Makale

WWW.ASTROSET.COM

ASTROLOJİ, DİN VE BİLİM (10)

Dr. Gustav-Adolf Schoener
Çeviren: Işık UÇKUN

Astroloji'de Bilimsel Araştırmalar

   Modern astrolojide psikolojik ve ezoterik yaklaşımlara ilave olarak, bilimsel yani deneysel olarak da astrolojiye hakkını verme çabaları bulunmaktadır. Bu konuda kişisel deneyime başvurmak yeterli olmayıp bu düşüncede olanların daha çok bilimsel olarak kabul edilmiş verilere erişmek isteyişleri öne çıkmaktadır. Makale dizimizin başlarında klasik filolog Franz Boll’un, “astroloji aynı anda hem din hem de bilim olmak istiyor !” deyişini hatırlayalım. Bilimsel araştırma, astrolojiye mevcut bilimsel gerekliliklerle bakabilmeyi sağlayan bir zemin edindirme eylemidir. Dolayısıyla bilimsel astroloji, astrolojinin yirminci yüzyılda yürüdüğü üçüncü yoludur.
  1920’lerde, bazı astrologlar istatistiki veriler toplamaya başladılar ve bu şüphecileri ikna etmek içindi. Bu süreçte astrolog Herbert v. Klöckler, kazalarla, suçlarla ve ressamların, şairlerin ve avukatların bazı yetenekleri ile ilgili özel astrolojik bağlantılar bulma amacı ile 5000 tane horoskop inceledi. O ve diğer astrologlar bu çalışma sırasında astrolojinin kabul görmesi yönünde bir eğilim gördüler. Yine de Klöckler bulduğu sonuçları kesin olarak kabul edilmiş saymadı ve dolayısıyla da bunlar bilimsel olarak değerli görülmedi. [58]

  Astrolojiyi istatistiki verilerle onaylayabilecek küçücük de olsa bir ipucu bulmak için en çok bilinen ve en kapsamlı çaba 1970’lerde Fransız psikolog Michel Gauquelin tarafından gösterilmişti. Toplam 35.907 doğum haritasını temel alan çalışmasında insanların kariyer seçimlerinin astroloji yoluyla teyit edilip edilemeyeceğini test etmiştir. Aynı işi yapan kişilerin benzer horoskoplarının olup olamayacağını belirlemeye çalışmıştır. Bulgularını ise Cosmic Influences on Human Behaviour (Kozmik Etkilerin İnsan Davranışlarına Etkisi) adlı kitabında sunmuştur, sözkonusu kitap 1983’te Almanya’da da basılmıştır. [59]

  İlk olarak keşfettiği, (her ne kadar esaslı bir astroloji takipçisi olsa da) gazetelerdeki horoskop yorumlarının tamamen yanlış olduğuydu. Böylelikle de ortaya istatistiki olarak örneğin, profesyonel asker veya atletler arasında koç ve akrep burcundan olanların sayısının diğer mesleklerde hiç olmadığı kadar çok sayıda olduğu çıkmaktadır. Popüler astroloji böyle sonuçlar ortaya koymaktadır çünkü bu astroloji türü “Koç” ve “Akrep” burçlarını yüksek fiziksel güce sahip bedenleri olan savaşa hazır ve agresif kişiler olarak görmektedir.

  Bununla birlikte Gauquelin aynı zamanda şu sonuca varmıştır; kişilere ait gezegensel pozisyonlara dair dikkatli bir araştırma aynı zamanda da belirli mesleklere eğilimleri ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ortalamanın üzerinde bir sayıdaki vakada, askerlerin ve atletlerin başucu pozisyonlarında Mars Gezegeninin bulunduğu söylenebilmekteydi. Benzer şekilde politikacılar için de Jüpiter gezegeni geçerli olurken, yazarlar için ay, bilim adamları için ise Satürn gezegeni aynı şekilde etkiliydi. Bu aynı zamanda gök cisimlerinin klasik tanrılarına da tekabül etmekteydi; buna göre Mars savaş tanrısı, Jüpiter dini ve politik gücün tanrısı, ay bilgelik tanrısı veya tanrıçası ve Satürn ise katı maddenin tanrısıydı.
  Bununla beraber Gauquelin, verdiği bilginin doğru olduğu kabul edilirse, binlerce kişiden tamamen istatistiki olmak üzere ortalama bir değer ortaya çıkarmıştı ancak bu değer, belirli bir kişinin gelişimi ile ilgili herhangi bir yorum içermemekteydi. Başka bir deyişle, Gauquelin’e göre belirli bir horoskoptan en iyi ihtimalle belirli mesleklere yönelik belirli bir genel eğilim, belirli bir olasılık düzeyinde belirlenebilir ve bu da özel bir vakada bu eğilimin fark edilmesi adına hiçbirşey ifade etmemektedir.

