Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Tekrar Doğuş II

Bedri RUHSELMAN

Yayına Hazırlayan: Selman GERÇEKSEVER

Tekrar Doğuş ve Tekamül

  Acaba yaşam sahipleri dünyaya niçin gelmişlerdir? Dünya yaşamına bağlanmalarının, birçok ıstırapla ister istemez karşılaşmalarının, haksızlık ve adaletsizliklerle dolu görünen yaşam sahnesinin binbir türlü dramlarında aktörlük yapmalarının nedeni ne olabilir? Bazılarına göre, göz ardı edilebilecek en önemli görüne ve bazılarının da, anlamsız ve mantıksızca yorumlanan bu konunun gerçekte önemi çok büyüktür.

  Önceki duruma göre ve göreceli her şeyin oluşumundaki noksanlık bir zorunluluktur. Nispîlikte noksanlık fikri zorunlu olarak vardır. “Beyaz renkli” dediğimiz zaman, bir şeyin eksikliğini ifade etmiş oluruz. Bu eksiklik de, onun beyazdan başka renklerden yoksun olmasıdır. Bunun gibi, “En büyük bir insan…” dediğimiz zaman bile, onda, daha az büyüklükten itibaren tüm küçüklük özellikleri noksanlığını göstermiş oluruz. Bundan dolayı, her sıfat aynı zamanda bir kusurun ifadesidir. Bitki, hayvan, insan ve evrende nispi her şey kendilerine oranlanan başka şeylerin eksikliğiyle yüklüdürler.

  Demek ki, göreceli olan her şeyde  noksanlık, bir zorunluluktur. Görelilik ve ilinti ancak Yaradan için söz konusu olamaz. Bundan dolayı; biz, O’nu bildiğimiz ya da bilmediğimiz hiçbir sıfatla niteleyemiyoruz. Gene bu bakımdan, göreceli hiçbir varlığın, hiçbir zaman mutlak olamayacağı zorunluluğunu da kabul etmiş bulunuyoruz. Çünkü ne olursa olsun, nasıl düşünürse düşünsün; bir an için bile, herhangi bir özelliği kabul etmiş varlık mutlak olarak kabul edilemez; ona Mutlak denilemez. Tüm yaratılmışların olgunluğu görecelidir. Buradaki olgunluk dereceleri bir takım nispî realitelerle ortaya çıkar. Dünyada her varlığın gelişim halinde bulunduğunu tekâmül konusunda uzun uzun yazmıştık.

  Dünyaya ilk geldikleri andan başlayarak sürekli gelişen varlıkların durumuna bakarak, onların dünyaya ilk geldikleri zamandaki olgunluk derecelerinin de kazanılmış olduğunu kabul etmemiz gerekir. Olgunluk, insanlara zorla verilmiş ya da rastgele dağıtılmış bir armağan değildir. Varlık, görüp denemeden öğrenemez. İşte tekrar tekrar doğuşları zorunlu kılan etmenlerin başında bu gelir.

Birey – Toplum Konusunun Tekâmül ve Tekrardoğuş Karşısındaki Durumu

  Bir tek yaşamı ele alalım: Ruhun ebedî hayatı karşısında bir tek beşeri yaşamın ne değeri var? Görece olgun bir kimse bile dünyadan ayrılacağı sırada arkasına baktığı zaman birçok kusurlarla dolu bir yaşam geçirmiş olduğunu görür. Eğer yaşam gelişim içinse, bunun anlamı nedir?

  Dünyaya gelmenin rastgele bir şey olduğunu kabul edemiyoruz. Tesadüfe inanılamayacağını daha önceki bölümlerde yazmıştık. Burada ileri sürülen bir konu üzerinde durmanın sırası gelmiştir: “Bireyler, toplumu yükseltmek içindir. ” denir. Toplum, toplumsal yaşamın ortak bir binasıdır ve her birey oraya bir tuğla koymakla yükümlüdür. Kişi, yaşamı boyunca bu yükümlülüğü ne kadar çok yerine getirebilmişse, insanlık vazifesini o kadar iyi görmüş ve doğuş amacına varmış demektir. Bundan dolayı, varlık dünyaya bunun için gelmiştir ve bu vazife görüldükten sonra onun işi bitmiş olur.

