Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

Gerçek ve Yapay İhtiyaçlarımız

 

  Yapay (Suni) İhtiyaçlar

  Enkarne olduğumuz yani içine doğduğumuz aile, toplum, ülke ve kişilere ait ihtiyaçlar bizim yaşam alanımızdaki gerekliliklerdir. Bu ihtiyaçlara yönelirken; bunların, gerçek mi, yapay mı olduklarına da çok dikkat etmeliyiz. Bu konuda bir duyarlılık geliştirmekte, titizlik göstermekte yarar vardır. İhtiyaç duyduğumuz bir şeyin ya da bize empoze edilmeye çalışılan bir şeyin bizim için ne kadar zorunlu / gerekli olduğuna bakmalıyız. Yapay ihtiyaçların eşinde koşmak, ıstıraplı / sıkıntılı eprövlere davetiye çıkartmaktır. Çünkü, bireyleri tali ihtiyaçlara yöneltici koşullandırmalar (günümüz reklam sektöründe yapılmaya çalışıldığı gibi...); uyutucu, makineleştirici ve illüzyonda yoğunlaştırıcı etkilerdir. Bize ‘ihtiyaç’ olarak empoze edilen bir konu ya da obje ile karşılaşınca, bir sınav karşısında  ve sadeleşme yönünde gidişimizi engelleyici bir etki karşısında olduğumuzu anımsamakta yarar vardır.

  Böyle bir duyarlılığa sahip değilsek, yapay ihtiyaçlara (suni ihtiyaçlara) takılarak, sınav nitelikli olaylara davetiye çıkartmış oluruz. Bundan dolayı ortaya çıkan karmaşık, kaotik olaylar; sınavda, olayda ya da bunlarla gelen insanlarda değil, bireyin nefsaniyetinden kaynaklanan açgözlülüğündedir. İşte böyle, islaha muhtaç bir yanımız olduğunu  bize gösterecek olan deneyimlere, bu deneyimler aracılığıyla alanımızı genişletmeye, anlayışımızı derinleştirmeye ihtiyacımız vardır. O halde, yaşam sınavlarında kaçmak yerine; onlardan yararlanarak, içsel gelişim ihtiyaçlarımızı gidermeye gayret edebiliriz.

   Güçlü fırtınalarla bir o yana, bir bu yana yalpalayan yaşam gemimizin kaptanı olma konusunda, dalgalara dayanabilirsek, kaptanlıkta ustalık kazanabilirsek, başarımız oranında, giderek daha ince / latif / süptil  kristal enerjilerle, gözlem, bilgi, sezgi, ilham aracılığıyla temas etmeye başlarız. Bu durum, aynı zamanda; bireyin gelişmişlik düzeyinin belirtilerinden  biridir: Giderek daha ince uyaranlarla yaşıyor / gelişiyor olmak, olgunluk göstergesi ve bilgeliğe giden yolun temel basamaklarıdır...

   Ruh varlığı olarak karşılaştığımız yaşam sınavlarının bir amacı da, gelişim için oldukça gerekli olan  esneklik ve uyumu artırmaktır. Herhangi bir olay ile içine girdiğimiz sınav bizi zorluyorsa sıkıntı / ıstırap veriyorsa, o konuda  yeterli esneklik oluşmamış demektir. Bu nedenle, esneklik ve uyum pratikleri / talimleri yapmak için de bu zorlayıcı olaylardan maksatlı ve şuurlu olarak yararlanabilir, o konuda kendimizi aşıp aşmadığımızı verdiğimiz içsel ve dışsal yanıtlardan kontrol edebiliriz.

 Duygusallık Farkındalığa Engel Olur

  İşte bu bağlamda, her etkiyi bir sınav nedeni olarak kabul edebilmek; farkındalığın Sufizm’deki ayık gezmekin gereğidir.  Farkındalık zaten, yaşam sınavında başarının ön koşuludur.
  “Farkındalık” söz konusu olduğunda her zaman anımsamakta yarar olan bir konuda; duygusallığın kontrol altında tutulmasıdır. Çünkü, duygusallık; farkındalığın da önündeki en önemli engellerden biridir: Duygusalılk içinde, yaşam olaylarına ve sınavlara olan yaklaşımlar, yapılan yorumlar, sınavla gelen tesirin şiddetini, kabalığını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Böyle bir kabalaşmaya sebebiyet vermeme konusunda titizlik göstermede elbette ki yarar bulunmaktadır. Çünkü, bir enkarnasyon ortamnda tesir alış-verişi insan ilişkileri, olaylar ve bunlardan doğan sınavlar aracılığıyla olmaktadır.

