Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Tekrar Doğuş IV

Bedri RUHSELMAN

Yayına Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER

  İşte bunlar tekrardoğuşla kazanılmış maddesel bir durum, yani beynin ve sinir sisteminin bakirliği bu işin bundan başka türlü olmasına da olanak vermez.

  İleride anımsama konusunu gözden geçirirken, karşımıza çıkacak daha ayrıntılı fikirlerden de anlaşılacağı gibi; hipnoz durumunda süjelerin, saatlerce konuştukları hatta beden ve ruhlarında derin etkiler bırakabilecek olaylar içinde yaşadıkları halde (1) hipnozdan çıktıktan sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, uyumadan önceki yaşamlarının kayda değmez akışına yeniden kendilerini koyuvermeleri, söz konusu olan düşünceleriniz arasında bize iyi fikirler verebilir.

  Biz nasıl, önceki yaşamlarımızın, kimbilir o zaman ki bedenimize musallat olan pek çok kusurlarını, özürlerini ve bizi çeşitli ıstırapları ile uzun yıllar huzursuzluk içinde bırakan hastalıklarını, o bedenle birlikte mezra gömdük ve şimdiki yaşamımızda o kusurların, özürlerin ve hastalıkların hiçbir izini taşımayan sapasağlam ve zinde yeni bir bedene sahip olduksa, tıpkı onun gibi bir önceki yaşamımızdaki olayların bilgi ve duygularıyla ortaya çıkmış o zamanki bağlı şuurumuzla ilgili izlerini taşıyan sinir sistemimizi de bedenin tümüyle birlikte mezara gömmüştük.

  Onlarla ilgili genel ruh bilgisi hâlinde sürüp giden serbest şuur, ruhumuzda ebedileşmiş olmakla birlikte; ruhun başka birçok yüksek ve gizli melekeleri gibi bu genel şuurumuzu da tutsağı olduğu yeni bir dünya bedeninde tezâhürü mümkün olmadığından, ayrıca bunlar ancak ruhun bedenden az çok ayrıştığı zamanlarda ortaya çıkabileceğinden, önceki yaşamlarla ilgili hiçbir bilginin bu yaşamda olmaması doğaldır. Bununla birlikte geçmiş yaşamlarda edinilen bilgiler, güçlü ve belli belirsiz izlenimler ve hatta bildiğimiz / bilmediğimiz bazı doğa yasalarına bağımlı olarak doğmuş ilkel fikirler şeklinde bu yaşamda da ortaya çıkabilir. Bunlar ruh-beden ilişkisinin gevşemesi yardımıyla bilimsel bir etüd konusu olarak ele aldığı zaman, beşeri bilgiye ve mukadderatıyla birçok gerçeklere ulaşma olanağı elde edilebilir. Bunlardan ileri de uzun uzun söz edecek ve hatta tekrardoğuş kavramının / olgusunun irdelenmesinden bunlar da  yardımcı birer eleman olarak ele alınacaktır.

  Bu anımsamaları buradaki fikirlerimize zıt ve çelişkili bir tezahür olarak karşılamamak gerekir. İleride bunları incelemeye başladığımız zaman, bu anımsamaların da şimdi söz konusu ettiğimiz kurallar ve yasalar kapsamında cereyan ettiğini, buradaki fikirlerle zıddiyet değil; tam tersine, onları destekleyici / tamamlayıcı bir örtüşme oluşturduğunu kolayca anlayacağız.

  Şu halde, geçmiş yaşamları unutmak, yeni bir bedene bağlanmanın doğurduğu son derece doğal bir sonuçtur. Bu, daha önce bir çukura bırakmış olduğumuz yıpranmış ve ruhumuzun etkinliklerinde kullanmalardan dolayı aşınmış bir bedenin yanında, taze ve yeniden kullanılmaya hazır bakir durumu kadar doğaldır. Bu konu üzerinde biraz düşünebilenler ve bu gerçeklere az çok nüfuz edenler, sanki anlaşılması ya da ortaya çıkması hiç de olacakmış gibi görünmeyen bir kuruntu, saçma bir masalı hafife alanlara özgü bir eda ile ve tutamakları olan temellerin çürüklüğünü fark edemeyerek; “O halde neden geçmiş yaşamları unutuyoruz?” gibi çocuksu bir soruyu sormakta ısrar etmezler.

