Nea Nepal'de

Bölüm 17

WWW.ASTROSET.COM

ANLIK PARLAMA AYDINLANMA MIDIR?

  Biraz durdu sanki çok derin bir şey düşünüyordu uzun ve büyük soluklu bir nefes aldı; Doğanla ikimiz dikkat kesilmiştik. Nefes bile almıyorduk diyebilirim çünkü konunun özünü içeren, püf noktası sayılacak adeta sır gibi bir şey söyleyeceğini hissetmiştik. Asita’nın gözlerinde öye bir ifade vardı ki tanımla derseniz tam olarak tanımlayacağımı hiç sanmıyorum, biraz muzip bir gülümseme belirdi yüzünde ve devam etti:
 
“Şimdi de abhisheka' dan sonra neyin geldiğini inceleyebiliriz. İki zihnin karşılaşmasını deneyimlemiş ve böylece ruhsal arkadaşımızla gerçek bir iletişim kurmuşuzdur. Yalnızca kendimizi açmakla kalmamış, bir idrak parlaması, öğretilerin bir kısmını anında anlayışı da deneyimlemişizdir.
  Öğretmen durumu yarattı, biz bu parıltıyı deneyimledik ve sonuçta her şey gayet iyi görünüyor. Peki! O anda ne oldu? Sonrasında neler olacak? Biraz da bunu irdeleyelim sizinle birlikte.
  Başlangıçta, oldukça heyecanlıyızdır, her şey gayet güzeldir. Birçok gün boyunca kendimizi muhteşem,
"ayakları yere basmaz" hissedebiliriz de.
  Görünen odur ki, Budalık mertebesine çoktan varmışızdır. Sıradan kaygılar bize hiç sıkıntı vermez, her şey sakince akıp gider, her zaman kendiliğinden derin tefekkürler yaşarız. İşte bu, ruhsal öğretmene açılma anını sürekli olarak yaşayacağımız zannının başladığı ilk tehlikeli andır. Bu durum oldukça yaygındır. Bu noktada, birçok insan ruhsal arkadaşlarıyla yani inisiyatörleriyle artık daha fazla çalışmaya ihtiyaçları olmadığını hissederler, muhtemelen oradan ayrılıp gitmeyi isterler hem de hemen. Doğu'da bu türden olaylarla ilgili öyle çok hikaye duydum ki: bazı öğrenciler öğretmenleriyle karşılaşırlar, anında bir aydınlanma deneyimi edinirler ve  nirvana, nirvana, işte aydınlandım diyerek oradan ayrılırlar.
  Öğretmenlerinden edinmiş oldukları tecrübeyi muhafaza etmeye çabalarlar ancak zaman geçtikçe bu deneyim, onların yalnızca kendi kendilerine yinelemiş oldukları bir anı, kelime dağarcığı ve de fikir yumağı haline gelir. Çünkü parlama anlıktır ve aslında inisiyatöre aittir, henüz öğrenciye mal olmamıştır. Ruhsal öğretmenin bir parlama yaratması gibi bir şeydir.
  Büyük olasılıkla bu tür bir deneyimden sonraki ilk tepkiniz, her şeyi sözcüklerle açıklayarak bunları günlüğünüze yazmanız olacaktır.”
Bana dönerek “sizin de günlüğünüz var değil mi? Dedi. “Evet” dedim “ama lütfen bunları yazmayın” dedi, hep birlikte kahkahalarla gülmeye başladık. Sonra hiç istifini bozmadan sanki onları söylememiş gibi aynı muzip ifade ile anlatmaya devam etti.