  Ancak, eprövlerle gelen tesirin, işlevini gerçekleştirmesi ve içsel gelişim açısından bir yarar sağlaması için; merkezlerde özellikle de duygu merkezinde enerjinin sirküle edilmesinde yani o kişi tarafından dönüştürülmesinde yarar vardır. Yaşanan haletin metabiyolojik / fizikötesi yanımıza yansıması için, özellikle, o tesirin duygu merkezinden geçirilmesi gerekir. Çünkü, bir halet duygu merkezi aralığıyla fizik ötesi yanımıza yansır. Ama duygular  kontrol altında değilse yani, duygusallık halledilmemişse, kanaatlerimiz bir takım duygusallıklarla gölgeleniyorsa, sözkonusu sirkülasyon ve enerji dönüşümleri, transferleri yapılamaz, önyargılar işi berbat eder. Bu durumda birey, planına (ruhsal ailesine) ‘feedback’ geri bildirim vazifesini yapamıyor demektir. Enkarne bir varlığın, planına / ruhsal ailesine ‘feedback’ gönderme işlevi; ancak, sınavın haletini yaşamak ve onun sağladığı enerjiyi merkezlerde sirküle etmekle olanaklıdır. Bu işlevin önündeki en büyük engel duygusallıktır.
  Enerjiyi dönüştürmek demek; A şeklinde gelen sert bir olayın etkisinin bizim tarafımızdan düşünme, esneme ve uygulama yoluyla B, C veya D etkisi haline getirilmesidir. Örneğin birinin sizin hakkınızda gerçek olmayan bazı şeyler söylediğini duydunuz, ilk tepkiniz ona telefon açıp ağzınıza geleni söylemek olmamalıdır. Olayı her yönüyle derinlemesine birkaç gün düşünüp, onun haklılık payını da araştırıp daha sonra sizin karakterinize uygun bir yanıtı soğukkanlılıkla verirseniz onun da bu yönünü geliştirmesine ve içsel bir utanç yaşamasına neden olursunuz. Özellikle haksızlıklara karşı verilen pozitif yanıtlar, karşıdaki insanda çok derin izler yaratırlar.

  Duygusallığı Yenmek

  Duygusallık, eprövden yararlanmayı olumsuz yönde etkiler. Dolayısıyla bu durumlar aynı zamanda, başarılı bir yaşamın önündeki engellerdir. Mealen, “Ahdini bozanlardan olmayın!” Kur’an ayetinde anlamını bulan bu durum, planımıza olan ahdimizi gerçekleştirmenin önündeki barikatlerden biridir. Kuşkusuz, böyle bir duruma düşüldüğünde; sınavın kalitesi düşer, kabalaşır ve şiddeti artar dolayısıyla da bizde uyandırdığı acı artar ki, bu da aslında birey için söz konusu çıkmazdan kurtulması ve içsel gelişim açısından bir rahmettir...

 Görüldüğü gibi, sınavlarla gelen haletler ile duygusallıklarımız arasında dolayısıyla, yaşamın başarılı kılınması arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. İnce bedenlerimizdeki enerji merkezleri arasında söz konusu enerji ve bilgi sirkülasyonun tam olabilmesi için, merkezlere  esnekliğin kazandırılmış olması gerektiğini ve gerilimin tüm merkezlerde hissedilmesi gerektiğini  daha önce de belirtmiştik. Bu uygulama başarılı olarak gerçekleştirilirse, yansıması eterik, astral ve mantal bedenlerimizden geçerek planımıza / ruhsal ailemize kadar ulaşacaktır.

 

İkiyi Bir Etmek İçin Acı da Sevinç de Gereklidir

   O halde, anlaşılıyor ki; önemli olan, özellikle acılı haletleri geçiştirmemek, onları olabildiğince derinden hissetmek (“Kucaklamak...”) ve daha da iyisi, merkezler arası sirkülasyona tabi tutmak yani enerjiyi dönüştürmeye çalışmaktır. Mutluluk istemek ne kadar gerekli ise, acı ile karşılaşmak ve acının da bize katacağı değerleri almak o kadar gereklidir. Başka türlü bir deyişle, yani bir Ruhsal tebliğdeki ifadesiyle, ‘eprövün silkeleyici etkisi’ni göğüslemek, böyle bir gücü geliştirmek gerek. Bu anlamda bir ‘silkeleyici etki’  kuşkusuz sadece fizikle sınırlı değildir: birey, eğer belirli bir duyarlılığa / safiyete ulaşmış ise, yatay etki altında da ‘silkelenme haleti’ yaşayabilir...(1) Bu nedenle, görülüyor ki, makbul olan; ‘silkeleyici rahmet’e uyumlanmak ve onun bizi silkelemesine izin vermektir. Yani, haleti geçiştirmeden, tevil etmeden; onu, derinden hissetmek önemlidir. “Silkeleyici rahmete uyumlanmak...” dedik: Buradaki ‘uyumlanma’ ve ‘uyum’ boyun eğiş değil, farkındalık kavramında anlamını bulan ‘teslimiyet’ tir. (2)

 Yaşam Sınavları Bizi Zorluyorsa?!