  Kesinlikle Geçirilmiş ve İdrak Edilmiş Bulunmalarına Karşın, Şuur Alanına Girmeyen ve Yadsınan Bazı Olaylarla İlgili Örnekler

 Çok kez, gözünüzün önünde bir kimsenin bazen, geçirdiği ve içinde yaşadığı olayı apaçık yadsıyıverdiğini görürsünüz ve hatta onun bu yadsımasındaki samimiyete de inanırsınız. Sizin hayret ettiğiniz bu yadsıma ona o kadar doğal gelir ki, o da eğer farkına varırsa, sizin bu konudaki hayret ve kuşkunuza şaşar. İşte aşağıya vereceğim örnekler bu türden olaylarla ilgilidir.

Önce kendi deneyimlerimden iki tanesini aktarayım:

1-Bayan “H.U.yi hipnoza almıştım. Koluna bir iğne batırdım; süje hiçbir acı duymamakla beraber, iğnenin nereye battığını sorduğum zaman, öteki eliyle orasını doğru olarak gösterdi. Kendisini uyandırdım, aradan bir süre geçtikten sonra yemeğe oturmuştuk. Çalışmaya katılan asistanlar süjeden iğneyle ilgili bir şeyler söylemesini bekliyorlardı. Oysa ki o, bundan hiç söz etmiyor ve böyle bir şeyi düşünmüyordu bile. Yalnız, onun bir hareketi dikkat çekiyordu. Bu da, ara sıra sağ elini, sol kolunun iğne batırdığımız yerine götürmesiydi. Bunun nedenini sorduğumuzda, o sadece “hiçbir şey yok” demekle yetindi. Sonunda, asistanlardan birisi dayanamadı ve hipnozdayken kocaman bir iğnenin, koluna batırılarak bir dakika kadar orada tutulduğunu süjeye söyledi. Fakat o, bu haber karşısında telaşa düşeceği yerde istifini bile bozmadan, tam bir kayıtsızlıkla dinledi; ne uyuduğunu ne de kendisine iğnenin batırıldığı kabul etti.

2-Bay Nebi Han’ı hipnoza aldım ve sol önkoluna oldukça uzun, kalın ve ucu da çok sivri olmayan bir iğne batırmaya çalıştım, iğne zar zor süjenin koluna girdi. Süjede his bir acı duygusu belirtisi görülmedi. Sonra iğne çıkartıldı. Bir dizi deney daha yapıldıktan sonra, süje hipnozdan çıkartıldı. Bu süje ne uyuduğunu, ne de uykusunda yapmış olduğu şeyleri anımsadıktan ayrı olarak; bu iğne batırma öyküsünden kuşkusu bile yoktu. Yalnız uyanır uyanmaz hemen elini iğnenin battığı yere götürdü ve yüzünde bir acı hissi görüldüğü halde, orasını ovuşturmaya başladı. Bu işi birkaç kez yineledi. Sonunda, hiç önem vermemesi gereken bir iş üzerinde sanki gereğinden fazla duruyormuş duygusuna yeni insanlara özgü bir çekingenlikle kolunu bırakıverdi.