 

   Bu çalışmada, gazete astrolojisine dair pek çok astrolojik kabul ve aynı zamanda daha detaylı bazı horoskop yorumları karşılık bulamamaktadır. Bununla birlikte Gauquelin’e göre, astrolojiyle ilgili bir şey yine de değişmeden kalmaktadır. Pek çok bilim adamı bu araştırmayla ilgilenmiş, bazıları yetersiz bularak reddetmiştir. Diğerleri ise, örneğin psikolog Hans Jürgen Eysenck araştırmanın güvenilir olduğunu kabul etmiştir. [60] Bu çalışmayı ilgilendiren tartışma günümüzün bilim adamları tarafından hala devam ettirilmekte olup konu açık kalmaya devam etmektedir. Bu çalışmayla ilgili bilim adamları arasındaki tipik bir görüş, İngiliz astronom G.O. Abell’ın ifadesinde özetleniyor: “ Gauquelin’in bulduğu sonuçların aldatıcı olduğunun ortaya çıkacağına dair güçlü şüphelerim var. Ama eğer bunların sadece bir kısmının bile doğru olduğu ortaya çıkarsa bu, insanlar üzerindeki kozmik etkilerin tespit edilmesinde çok büyük bir dönüm noktası olacaktır. [61]

  Bu konuyla ilgili daha ileri aşamada bir araştırma 1997 yılında Klaus-Peter Endres ve Wolfgang Schad [62] isimli biyologlar tarafından gerçekleştirildi. Burada araştırılan şey bir astrolojik bağlantıyı tespit etmeye yardımcı olabilecek en küçük bir ipucunu bile olsa bulabilmekti. Horoskopları incelemediler, çok daha genel bir çalışmaya başladılar. Çeşitli organizmaların, özellikle bitkilerin ve deniz canlılarının ayın çeşitli fazlarına nasıl tepki verdiklerini belirlemek istemişlerdi.

  Ayın dünya üzerinde bir tür etkide bulunduğu, örneğin gel-git’e neden oluşu gibi, kabul edilmektedir. Ama burada yapılmak istenen ayın fazlarının; yani yeni ayın, dolunayın, yükselen ve alçalan dördünlerin, bitkiler ve hayvanlar tarafından “fark edilip fark edilmediğini” ve buna göre bir hareketlenmelerinin olup olmadığını kontrol etmekti. Her şeyden önce ise, bütün dış faktörler, yani ay ışığı, gel-git gibi unsurların etkisinin olmadığı durumlarda da bitki ve hayvanların aynı şekilde tepki verip vermediğini ortaya çıkarmak istemişlerdi. Dolayısıyla bu araştırmanın konusu, astrolojinin kabul ettiği göksel cisimlerle dünya üzerindeki yaşam arasındaki “gizemli güçlerin” gerçekten var olup olmadıklarını ortaya çıkarmaktı.

  Çok sayıdaki, kısmen çok karmaşık deneylerin sonuçları iki grup organizmanın var olduğunu ortaya çıkarmıştı. Araştırma yapılan bitki ve hayvanların bazılarının ayın fazlarına bağlanan büyümesinde ve davranışlarında hiçbir hareketlenme gözlenmiyordu. Ama diğer pek çok türde, ayın fazları ile uyumlu bir hareketlenme ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla, bazı bitki ve hayvanlar büyüme veya üremeleriyle ilgili sadece dolunayda tepki verirken, bazıları sadece yeniayda, diğerleri ise yükselen veya alçalan dördünde tepki vermektedir.
  Burada, kişisel ve oldukça karmaşık deneyler detaylı olarak tanımlanmıyor belki ama bu iki biyolog bilimsel olarak güvenilir bir hükme sahip olmak adına yeterince bilgi topladıklarına ikna olmuşlardı. Bu sonuçlara göre, pek çok bitki ve hayvanın dış tesirlerden bağımsız olarak belirli davranış modelleri dikte eden bir “
içsel saatleri” olduğu kesin görünüyor. Bu “içsel saat” ayın belirli fazlarına belirgin bir biçimde paralel çalışmaktadır, hatta söz konusu bitki ve hayvanlar ayı “göremeseler bile”, yani örneğin laboratuarda uzun süreler boyunca üzerleri örtülü bir biçimde kalsalar bile böyle olmaktadır.