  Bu, yanlış yolda gelişmiş ve oldukça bayat bir fikirdir. Bu fikre göre toplumu bir amaç / hedef, bireyi ise araç olarak kabul etmek gerekiyor. Burada bir gerçek var: Bireyler, kuşkusuz, toplumu yükseltiyor. Fakat bireylerin bu etkinliği toplumu yükseltmek amacıyla değil, kendi varlıklarını yükseltmek içindir. Bireylerin yükselmesine araç olan toplumun onlarla birlikte yükselmesi de bir zorunluluktur.

  "Toplum mu bireyi, birey mi toplumu yaratır? " konusu bir yılan öyküsüne benzer. Biz buna yeniden başlamak istemiyoruz. Ancak, bu konunun özünü ilgilendiren bazı noktalara değinmek istiyoruz. Bireylerden ayrı, onlardan soyutlanmış bir toplum yoktur. Bireyler vardır ve bireylerin topluluğundan doğan “toplum” dediğimiz bir oluşum vardır. Bireyleri ortadan kaldırınca, toplum kavramı bâtıl bir fikirden ibaret kalır. O halde, toplum için bireysel varlık bir zorunluluktur. Birey olmazsa, toplum olmaz. Fakat buna karşılık toplum kavramından ayrı, somut varlıklar durumundan bireyler ve bunların şahsiyetlerini ortaya çıkaran sonradan edinilmiş kazançları ve yükseklik dereceleri vardır. Demek ki, birey için toplumun varlığı zorunlu değildir. Toplum olmadan da birey vardır.

  Toplum sadece, bireylerin topluluk ifadesinden başka bir şey değildir. “Toplum yükseliyor” demek, onun bireyleri yükseliyor demektir. Bu hükmün bir görüşten, bakış açısından ibâret kalmaması, toplumu oluşturan bireylerin huzuru ve mutluluğu için gereklidir. Şu halde, determinizm bakımından bireyler neden, toplum ise sonuçtur. Tekâmül kavramı bakımından da birey amaç, toplum araçtır. Yükselmek isteyen bireylerin bu gerçeği görmelerinde yarar vardır. Bir bebeği dünyaya geldiği andan, ölünceye kadar izlersek; kendi cehitlerinden başka, çevresinin, toplumun, kısaca tüm doğanın onu olgunluğa yönlendirmek için sanki seferber edilmiş olduğunu görürüz. Anne kucağında, aile ocağında okulda çocuk; yıllarca bazen tatlı, bazen de haşin durumlarla en sık gözetim altında yönetilir ve yönlendirilir. İnsan ömrünün en aşağı dörtte biri böyle geçer. Fakat aile ve okul yaşamının disiplinden henüz kurtulamadan, insanoğlu daha çatık çehreli öteki düzenlemelerin pençesine düşer. İş ve ev yaşamları, askerlik, memuriyet gibi kayıtlar onu sımsıkı bağlar. Toplum yaşamının böyle binbir şekilde kurulmuş ağlarının birinden insanoğlunun kurtulması ancak başka birine düşmesi için olur. Bu sırada o, bir kayıttan kurtulmak ümidinin daha derli toplu başka bir kayıt altına girmekle kırıldığını göre göre, sonunda; eğer “zayıf ruhlu” ise, ve eğer bu gerçeklerden haberi olmayacak kadar toy ise, tüm ümitlerini yitirir ve kederlenir, haksızlıktan, eşitsizlikten, özgürlüksüzden vb. gereksiz ve boşuna yakınır durur. Fakat o, bu isyan içerikli tavrında ne kadar ileri giderse gitsin, biri çözülürken öteki bağlanan güçlü toplumsal bağlarından tutsaklığından kendisini bir an bile kurtaramaz. Hattâ onun bu sabırsızca hareketleri bu bağların gitgide sıkışmasına da neden olabilir.

  Aile terbiyesi, okul, askerlik, memuriyet / iş deneyimleri ve toplumsal yaşam… Bunlar gibi sayısız kayıtlar ve koşullar ve bunların bir yaptırımı olan bireysel ve toplumsal vicdanların zorunlulukları, resmi metinler, yasalar; ne kadar sıkıcı, ne kadar zorbaca görünürse görünsün, bireyin deneyimlerini artırmak, onun olgunlaşmasını sağlamak bakımından gerekli ve zorunludur. Bu durumların iyiliği ya da kötülüğü hakkında verdiğimiz hükümler de sürekli olarak aldanmakta olduğumuzu, kitabımızın “tesadüf”le ilgili bölümünde yazmıştık. Burada, okuyucularımıza onları anımsatmakla yetineceğiz.

