Makale

WWW.ASTROSET.COM

ASTROLOJİ, DİN VE BİLİM (9)

Dr. Gustav-Adolf Schoener
Çeviren: Işık UÇKUN

Psikolojik Astroloji

  Teozofiye ilave olarak, ondokuzuncu yüzyılın sonunda gelişmekte olan psikoloji de aynı zamanda astroloji için yolu açmıştır. Psişik astroloji, insan zihninin “şuursuz” alanlarını kapsayan psikoanaliz çizgisinden hız alarak gelişmiştir.  Psikolog Carl Gustav Jung (1875-1961) geceleri gördüğümüz rüyaların zengin sembolik dünyasını çözmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de, nesilden nesile aktarılan mitlerde ve peri hikayelerinde de ortaya çıkan görüntü ve sembollerle tekrar tekrar karşılaşmıştı. Bu onu, astrolojideki gök cisimlerinin tanrılarının aslında bizim zihnimizdeki görüntülerden oluştuğu fikrine götürdü.
  Gök cisimlerinin tanrıları aslında bağımsız varlıklar değildir, daha çok zihnimizde şuursuzca uyur halde bulunan imajlardır ve bunlar gökyüzünde zihnimizin bir aynası olarak yerlerini almaktadırlar. Dolayısıyla, aşk tanrıçası Venüs veya savaş tanrısı Mars hakkındaki hikayeler aslında insanların tekrar tekrar deneyimlemiş oldukları ve bir dönemde tanrılara atfettikleri hikayelerdir. Bunun sonucunda da, Jung’a göre, astroloji ortaya çıkmıştır. Bu da şimdi, yıldızların hareketlerinin gerçekte insan zihninin bir yansıması olduğu olarak yorumlanmaktadır.

  Carl Gustav Jung gazete horoskoplarına inanmıyordu, ama astrolojinin bizleri insan zihni ve genel olarak önemli tarihi gelişmelerin geleceği ile ilgili olarak bilgilendirebildiğine inanıyordu. Bazı astrologlar ve aynı zamanda da psikologlar da Jung’dan sonra bunu ele almışlardır, örneğin, tanınmış psikoanalist Fritz Riemann [54] gibi. Bu psikologlar horoskopta, dolayısıyla da doğum anında gök cisimlerinin pozisyonlarında bir kişinin karakterinin ana yapısını keşfetmek için bir anahtar görmüşlerdir. Böylece, bir kişinin kişisel halleri ve zorlukları, aynı zamanda çevreden gelen onu rahatsız edici etkiler horoskop ile ortaya çıkarılabilir. Bu şekilde, astroloji uygulamalı psikolojik danışmanın bazı formlarında kendi yolunu bulmuş oldu. [55]

  Yukarıda tanımlanan psikolojik astroloji, bazı düşünce okullarının gördüğü gibi insan hayatını yıldızların emirlerine tabi olarak görmez. Psikolojik astroloji horoskopun sadece bir kişinin yeteneklerini ortaya çıkarmamıza yaradığını kabul eder; örneğin, bir kişinin daha çok sanatsal mı yoksa teknik yeteneklere mi sahip olduğu horoskop vasıtasıyla öğrenilebilir. Bu yeteneklerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği veya nasıl gerçekleştiği psikolojik astroloji tarafından başka faktörlere atfedilmektedir, örneğin yetiştirilme ve diğer çevresel faktörler gibi. Bu yüzden horoskop daha çok danışma yönelimli bir uygulama için bir temel niteliğindedir.

  Burada, bilimin bakış açısından şu gerçeğe dikkat etmek gerekir; eğer psikolojik astroloji horoskopta sadece çok çeşitli şekillerde gelişebilen yetenekleri tanımlayabiliyorsa, ortaya şöyle bir problem çıkıyor; bir kişinin horoskopu ve gerçek sorunları birbirlerine denk düşmeyebilirler. Öyleyse bir kişinin horoskopu ile karakteri arasındaki uyum nasıl test edilebilir? Doğum anını kendine temel alan bir horoskop yorumu tam ve gerçekçi olarak yetişkin bir kişiyi nasıl değerlendirebilir?