  Kendisine neden bu kadar, kolu ile meşgul olduğunu sorduk. Kolunu yine ovuşturarak, “Hiiçç, galiba bugün kolumu eşek arısı soktu.” (2) Orada bulunanları gülüşmelerine ve koluna çalışma sırasında iğne batırıldığı söylenmesine karşın, o hala bunu kabul etmiyor ve gündüzün arı sokmuş olması olasılığını savunuyordu. Aynı süje başka bir zamanda yeniden hipnoza alındı ve önceki çalışmalarda olup bitenler hakkında bilgisi soruldu. O uykusunda tüm olup bitenlerle beraber, koluna iğne batırılışını da kusursuz bir şekilde anlattı ve yerini gösterdi. Basit ama yüzlerce kez yinelenmiş olan bu tür denemelerin çok öğretici yanları bulunmaktadır. Demek ki hipnotik uykuda, süjenin bedeninde yapılmış etkilerden haberi olmuyor ama ikinci kez hipnoza alındığında, her şeyi tüm ayrıntısı ile anlatabiliyor. Bu basit örnek konumuzun hiç olmazsa bir kısmıyla ilgili bilinmezlere ışık tutabilir. Doğrusu bir dünyaya gelişle, dünyaya gelmezden önceki ve dünyadan ayrıldıktan sonraki iki spatyom hayatını, bu söz konusu ettiğim uyku durumu ile aralarında bulunan uyanıklık durumu arasındaki farka benzetebiliriz.

  Spatyomdaki bir varlık, oraya özgü daha kapsamlı, haber alma araçlarıyla çevresini ve çevresiyle olan ilişkilerini daha iyi algılar. Bunu, yaklaşık olarak hipnotik uykuda olan süjelerin durumuna benzetebiliriz. Ruhlar dünyaya indikleri zaman perispirilerini dünya maddelerinden kurmuş oldukları sıkıca bağlarlar. Sinir sistemi henüz saf ve tertemizidir. Onda ne bu yaşama ne de ruhun geçmiş yaşamlarıyla ilgili bir iz vardır. Bunun doğal sonucu olarak hipnozdan çıkmış süjelerin hipnotik uykudayken olup bitenlerden haberi olmaması gibi, bunlarında bir önceki yaşamdaki olaylarla ilgili hiçbir bilgileri olmaz. İnsanın bu bilgileri anımsaması; ya da hipnotizma yoluyla ya da otomatik olarak ortaya çıkma şeklini henüz kesin olarak bilmediğimiz bazı “yeniden anımsama  durumlarında olmasıdır. Fakat buna karşılık bu bilgiler; fikirlerden ayrı bir takım içgüdüler, eğilimler, tutkular vb. şeklinde kişinin etkin yaşamı üzerinde bazen pek güçlü etkiler yaparlar. İşte dünyada genellikle dikkate değer sonuçlar doğuran bazı eğilimleri, içtepileri, tutkuları ve becerileri biz kısmen bu yolla açıklarız. Gene, ne kadar ileride olursa olsun, her ruhun bir önceki yaşamıyla ilgili kazanımlarının bu dünyadaki çevre ve terbiye koşullarına bağlı olarak gelişebildiğini ve her ruhun bilgisiz bir çocukluk dönemi geçirmesi gerektiğini de bu yoldan açıklarız.

3-Bir gün şöyle bir haber duyarsınız: 18 yaşındaki biz kıza otomobil çarpmış, kız kendini bir süre kaybetmiş, kendine geldikten sonra yaşamının tüm aşamalarını unutmuş. Bu koskoca gence, yeni doğmuş bebekler gibi, her şeyi yeniden öğretmeye başlamışlar ve kızın yaşamı ancak yeni öğrenmekte olduğu şeylerle yeniden başlamış…

  Burada “amnezi” (bellek yitimi) durumu söz konusudur. Fakat günün birinde ortaya çıkar çıkmaz, başka bir nedenle yeniden ruhsal bir hâlet değişmesi olmuş bu kez; kazanın hemen ardından, ikinci bir değimle zamanına kadar, öğrenilen şeylerin hepsi unutulmuş. Fakat buna karşılık birinci kazadan önceki zamanla ilgili olaylar yeniden canlanmış. Şimdi bu gencin bir tek yaşamının üç değişik aşamasını inceledikten sonra, arada unutulmuş kısmı içeren yaşam parçasını tanımayacak mıyız? Bununla beraber, kızın bu yaşamı vardır ve o, ikinci yaşamında kendi benliğini bilen bir şahsiyet olarak yaşamıştır.