  Toplumun bir suçluyu cezalandırması sanki otomatik bir iştir. Burada ileri sürülen nedenleri çoğu geri planda kalır. Daha ön plandaki nedenleri görebilen kimseler iyi bilirler ki, toplumda suçlunun cezalanmasında etkili olan asıl neden, bireyin toplumun resmi kayıtları yardımıyla gelişmesidir. Demek ki, dünya yaşamında bireyle toplum arasında gelişim açısından sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki bazen düz, bazen ters yönde olabilir. Yani “geri” bir toplumda gelişmiş varlıklar, ya da “ileri” bir toplumda “geri kalmış” varlıklar bulunabilir. Bu noktada da yanlış bir düşünceye saplanmamak için İlliyet İlkesi’ni sürekli olarak akılda tutmak gerekir.

  O halde dünyamız öylesine büyük bir okul, öylesine kusursuz bir terbiye kurumudur ki, orada her varlığın görgü ve deneyimini aşama aşama artıracak sayısız sınıflar bulunur. Bir sınıf, öğretmeni ve öğrencisiyle, o sınıftakiler için nasıl bir amaç değil, araç ise; toplum yaşamı da bireyler için amaç olmayıp bir gelişim aracıdır. Sözü buraya kadar getirdikten sonra şimdi dünya yaşamına tekrar neden girmiş olduğumuzu daha kolayca irdeleyebiliriz.

Ruh Varlıklarını Dünya Yaşamına Tekrar Çeken Etmenler Hakkında Birkaç Örnek

  Varlıkların dünyaya “inmelerinde” ve bazı deneyimler geçirmelerinde, ruhların tekâmül amacının, bizim sezebildiğimiz en büyük bir etmen olduğunu birinci ve ikinci ciltlerimizde uzun uzun yazmıştık. Dünyada görünen birçok ihtirastan ve maddesel câzibeden oluşan arzular; ancak, varlıkların maddeye bağlılıklarından doğmuş birer sonuçtur. Fakat bu sonucun da, onların dünya yaşamındaki yaşam sınavlarını şu ya da bu yönde geçirecek gelişebilmelerine araç olduklarından daha önce de söz etmiştik. Dolayısıyla “ruh varlıklarını dünya yaşamına tekrar çeken etmen” olarak aşağıda verdiğimiz bazı örnekleri, onların dünyaya “inmelerinde” gerçek etmenler olarak kabul etmediğimi; ancak, gerçek tekâmül illetine birer araç olarak, henüz yaşamın gereklerinden yararlanmak ihtiyacında bulunan “geri” varlıkların dünya eprövlerine katlanmaya yarayan birer uyaran olarak okuyucularıma sunduğumu anımsatmak isterim. Fakat bunların böylece arka planda bulunan daha yüksek amaçlara ve nedenlere birer araç olduklarını unutmamak koşuluyla bize göre ön safta birer etmen gibi kabul edebileceğini düşünmek mümkün olur. Şu halde, aşağıda vereceğimiz örneklerin çoğu henüz dünya yaşamına bağlı ve bu bağlılık yüzünden maddesel arzulara ve ihtiraslara yenik az çok “geri” varlıkların yaşamlarıyla ilgilidir.

  Prof. X otuz yıldan beri üzerinde çalıştığı bir konuyu henüz halledememiştir. Yaşı, 60’!ı çoktan geçmiş bulunuyor. Yıllarca ilim kitapları arasında ve laboratuarların küf kokan havası içinde ömür çürütmüş olan bu adam acaba eserini bitirmeden göçüp gidecek mi? doğrusu böyle geçen endişeli günlerin birinde ufak bir ateş, birkaç öksürük bu işi sonlandırır ve o amacına varmadan, gözlerini dünyaya kapayıverir.