  Esasen, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir sınav bizi zorluyorsa ıstırap ve sıkıntı veriyorsa, o konuda esnekliğimiz az ya da hiç yok demektir. İşte yaşam içinde böyle bir esneklik oluşturulursa; “eprövler yüreğimize oturmadan, teğet geçer...”, yaşamın yokuşlu yolları, çıktıkça dikleşmez... Yani, ‘yaşam sınavları’ dediğimiz eprövlerden dolayı ıstırap çekmemize gerek kalmaz. Biliyoruz ki; tekamül için ıstırap şart değildir. Ama yine de unutmayalım ki, böyle bir koşulun olmaması, yok olması anlamına gelmez: İçinde bulunduğu zaman mekan kesitinde; gerekli sadeliğe ulaşamamış, esneklik ve uyum yeteneği geliştirememiş bir kimse için ıstıraplı epröv bir rahmettir. Istırabın olup olmaması şöyle dursun; ıstırap, onun için bir zorunluluktur, olmazsa olmaz bir ilaçtır. Çünkü, ataletinden ve nefsaniyetini aşması için o zorlu olaylar gereklidir. Bu sıkıntılı eprövlerden kurtulma sorumluluğu kendisine aittir: Kendi kendimize yarattığımız engelleri yine kendimiz ortadan kaldırmak durumundayız.

  Kendini Tanıma Uygulamaları

  Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, yaşamda başarılı olmak, kendini tanıma cehdiyle yakından ilgilidir: Epröv-halet ilişkisi çerçevesinde buraya kadar aktardığımız tüm konular ‘kendini tanımak’ kapsamındaki uygulamalardır. Eprövle gelen tesirin, içimize işlemesine izin vermeliyiz. Böyle bir esneklik göstererek yaşama karşı bir güç geliştirmeliyiz. Özellikle çocuklarımıza bu konuda yardımcı olmalıyız. Bir bakıma tesirin kaynağından çok, kendimize yönelmek durumundayız. Eprövle gelen tesirin ‘içimize işlemesine izin vermedikçe’, ‘silkelenme’ olmaz... Ya da başka bir deyişle sıçrama, şuurlanma gerçekleşmez.

  Yazımızın akışı içinde yer yer sözünü ettiğimiz ‘esneklik pratikleri’ni bu silkelenme vesileleriyle yakalayabiliriz. Bu anlamda ‘silkelenme’, dikeden gelen süptil etkilerle de (ilham, sezgi, içe doğuş vb.) deneyimlenebilir. Kısacası; ister yataydan gelsin, ister dikeyden gelsin; bu bir rahmettir.

  Aynı zamanda bir teslimiyettir. Sözünü ettiğimiz ‘silkekeyici rahmet’e uyum, ıstırapların kabalığında da bir azalmayı beraberinde getirecektir. Çünkü, eprövün bireye ıstırap veren mekanizması, onun; yani, bireyin yükseltici tesire uyumsuzluğundan dolayıdır. ‘Yükseltici tesir’e ne kadar uyum sağlayabilirsek, ıstıraplı eprövlerle o kadar az karşılaşırız. Başka bir deyişle; birey, bu anlamda yeterli esnekliğe ulaştığı zaman, eprövün yaşattığı gerilimi ıstırap olarak algılamaz. Bu uyumsuzluk giderilirse; epröv, ıstırap olarak algılanmaz. Daha doğrusu, o bireyin; ıstırap verici kaba eprövlerle karşılaşmasına gerek kalmaz. İşte, kendini tanıma / bilme çalışması da, bir bakıma, ‘uyanışın ıstırabı’nın en aza indirilmesi çalışmasıdır. Çünkü, bu sayede birey; ama kendini bilen birey, eprövün yaşattığı gerilimi(3) ıstırap olarak algılarız.(4)

  Başka anlamda bir farkındalık da; içinde bulunduğumuz realitenin alışkanlıklarının zihinsel ve bedensel konforunun farkına varıp, onları terketme cehdi içinde bir üst realiteye yükselmektir. Böyle bir ihtiyacı hissetmek ve bu cehdi sergilemektir farkındalık. Çünkü birey, yaşam içinde belli bir realitenin mensubu olarak yaşarken, böyle bir uyanıklık / farkındalık içinde bulunmaz ise; içinde bulunduğu realite ile, bir üst realite arasında geçirdiği şaşkınlığın da alışkanlığına kapılma tehlikesine düşebilir.