  Şimdi, bu bize astroloji ile ilgili olarak neyi anlatıyor? Astroloji, bahsi geçen sonuçların doğru olduğu varsayılırsa ispat edilmiş oluyor mu? İlk sorulan soru, göksel cisimlerin tesirlerinin, bilinen fiziksel göstergelerin dışında, deneyle kanıtlanabilir göstergelerinin de olup olmadığıydı. İşte bu iki biyoloğun iddiası: pek çok vakada böyle göstergeler var ama diğer vakalarda yok.

  Sadece pozitif sonuçları düşünecek olursak, şu söylenmeli; ayın tesirinin göstergesinin bulunduğu bir yerde bizler gerçekten bir “etkiden” bahsedemeyiz. Örnekler gösteriyor ki, daha çok, bitkiler ve hayvanlar ayın fazlarına cismani bir biçimde paralel davranıyor. Dolayısıyla sadece şunu söyleyebiliriz ki her iki durum da birbirine paralel olarak gelişiyor. Bizler bunun bir tesadüf mü olduğunu, yoksa şimdiye kadar bilim için örtülü kalmış gizemli güçlerin meydana getirdiği bir sonuç mu olduğunu bilimsel olarak teyid edemiyoruz.

  Şimdi, Kral Asurbanipal’in kütüphanesinin Mezopotamya kehanet yorumunu hatırlayalım. Orada, astrologlar çok bilimsel olarak olmasa da temelde bilimsele çok yakın bir biçimde, yüzyıllar boyu süren gözlemlerin yardımıyla gökte gezinen “yıldız tanrılarla” dünya üzerinde meydana gelen pek çok olay arasında paralel bir ilişkinin var olduğunu keşfetmişlerdi. Bunun gerçekten her zaman olup olmadığı hiçbir şekilde teyit edilememektedir. Ama astrologlar bu gözlemleri yapabileceklerini farz etmişlerdir. Astrologlar aynı zamanda, yukarıda da bahsedildiği gibi, gökyüzünde belirenlerle dünya üzerinde belirenler arasında da bir paralellik olduğunu kabul etmişlerdir. Belki de, bugün bazı vakalarda kesin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılabilen bu paralel ilişkiyle ilgili olarak bir şey biliyor ya da bir şeyden şüpheleniyorlardı.

  Bununla beraber, bu çalışma horoskop yorumu için yeterince veri sağlamıyor. Ayın fazları ile organizmaların davranışları arasındaki paralelliklerin kanıtı yalnızca bazı vakalarda ve çok sıra dışı durumlarda görülebiliyor. Göksel cisimlerin hareketleri ile dünya olaylarının arasındaki paralellik gelecekte çok daha iyi gösterilebilecektir. Bu da şu demek oluyor; öncelikle astrolojinin temelleri “saçmalık” olarak tanımlanamaz. Bununla beraber, horoskop yorumlarının bilimsel olarak kanıtlanması, uygulamalı astrolojide de görüldüğü gibi, zor olacaktır. Astroloji gerçeğinin ne olduğu sorusu gelecekte de, bir kişisel deneyim ve karar konusu olarak kalacaktır, tıpkı her dini öğretide olduğu gibi.

>> Önceki Bölüm

>> Sonraki Bölüm

DİPNOTLAR
58]
Klöckler, Herbert v.; 1927.
59]
Gauquelin, Michel.; 1976.
60]
Eysenck, Hans Jürgen/Nias, David; 1982.
61]
Eysenck/Nias; 1984.
62]
Endres, K.-P./Schad, W.; 1997.

Yayın Tarihi:04.Şubat.2008

 

© Astroset 2004-2010