerleri kadar iyi olduğunu düşünüyorum."

 

  19.yüzyıl biterken ve yirminci yüzyılın başlarında, ışık terapisinin öncüleri, örneğin, Edwin Babbit, Niels Finsen, Dinshah Ghadiali ve Harry Spitler, çeşitli hastalıklarda uyguladıkları renkli ışık sayesinde şaşırtan başarılar elde ettiler. Ve aldıkları sonuçlar, en son bilimsel araştırmalar tarafından onaylandı. Kırmızı ışık uyarıcıdır; kan basıncını ve solunum frekansını yükseltir ve özel bir yöntemle uygulandığında ise migren ağrılarını bile yok edebilir. Mavi ışık sakinleştiriyor; eklem iltihaplanmaları ve yeni doğmuş bebeklerdeki sarılığa karşı iyi geliyor. Firuze renkli ışık iltihaplara karşı etkili, mor ötesi ışık kolesterin oranını indiriyor ve kaşıntılı cilt hastalıklarına iyi geliyor; sınıfların duvarları sarı ya da portakal rengi gibi sıcak renklerle boyandığında, öğrencilerin zekasında ve başarılarında yükselme gözlemleniyor.

  Yüzyılımızın başlangıcında, renk terapistlerinin gerçekleştirdiği başarılar şaşırtıcıdır ancak unutuldular. Dezenfekte edici ve penisilin keşfedildiğinde, tıbbi düşünce tarzı diğer yola saptı. Bugün, mikrop türlerindeki direnç belirtilerinden elde edilen sonuçlar ve yan etki sorunları sebebiyle bu yol artık çıkmaza girmiştir. Renk ve ışık terapilerinin bu son yıllarda yeniden keşfedilip itibarının geri verilmesine şaşmamalı.

1- Işığın Doğası

2- Esir Hipotezi 

 

© Astroset 2004-2010