  Bu adamın şahsiyeti ölmediğine göre, dünyada yıllarca kendisini gerçek olmayan bir ideale bağlayan hırsla (ve bu hırsı doğuran nedenler o şahsiyette sürüp gittikçe) onun tekrar yeryüzüne inmek istemesi kadar doğal bir şey tasavvur edilemez. Böyle olunca o; tüm bu işlere neden olan gerçek etmenlerin yönlendirdiği hedeflere varılıncaya kadar, yani bu varlık belirli bir olgunluk derecesine ulaşıncaya kadar, bu ilim hırsında ve buna benzer öteki hırslarında devam edecek, bunun için de dünyaya bağlı kalacaktır. Çünkü bu hırsın, kendisini yönlendirdiği bilimsel çalışma bu dünyaya özgürdür ve ancak burada gerçekleşme alanı bulacaktır. Bu bakımdan spatyomun ince maddeleri onun işine yaramaz. Bundan dolayı dünyada iken o, nasıl kendisini her şeyden soyutlayıp, bu işe bağlandı ise; şimdi de aynı uyaranların etkisi altında öylece dünyaya bağlanmış ve çekilmiş olacaktır. Ruhsal durumu ve anlayışı yeterli değilse, belki o bu işe bir amaç olarak da sarılabilir. Fakat amaç olarak sarılmış olduğu bu işin araya girmesiyle, bilmeden gelişmesine, onun bu yanlış kanaat, engel olmaz. Nasıl ki, eğer o etmenin ilim hırsını doğuran asıl gerilik nedenleri ortadan kalkmamış bulunursa, dünyadan son ayrılışında, ne kadar bitmemiş işleri arkaya bırakırsa bıraksın, o bir daha dünyaya dönmek gereksinimi duymayacaktır.

  Başka bir örnek: A…bir milyonerdir. Tüm yaşamı boyunca toplamış olduğu altınları onun için her şeydir. O bunları elde edip biriktirmek için ne kadar büyük özverilere katlanmıştır. Onun için milyonların dışında hiçbir şey değer ifade etmez ve böyle bir yaşam bir boşluktan ibarettir. Her hırs gibi bu da beslendikçe, daha doğrusu kendisini doğuran maddesel olaylara karşı yenilgi arttıkça o beslenir ve güçlenir. Para tuzağına düşmüş bu zavallıyı ölüm fikri ta ciğerinden vurur. Günün birinde o bu serveti nasıl bırakıp gidecek? Fakat tüm olaylarıyla bir an bile durup dinlenmeden yuvarlanan bu dünya yaşamında, hava değişir ve o korkunç gün gelir çatar.

  Tüm zenginliği altınlarından ibaret olan bu adam onları dünyada ötekinin berikinin eline bırakmak zorunda kalınca, dört başı mamur bir yoksulluk içinde kaldığını acı acı duyar. O şimdi çırılçıplak bir durumdadır. Her şeyi mahvolmuştur. Ruhunda, kendisini teselli edecek manevi hiçbir kazanç taşımadığından, spatyom yaşamı bomboş kalır. Çünkü o dünya yaşamındayken, iyice inanmıştı ki, yaşamın amacı para biriktirmektir; bunun için gösterilecek tüm etkinlikler birer araçtan başka bir şey değildir. O halde, milyonları yitirmiş bir yaşam hiçbir şey değildir. Bu durum kendisi için gerçek bir işkence olur. O maddelerin tutsağıdır. Onlara egemen olacak kuvvet ve kudretleri henüz kazanamamıştır. O, zayıftır. Bundan dolayı yeni bir mücadele yaşamına atılması, deneyimlere girişmesi ve yapılacak yinelemelerle güçlenmesi gerekir. İşte bu zorunluluk onu yeniden dünyaya çeker. Fakat bu durum her zaman böyle şuurlu cereyan etmez. Yani böyle birinin yeniden dünyaya inişi bu kadar ince hesaplara dayanmaz.

  Doğa ve gelişme zorunluluğu ona öyle itilimler verir ki, onların etkisi altında o, ister istemez bu yola sürüklenir. Örneğin, spatyomda bir türlü huzur bulamaz. Spatyom yaşamı sadece serveti uğruna yaşayacak kadar maddenin esiri bir milyoner için dayanılamayacak bir yerdir. İlerlemiş varlıklar için var olan oranın güzellikleri, gerçek mutlulukları ve huzuru böyle “geri” varlıklar için bir anlam ifade etmez. Böyleleri şimdilik bir tek şeye muhtaçtır, o da para kazanmak. Oysa ki, spatyomda geçmeyen şeylerin başında para gelir. Bu yüzden o, bu arzusunu ancak yeryüzünde doyurabilir. Bu nedenle dünyaya yeniden inerken, aynı zamanda kendisini bu gerilikten kurtarmaya yarayacak olayları da bilmeden ve rehber varlıkların yardımıyla beraberinde dünyaya getirir.

 Yayın Tarihi:01 Haziran 2014 

Konuyla ilgili diğer yazımız: http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/rk3.htm
<< ÖNCEKİ BÖLÜM

 SONRAKİ BÖLÜM >>

 

© Astroset 2003-2014