Metafizik / New Age

Kutuplaşma ve Farkındalık

Yayın Tarihi: 01.Ağustos.2008
WWW.ASTROSET.COM

  Farkındalık için daima iki kutba ihtiyacımız vardır. Ama bu kutupların zıtlığına takılıp kalmadan, bu zıtlığın gerilimini birliğe giden yolda itici güç ve enerji olarak kullanmamız gerekir. İçe bakış sırasında insanın suçluluğu aslında onun ödülüdür çünkü suçluluk özgürlüğünün garantisidir.

  Birliğe giden yol, sadece kaçmaktan daha fazla bir şeyler gerektirir. Zıtlıkları içimizde birleştirmek için, korkmadan, her şeyin içindeki kutuplaşmayı görmemiz, bu tecrübeyle sürekli bilinçlenmemiz ve varoluşumuzdaki çelişkileri aşmamız lazımdır. Bizden istenen kaçmak değil, yaşayarak çözmektir. Bunun için değer sistemimizin katılığını daima sorgulayarak şunu fark etmeliyiz. “Kötü”nün en büyük sırrı, aslında var olmamasıdır. Her kutuplaşmanın karşısında, “Tanrı” veya “Işık” olarak adlandırdığımız “Birlik” vardır.

  Bilinç dediğimiz şey, bir insanın, bilincinin ışığında kalan ve bu nedenle görebildiği özelliklerin ve görüntülerin tümüdür. Gölge ise bilinç ışığının aydınlatmadığı, bu nedenle karanlıkta kalan ve bilindışı (bilinçüstü, aşkın ve transandantal yönümüzü ifade eder) denen alandır. Tabii bu alan karanlıkta kaldığı sürece bize kötü ve korkutucu gözükür. Gölgemize yönelteceğimiz bir bakış, karanlığa ışık getirir ve bilinçdışını bilinçli hale getirmemize yeterli olur.

  Bakmakla Kutuplaşmayı Aşmak
 
Kendine sahiden biraz bakmak, kendini tanıma yolundaki en sihirli formüldür. Bakmak, bakılanın kalitesini dönüştürür, çünkü karanlığa ışık, yani bilinç getirir. İnsanlar daima “bir şeyleri” değiştirmek isterler, oysa ondan beklenen bakma yeteneğini geliştirmesi ve doğru bakış açısı oluşturmasıdır. İnsanın bilgelik ya da aydınlanma dediğimiz en yüksek amacı, her şeye bakabilme ve her şeyin olduğu gibi doğal haliyle iyi olduğunu anlayabilme yeteneğine ulaşmaktır. Bu gerçek kendini tanımadır. İnsan hala bir şeylerden rahatsızlık duyuyorsa ve hala bir şeyleri değiştirme gereği hissediyorsa, kendini tanıma aşamasının ilk basamaklarındadır ve henüz o istediği arzu ettiği aydınlanma (nirvana) noktasına ulaşmamış demektir.

  Dünyadan kaçış ve manastır hayatı da, kutuplaşmayı aşmak için uygun bir yol değildir. Bize gerekli olan, daha çok bilinçli bir biçimde, yaşamın öncelikle de kendi kişisel yaşamımızın bizden istedikleriyle yüzleşme cesaretidir. Bunu yaparken bilincimiz, her eylemimizde kendimizi gözlememizi sağlar ve davranışları içinde kaybolmamıza engel olur.
Ne yaptığımız hiç önemli değildir. Önemli olan nasıl yaptığımızdır. Bunu yaparken bilinçli miyiz? Yoksa, bu harekette egomuz mu gizlidir? Yaptıklarımızla kendimizi bağımlı mı yoksa özgür mü kıldığımız,
bu soruların samimi ve dürüst yanıtlarına göre değişir.

  Zıtlıklar Sevgiyle Birleşir
  Zıtlıkları birleştirmede kullanmamız gereken araç sevgidir. Sevgi prensibi, kendini açmak ve o ana kadar dışarıda olan bir şeyleri içeri almaktır. Sevgi “bir”lik için çabalar. Sevgi, içinde erimek ve hiç ayırmamak ister. Sevgi, Sen’i Ben’e ve Ben’i Sen’e çevirdiği için zıtlıkları birleştirmenin anahtarıdır. Sevgi, kısıtlama ve şartlanma olmadan “Evet” diyebilmektir. Sevgi, tüm evrenle bir olmak ister, bunu başaramazsak sevgiyi gerçekleştiremeyiz.
Sevgi eğer hala bir seçim
yapıyorsa, gerçek sevgi değildir. Çünkü sevgi ayırmaz, oysa seçim ayırır. Sevgi kıskançlık tanımaz, çünkü sahip olmak istemez. Sevgi çağlaya çağlaya akmak, sağanak halinde yağmak ister.

  Bu her şeyi içine alan gerçek sevginin sembolü, Tanrı’nın insanlara duyduğu sevgidir. Tanrı’nın sevgisini farklı dağıttığını düşünemeyiz. Tanrı başka birini daha çok seviyor diye kıskançlık duymak da anlamsızdır. Tanrı, yani “Bir”lik, İyi ve Kötü ayırt etmez, işte bu nedenle O Sevgi’dir. Güneş sıcaklığını tüm insanlara gönderir, ışınlarını yapılan işe göre dağıtmaz.

Sevgi sınır tanımaz.

Sevgi engel tanımaz.

Sevgi dönüştürür.

Kötüyü sevelim ki, kötü kurtulsun.

  Kendini İyileştirmek
 
Kendini düzeltmek, diğer bir deyişle kendini   olduğu gibi görmeyi öğrenmektir! “Kendini” tanımak, “ben”i yani “ego”yu tanımak değildir. “Kendi”, bir okyanus, “ben” ise bir bardak sudur. “Ben”imiz bizi hasta yapar, “kendi” ise iyileştirir. İyileşmeye giden yol, “Ben”den “kendi”ne, hapisten özgürlüğe, kutuplaşmadan birliğe giden yoldur.

  Hastalık, bize birliğe giden yolda ne eksiğimiz olduğunu gösterir. Amaç, eksik olanı görmeyi öğrenmek ve onu bilincimize kazandırmaktır. Bir danışmanın veya terapistin yorumları ve çizdiği, kişinin gelişimine ve ana programa uygun yol haritası ise insanın bakışını, onun görmeden geçip gittiği şeylere yöneltmeyi hedefler. İnsan bu eksikliği bir kez gördüğünde, onu gözden kaçırmaması ve dikkatlice bakması yeterlidir. Sadece sürekli ve dikkatli bir inceleme bile engelleri aşar ve bulduğumuz eksiklikle bütünleşmek için gerekli sevginin büyümesini sağlar. Gölgeye bakmak onu aydınlatmak demektir.

>>Önceki Bölüm

>>Sonraki Bölüm

 

© Astroset 2004-2010