   Birey, sadece iki realite arasında bulunurken değil, başka nedenlerle de teşevvüş yani şaşkınlık içinde bulunabilir. Bu konuda nedenler ne olursa olsun, bireyin; teşevvüşten dolayı içine girdiği şaşkınlık, kendisini gerilime sokar. Bildiğimiz gibi, içsel gelişim açısından gerekli olan gerilim, varlık alanlarının yani bireysel alanların teğetleştiği noktalarda oluşan eprövlerde  yaşanır. Başka türlü ifadesiyle epröv , aynı zamanda bir gerilim alanıdır ve gerilime maruz kalma prosesine de epröv-sınav denir. Yaşamın sürüp giden akışı içinde, epröv, bireyi bir seçim zorunluluğuyla  karşı karşıya bırakır. (5)

  Pozitif ve Negatifin Seçimi

  Bu seçimde, en genel anlamda, pozitifin ya da negatifin vicdani ya da nefsani olanın seçimidir. Şu ya da bu seçimimize göre, değişik değişik eprövlere girip çıkarak yaşamımızı sürdürüp gideriz. Bu gidiş içinde birey, eprövle gelen tesirin içerdiği bilgiyi açığa çıkarabilirse, ki bu, merkezler arası sirkülasyonla yani gelen etkiyi sindirmeye ve anlamaya ve olumluya döndürmeye  çalışmasıyla ; o epröv, o sınav, o bireye geliş amacına ulaşmış demektir. Çünkü, halet yaşanmaksızın, bilginin tesiri alınmaz. Başka türlü ifadesiyle; tesiri alnmayan bilgi, haleti yaşanmayan bilgi, yüzeysel bilgidir. Görülüyor ki, gerilime girmek, gelişme gereksiniminden dolayıdır.

  Gerilimler içinde yaşanan haletler derinlikleri ölçüsünde, bireyi içsel sükunete ve belli bir realitede gelişmişliğin doruklarına ulaştırır. Yani, içsel sükunet, gelişmişliğin belirgin bir göstergesidir ki, bu da; haletlerin derinden yaşanmasına bağlıdır. Bu şekilde derinden yaşanmış bin bir halet insanın  aynasıdır ve bireyin gücüne güç ekleyen artı bir puandır. Realitesinde böyle bir güce ulaşmış olan birey, tepkilerini kontrol altına alma gelişmişliğine ulaşmış demektir.

  Bizleri içsel gelişime yöneltici ve nefsaniyetimizi eğitici sınavlarla dolu olan dünya tekamül okulunda yaşanan haletlerin bir kısmı negatif niteliklidir.(6) ancak, içine girdiğimiz negatif haleti fark etmek, asıl realitemiz gereği bulunmamız gereken yere yeniden çıkmakta mümkündür. Yani,  negatif halet içinde bulunduğumuzu hemen fark edip, ondan hemen sıyrılmak makbul bir tutumdur. 

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>


(1) Ruhsal kanal tebliğlerinden
(2)
Bu anlamda ‘teslimiyet’i başarmış olanların durumu Tebliğler’de şöyle geçiyor:”Dolgun başaklar da şiddetli rüzgarlarda sallanabilirler. Fakat onların hareketi boyun eğiş değil, sadece rüzgarı geçiştirme şeklinde olmalıdır.”
(3)
Gerilim, duygu merkezinde halet yaşanmasıdır.
(4)
Alfred de MUSSET:”Acı çekmedikçe, insan kendini tanıyamaz.”
Sophokles:”Acıların en acısı, kendi kendimize çektirdiklerimizdir.”

(5)
Evrende tesadüf ve rastgelelik olmadığına göre, bir kimsenin (ya da kendimizin) sıkça karşılaştığı eprövlere bakarak, bireyin yaşam planı hakkında kabaca bir görüşe sahip olabiliriz. Çünkü, yaşam planı; eprövler içinde gerçekleştirilen ve tamamlanması gereken bir projedir / tezdir.
 (6)Bunlar, nefsaniletin ve sahte benliklerin tatmini yönünde yaşanan haletlerdir.  

Kaynakça:

M.T.İ.A çalışmaları-Salı konferansları
Mukadderat ve İcabat-Bedri Ruhselman- Ruh ve Madde Yayınları-1980
Sadıklar Planı Tebliğleri

 

© Astroset 2004-2010