  Verdiğimiz bu örnek uydurma bir şey değildir. “Polinevrit” lerden sonra görülen “Korsakoff Sendromu” iyi bilinir ve yukarıda verdiğimiz örneği de destekler. Burada hasta, rahatsızlığının başlangıcından beri geçen olayları anımsamaz. Kendisinin nerede bulunduğunu bir dakika önce kiminle konuştuğunu ve ne yaptığını bilmez. Fakat rahatsızlanmadan önceki yaşamını iyi bir şekilde anımsar. Rahatsızlığı boyunca görmüş olduğu kimseleri unutur. Buna karşın, daha önce görüştüğü ve tanıştığı insanları anımsar. Tüm bunlarla beraber hastanın akıl yürütmesi yerindedir. Şimdi hastalığının başından başlayarak geçen yaşamını unutuyor diye bu kimsenin yaşamakta olduğunu kabul etmeyelim mi?

  Kloroformlanmış bir ameliyat hastasının uykusunda yapabildiği bazı işler olduğu gibi, kendisi üzerinde yapılan birçok başka iş ve işlem de vardır. Konuşan, gülen ve hatta şarkı söyleyen bu kimsenin, etleri (ve belki de kemikleri) “kesilip biçilirken” hiç kuşkusuz, geçen bir yaşamı vardır. Fakat ondan dolayı, bu alemde tezahür edebilmemmiz, bu alemin meddeleriyle kendi ilişkilerimizi/etkileşimlerimizi belirlememiz için, sinir sisteminin var olması ve işe yarar durumda bulunması gerekir.

(1)Dostum Dr. Sevil AKAY’ın “Mımm” adındaki süjesiyle yaptığı bir deneyde (celse de) süjenin ekminezi durumdayken, tam da çocuğunun öldüğü âna düşürülmesi sonucunda, sanki evladı yeni ölmüş bir annenin yaptığı gibi, aynı heyecan ve ıstırapla ağlayarak; “Evladımı tabuta koydular, götürüyorlar, gidiyor onu götürüyorlar, götürmeyin…” şeklinde, o deneyde hazır bulunan asistanları heyecana düşürecek derecede haykırarak feryadetmesine, büyük bir bunalım geçirmesine ve bu durumun yaklaşık beş dakika kadar sürmesine karşın, uyandıktan (hipnozdan çıktıktan) sonra o şiddetli bunalımdan, ıstıraptan dolayı yorgun ve bitkin durumu sürmekle birlikte, hiçbir şey anımsamaması ve günlük yaşamının devam etmesi, moral etkilere örnektir. Bunun gibi birçok süjeye hipnotik uykuları sırasında, koklatılan amonyak gibi sert / keskin kokulu maddelerle, atılan tokatlar, hatta tapılan ameliyatlar gibi bedenle ilgili şiddetli etkiler hakkında süjelerin; uyandıktan sonra hiçbir bilgiye sahip olmamaları ve tüm bu olup bitenleri tamamen unutuvermiş olmaları da maddesel etkilere örnek olarak gösterilebilir. Bu şahıs, daha önce ekminezi konusunda adı geçen Afganistanlı süjemizdir.

(2)Kâbil’de eşek arıları o kadar çoktur ki, hemen hemen o yöredeki tüm arılar bu türdendir, denebilir.

 Yayın Tarihi:14 Temmuz 2014 

Konuyla ilgili diğer yazımız: http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/rk3.htm
<< ÖNCEKİ BÖLÜM

 SONRAKİ BÖLÜM >>

 

© Astroset 2003-2014