  Bunun bilimsel kanıtını ortaya koymanın güçlüğü ortadadır. *Psikodiyagnoz çerçevesinde çalışan (*hastalığa tanım koyma) çoğu astrolog durumu böyle değerlendirmektedir. Astrolojinin  buna rağmen bir kişinin karakteri ile ilgili anlamlı bir bilgi sağlayabildiğinin bir kanıtı olarak Franz Riemann örneğin danışmanlık konusundaki kişisel deneyimin horoskopun doğruluğunu ortaya koyduğuna dair bakış açısını açıklamaktadır. Riemann’a göre horoskopta görünen karakterlerin üzeri örtülüyordu ve bu örtünün kalkması dış etkenler tarafından engellenmiş oluyordu. Bu durumda horoskop bir kez daha bloke edilen karakterin ortaya çıkarılması için yardımcı oluyordu.

  Psikolojik astroloji böylelikle danışan ve astrolog arasındaki doğrudan diyalog halinde gerçekleştirilen kişisel deneyime dayalı olmaktadır. Bu da şu anlama geliyor; bilimsel kanıt oluşturabilirliği bağlamında horoskop ile psikodiyagnozun birbirine tam olarak denkliği muhtemelen mümkün değildir. Diğer nedenlerin arasında, astroloji ayrıca bu nedenle de kabul görmeyen bir bilimdir.
  Psikoloji ise bunun tam tersine bilimsel olarak kabul gören bir disiplindir çünkü deneysel ve teorik yöntemlerle çalışır. Astrolojinin deneyle de desteklendiği gerçektir ama sonuçlarının bilimsel olarak test edilebilirliği konusunda zorlukları vardır ve sonuç olarak bilimsel kabul gördüğü nadirdir.

  Ancak, deneysel sonuçlar sayesinde tanınır olsaydı bile yine de mevcut kabul edilen bilimsel yöntemlerle çatışan teorik bazı sonuçlar ortaya çıkacaktı. Bu da şu anlama geliyor; eğer astroloji deneysel sonuçlarla birlikte kabul edilseydi sonuç olarak gök cisimleriyle, doğum anındaki gök cisimlerinin pozisyonlarından elde edilebilen kişinin uzmanlaşmış yetenekleri arasında bir bağlantı olması gerekecekti. Ama böyle bir açıklama mevcutta kabul edilen ve kozmosla insan varlığı arasındaki bağlantıya dair bütün bilimsel açıklamaları aşacak ve (geniş bir bakış açısıyla) dini açıklamaların arasına yerleştirilecektir.

  Bilimsel yanıyla ilgili olarak, psikolojik astroloji böylelikle kişisel deneyimle sınırlanmıştır. Teorik sonuçları bakımından ise, kozmosla insan arasında bir bağlantı olması bakımından, dinsel açıklamalardan kendini soyutlaması zordur.
  Bahsettiğimiz dini açıklamalar şu şekilde açığa çıkmaktadır; öncelikle psikolojik astroloji gök cisimleriyle bir kişinin karakteri arasında birbirine paralel bir ilişki tanımlamaktadır. Yani, bir kişinin doğum anında gökyüzündeki gezegenlerin pozisyonunun bu kişinin daha sonra özellikleri olarak ortaya çıkacak olan karakter imajlarını (kadim mitsel tanımlamalara denk gelen) ortaya koymakta olduğunu kaydetmektedir. Paralelliklerin keşfi, yukarıda da tanımlandığı gibi kişisel deneyime dayalı olmaktadır.

  Ancak bu açıklama; paralel bir ilişkinin basitçe ortaya çıkarıldığı anlamına gelmemektedir. Gök cisimleriyle insanlar arasında bu paralellikleri meydana getiren bir tür bağlantı olmalıdır. Ama son derece uzaklarda bulunan gezegenlerle aradaki bu bağlantı nasıl açıklanabilir? Plüton gezegeni öyle uzaktadır ki dünyadan teleskopla bile görülememektedir.