  “Ve yazılarınızla hatıratınız doğrultusunda, bunu insanlarla tartışarak ya da o deneyimi edinmenize tanıklık etmiş olan kişilerle konuşarak, tekrar bu deneyime odaklanmaya girişeceksinizdir.
  Ya da bir kişi Doğu'ya gidip bu türden bir deneyim yaşadıktan sonra Batı'ya dönebilir. Dostları onu oldukça değişmiş bulabilirler. Daha sakin, sessiz ve de duyarlı görünebilir. Birçok insan kendi kişisel sorunlarıyla ilgili olarak ondan yardım ve öğüt dileyebilir ya da ruhsallıkla ilgili uygulamalarıyla ilgili düşüncelerini sorabilirler. Başlangıçta  bu kişinin diğer insanlara yardım tarzı oldukça samimidir, onların sorunlarını kendisinin Doğu'da yaşamış olduğu deneyimle ilişkilendirmekte, onlara başına gelenlere dair güzel ve hakiki hikayeler anlatmaktadır. Bu onun için gerçekten bir esin kaynağıdır.
  Ancak bu çeşit durumlarda bir aşamadan sonra bir şeyler yanlış gitmeye başlar. O kişinin deneyimlediği bu ani idrak parlamasının hatırası, yoğunluğunu giderek kaybeder. Uzun süre dayanmaz çünkü kişi bu deneyimi kendisinin dışında bir şey gibi ele almaktadır.Ve aydınlandığını sandığı içinde uygulamadan vazgeçmiştir. Sizin oralarda Guru’sunu görür görmez aydınlanan o kadar çok kişinin öyküsü anlatılır ki, dinleyenler de bu anlık parlamalara kanmaya dünden hazırdırlar çünkü uyanmamış kişi tembeldir ve her zaman hazıra konmak ister. Bu tipler ruhsal şifacıları da kendine bu amaçla çağırır,
‘gelsin ve beni iyileştirsin der’ ama bilmez ki iyileşmek için kendisi çaba harcamaz ve o hastalığa neden olan durumu ortadan kaldırmazsa asla iyileşemez. Tekrar tekrar hastalanacaktır.

 Kişi zihnin uyanma haline ait ani bir deneyim edindiğini ve bunun kutsallık kategorisinde, olağanüstü bir ruhsal deneyim olduğunu ve çok az insanın bunu yaşadığını düşünmekte ve hissetmektedir. Bu deneyime yüksek derecede değer verip daha sonra onu normal yaşamına, memleketine, arkadaşlarına ve düşmanlarına, ailesine ve akrabalarına, kısacası artık aştığını ve yendiğini sandığı tüm o insanlara ve bağlı olduğu kişilere anlatır, ifade eder. Ancak artık, bu deneyimden geriye bir şey kalmamaya başlar, bilgi de deneyim de tükenişe geçer.
 Geriye ne kalır? Derseniz sadece güzel bir aydınlanma anısı derim.
  Ancak kişi deneyimini ve bilgisini diğer insanlara anlatmış olduğu için geri adım atıp da daha önce anlattıklarının yanlış olduğunu da söyleyemez. Bunu asla yapamayacaktır, bu onun için yanlış bir uygulama olarak çok onur kıncı olur. Henüz kendine ve başkalarına karşı dürüst olmanın değerini ve önemini fark edememiştir. Herkes gibi halleri hakkında yalan söylemeye, maske takmaya devam eder. Dahası, bu deneyimde, çok derin bir şeyin meydana geldiğine dair inancı da hala mevcuttur. Fakat maalesef, deneyim artık şu an içinde mevcut değildir çünkü onu kullanmıştır, değerlendirmiştir, daha doğrusu tüketmiştir. Üretim için uygulama gerekir ama uygulamayı da ani aydınlanma yaşayan biri olarak hafife almıştır yani işi aslında giderek zorlaşmaktadır aslında; yine de o biraz da komik olan bu durumun hiç farkında değildir.