  Pek çok psikolojik astrolog bu sorunu hipotezler kurarak gidermeye çalışmaktadır. Psikolojik astrologların bunu yaparken bir kez daha kadim dini fikirlere geri dönmelerini görmek ilginçtir. Astrolog Thomas Ring (1892-1983) kadim gezegen tanrılarında ve onların açıklamalarında “ilkeleri” görmekte, bunlar doğal ve zihinsel işleyişi tanımlamaktadır. Bu ilkeler “canlıların gücü” veya “bütünselliğin” güçleri olmakta, bu güçler tüm kozmosta işler halde olmakta ve yaşayan her şeyi kuşatmaktadır. [56] Bununla söylenmek istenen; sadece bizim ve doğanın canlılıkla dolu olduğmuzu değil, tüm kozmosun bütün göksel cisimlerle birlikte yaşayan bir organizma olduğudur. Gezegenler buna göre sadece bir cansız maddeler toplamı değil, daha çok insan psişesinde ve doğada da bulunan canlı güçlerle donanmış antitelerdir.

  Dolayısıyla gök cisimleriyle insanlar arasındaki bağlantı mevcut standartlara göre bilimsel olarak açıklanabilir türden değildirler. Göksel cisimlerle insanlar arasındaki birbirine paralel; yani eşzamanlı bağlantı ışık ya da çekim gücü gibi fiziksel etkilerle açıklanamaz türden olup daha çok bütün kozmosta işler halde bulunan ve bizlerin psişemiz aracılığı ile bağlantı kurabildiğimiz “canlı güçler” olarak tanımlanması daha doğru olur.

  İşte burada bir kez daha kadim astrolojiyle karşı karşıya geliyoruz. Kadim zamanlarda “dünya ruhu” içinde olma inancı çok yerleşmişti. Bu dünya ruhu, bütün kozmosu dolduruyor, her bir unsuru kuşatıyordu ve insan ile en uzakta meydana gelen kozmik olayların bağlantısını açıklayabiliyordu. Johannes Kepler ve Isaac Newton hala astrolojik ve majik olayları açıklayabilen “anima mundi”ye, dünya ruhuna inanıyorlardı.

  Böylece psikolojik astrolojinin aslında psikoloji uygulamalarından elde edilen deneyimlerle başladığını görmekteyiz, ancak bunlardan dinsel sonuçlar elde etmektedir. Psikolojik astroloji böyle ele alındığında ezoterik astrolojiye çok yakın olmaktadır. Dolayısıyla bu iki astroloji türü genelde modern astrolojide ayrılmadan yerlerini almaktadırlar. Ezoterik ve pek çok yeni dinsel hareketin omurgasında bu iki okul nadiren ayrılmaktadır. Pek çok astrolojiye meraklı kişi için bu bilimin arkasında hangi açıklamaların olduğu son derece önemsiz görünmektedir. Çoğunlukla ön planda olan psikolojik kavrayışlar ve kişisel bilgidir. Astroloji için açıklama sorusu pek çok ilgili kişiden gelse de bunlar genelde çok belirsiz ve genel olarak bunu spiritüaliteye veya doğal bilimlere bağlayan türde olmaktadır. [57]

  Almanca konuşulan ülkelerde ve diğer birçok dünya ülkesinde, görevlerini temel olarak psikodiyagnostik alanda görmekte olan çok sayıda okul vardır. Bununla beraber, sayı belirterek bir sınıflandırma yapmak da mümkün değildir. Bazı okullar, örneğin Zürich’teki Astrodata gibi ezoterik konuları oldukça şuurlu bir şekilde açıklamaktadır, buna “karmik horoskop analizi” örnek olarak verilebilir. Diğerleri ise şifa veya ekonomik tahminler konularında uzmanlaşmışlardır. Bununla beraber, astrolojideki psikodiyagnostik ilgi alanları modern astrolojinin en büyük bölümünü oluşturmaktadır.

>> Önceki Bölüm

>> Sonraki Bölüm

DİPNOTLAR
54] Riemann, Fritz;1986.
55] Hans Bender bir önsözünde şöyle söylemektedir;  "çok sayıda rasyonel kişi, aralarında pek çok psikoterapist de olmak üzere, doğum haritasını uygulamalı bir diyagnostik araç olarak kullanmaktadır” Ring, Thomas; 1990, sayfa x.
56] Ring, Thomas; 1990; sf. 3.
57] Astroloji ile ilgilenenler için yazılı bir inceleme, şu anda değerlendirme safhasında bulunmaktadır ve büyük çoğunluğun doğal-bilimsel ve spiritüel açıklamaların bir karışımını tercih ettiğini göstermektedir.

Yayın Tarihi:19.Ocak.2008

 

© Astroset 2004-2010