  Genel olarak söylersek, olan şudur; bir kez gerçekten açılıp da "parladığımızda" yani bir tür nirvana-aydınlanma yaşadığımızda, bir sonraki anlara açık olduğumuzu fark ederiz ve değerlendirme yapma fikri aniden ortaya çıkar. "Vay, harika! Bunu yakalayıp muhafaza etmeliyim çünkü bu çok nadir bulunan ve çok değerli bir deneyim." deriz.
Böylece bu deneyime tutunmaya çalışırız ve işte, gerçek açılma deneyimine kaybedilmemesi gereken tek bir şey gibi baktığımız o noktada sorun başlar. Bu deneyimi tutup muhafaza etmeye çabaladığımız anda zincirleme tepki dizisi ortaya çıkar. Bu tıpkı istek üretip de, onu yaşama veya bizden büyük olarak kabul ettiğimiz evrene yumuşak ve rahat bir şekilde bırakamamak gibi bir şeydir. Nasıl istedikçe istediğimiz şey adeta bizden uzaklaşırsa, aydınlanmada da durum aynıdır. Yüksek Farkındalık, farkında olduğunu her an kendine hatırlatmaya çalışmaz, sadece o anı bilerek yaşar ve sadelikle gerekeni yapar, sonra da oradan çeker gider…
  Bir şeyi değerli ve sıra dışı diye gördüğümüzde o şey bizden ayrı bir hale gelir, bu ayrılık da kaybetme korkusunu getirecektir. Örneğin, bizim bir parçamız olduklarını bildiğimizden gözlerimizi, vücudumuzu, ellerimizi ya da başımızı değerli olarak görmeyiz. Elbette ki, onlardan, herhangi birini bile kaybetmiş olsak otomatik tepkimiz çok değerli bir şeyimizi kaybetmiş olduğumuzu ifade eder:
"Aman Tanrım, gözümü kaybettim, kolumu kaybettim; yerini başka bir şeyin doldurması imkansız!" deriz ve ancak o zaman bunun değerli olduğunu fark ederiz. Bir şey bizden alınıp uzaklaştırıldığında onun değerli olduğunu fark etme fırsatını yakalarız. Oysa normal şartlarda uzuvlarımız hep bizimledir, hep fonksiyonlarını ifa ederler ve hep değerlidirler. Önemli olan bu birliktelik halinde iken ne kadar değerli olduğunun ve sürekliliğin farkında olmaktır. Ona hep sahip iken, o şey bizim yapımızın bir parçasıyken ona ayrı bir özen göstermeyiz ki, çünkü o hep oradadır. Değerlendirme ayrılma korkusundan doğar ki bizi ayrı tutan da budur.
  Herhangi ani bir ilhamı oldukça önemli görürüz çünkü onu kaybetmekten korkmaktayızdır. Oysa ilhamımızda elimizi, kolumuzu kullanmak mucizesinden farklı değildir ve böyle düşünmediğimizde hep bizimle olacaktır. İşte tam bu noktada kendini kandırma ortaya çıkar.
  Diğer bir deyişle, açılma deneyimine ve onun bizimle ilişkisine ve sürekli olabileceğine inancımızı yitirmişizdir. Her nasılsa, asıl ne olduğumuzla ve de açılmayla birliğimizi kaybetmişizdir.
  Bu noktada açıklık ayrı bir şey haline gelir ve biz oyunlar oynamaya başlarız. Tabi ki açıklığı tam olarak yitirdiğimizi söyleyemeyeceğimiz ortadadır.
"Eskiden ona sahiptim ancak onu yitirdim, kendime samimi ve dürüst değilim sadece bir kez elde ettiğim şeyi ısrarla korumak istiyorum" Diyemeyiz.
  Oysa sevgili gençler aydınlanmalar, nirvanalar süreklidir. Tek bir aydınlanma, parlama yoktur, yaşadığımız sürece yeni idrak noktalarımız aydınlanma, anlama, bir ampulün içimizde yanışını anımsatan parlamalarımız olacaktır ki, gerçek bir yolcu için de yaşamın gerçek tadı bundadır. Hiç bitmeyen aydınlanmalar…”

  Sözünü bitirdi ve aniden sustu Bilge Asita bu sözlerinin derin anlamını hissetmemizi ister gibiydi, anladık ki, bugün artık başka hiçbir şey söylemeyecek ve bu söylediklerini karıştırmasına izin vermeyecek, onu tanıdığım bu kısa süre için de ona olan saygım her an artıyordu, az önce vermeye çalıştığı şey öyle değerliydi ki ona hak verdim, daha ne desin ki, diye düşündüm. Doğana baktım belli ki o da benim gibi düşünüyordu. Evet der gibi başını salladı.

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>

 

© Astroset 2004-2010